28 Şubat 2016 Pazar

Şair Mikayıl Müşvik - şiirleri (Türkçe çeviri)

zaman: Şubat 28, 2016 0 yorum
Mikayıl Müşvik (1908-1938)

Şair Mikayıl Müşvik (İsmayılzade Mikail Abdulkadir oğlu) 1908 5 Haziran Bakü'nün Hızı kendinde ziyalı ailesinde dünyaya gelmiştir. Henüz buçuk ay olurken annesini, 6 yaşında ise babasını kaybeden Mikail kardeşleri ile birlikte yetim kalmış, yakın akrabalarının himayesinde büyümüştür. Onun babasi Mirze Kadir İsmayılzadə "Saadet" okulunda öğretmen calişmakla beraber "Vüsaqi" mahlasıyla şiirler yazıyordu. Yeri gelmişken, büyük besteci M.Maqomayev "Şah İsmail" operasını Mirza Kadirin aynı adlı eseri üzerine yaratmıştır.

M.Müşfiqin terbiyesine anneannesi  büyük ilgi göstermiştir. O, çok masal, efsane, halk şiirleri ve şarkıları, bayatı ve ninnileriezber bilirdi. M.Müşvik ilköğretim eğitimini devrimden önce Rus-Tatar okulunda almış sonra eğitimini Azerbaycan Devlet Pedagoji Enstitüsü'nün dil ve edebiyyat Fakültesi'nde sürdürmüştür (1927-1931). Çalışma faaliyetine eğitimci olarak başlamış genç şair 7 il Bakının orta okullarında öğretmenlik yapmıştır. Son iş yeri 18 numaralı Bakü orta okulu olmuştur (bu okul şimdi onun adını taşıyor).

Şiirsel yaratıcılığa 1926 yılında Genç İşçi gazetesinde yayımladığı "Bir gün" şiirile başlayan genç şair düzenli olarak basında  olur ve aynı zamanda sanatsal tercüme ile de ciddi şekilde ilgileniyor. AS Puşkin'in "Çingeneler" (Ş.Abbasovla birlikte) ve MYLermontovun "Demon" poemalarını (R. Rıza ile birlikte), Hayyam'ın birçok rübailerini, T.Şevçenkonun şiirlerini ve başka şairlerin mirasından örnekleri tercüme eden Mikail Müşvik M.F.Axundovun A.S.Puşkinin ölümüne yazdığı meşhur "Doğu şiir" nı de Azerbaycan diline çevirir.

M.Müşfiq hapis dusmeden önce "Çağlayan" şiir koleksiyonu tasarladı yayıncılığa bildirdi. Buraya şair son yıllardaki sii`rleri ile birlikte daha önce yaratmış olduğu en iyi şiirsel eserlerini de dahil etmişti. "Çağlayan" bir tür onun on yıllık şiirsel faaliyetinin nihai kitabı olacaktı ki, 1937 yılında şair "Halk düşmanı" damgası ile tutuklanır ve 1938 Ocak 6-de kısaca çeken mahkeme oturumunda hakkında çıkarılmış ölüm hükmü aynı gün icra olunur . 30 yaşında kurşuna dizilerek infaz edilmiştir.  zulüm cenderesine düşenlerin sadece kendileri değil, eşleri, çocukları, anne-babaları, kardeşleri, akrabaları, kısaca bütün soyu, sopu zulüm çarkının dişlileri arasında yok edilmiştir

Müşvikin eşi Dilber Axundzadenin 1968 yılında Bakü'de "Müzikal günlerim" adlı anılar kitabı yayınlanıyor, 2005 yılında ise kitabın son genişletilmiş baskısı "Gençlik" neşriyyatında piyasaya sürüldü.aslında mikayıl müşfiq'in şiirlerinde kullandığı dil aynı Hüseyn Cavid'in eserlerinde olduğu gibi (ki o da gulag kampında ölmüştür) İstanbul Türkçesine çok yakın ..
 Onun "Yine o bağ olaydı", "Oku, tar" ve bir takım başka eserleri Azerbaycan şiir hazinesinin incileri sırasındadır.Mikail Müşfik’in pek çok şah eseri değişik dillere, o cümleden Batı dillerine tercüme edilmiş.
“Oku tar”, avcı elinden kurtulmak isteyen yaralı ceylanın yalvaran bakışlarıdır adeta.
“Oku tar”,  insanın insana reva gördüğü zulmü, hayvanların hayvanlara reva görmediğini gösteren bir ibret kitabesidir.
“Oku tar”, yüreğinde taşıdığı Allah inancı ve vatan aşkı uğruna maruz kaldığı zulme baş eğmeyen bir kahramanın destanıdır.
“Oku tar”, öylesine ustalıkla yazılmıştır ki, şiiri okurken adeta yüreğinizin susuzluktan kavrulduğunu, içinizin garip duygularla titrediğini hissedersiniz.
“Oku tar” şiiri, başlı başına çalışma konusu olabilecek muhtevaya sahiptir.

Azerbaycan’ın halk şairi Mikail Müşfik’in  şiirlerinden bölümleri değerli okurlarımla paylaşmak için Türkçeye çevirdim

YİNE O BAĞ OLAYDI


“Yine o bağ olaydı, yine toplanarak siz  
O bağa göçeydiniz. 
Biz de muradımızca felekten gün çalaydık, 
Size komşu olaydık. 
Yine o bağ olaydı, seni tez-tez göreydim, 
Kaleme söz vereydim. 
Yine o bağ olaydı, yine o kumlu sahil, 
Sular öteydi dil-dil. 
Arzuya bak, sevgilim, tellerinden ince mi? 
Söyle, yüreğince mi? 
Yine o bağ olaydı, yine size geleydik, 
Konuşaydık, güleydik. 
Ürkek bakışlarınla ruhumu dindireydin, 
Beni sevindireydin. 
Gizli sohbet açaydık ruhun ihtiyacından, 
Kardeşinden, bacından 
Çekinerek çok zaman sohbeti değişeydin, 
Benimle gülüşeydin. 

Yine o bağ olaydı, seni tez-tez göreydim, 
Kaleme söz vereydim. 
Her gün bir yeni nağme, her gün bir yeni ilham
Yazaydım sabah-akşam. 
Arzuya bak, sevgilim, tellerinden ince mi? 
Söyle, yüreğince mi? 


 

Mikayil Müşfik - Çal Tar! (oxu, tar!)

“Oku, tar, Oku tar!..
Sesinden en latif şiirler dinleyim,
Oku tar, bir müddet kadar,
Nağmeni su gibi yanan ruhuma serpeyim.

Oku tar!
Seni kim unudar (unutur)?
Ey geniş kitlelerin acısı, şerbeti,
Alevli sanatı!
Gözleri kıbleye açılan çit örülmüş binalar,
Dinlemiş ezelden sesini.
Takkeli babalar, peçeli analar,
***

Oku tar:
Düşüncemde uyansın,
Bahar’ın, Seyid'in gazeli;

Oku, tar, cana gelsin
Şirvan’ın, Gence’nin sevimli güzeli!
***
Sen ey tar!...
Gülleri emekçinin ellerinin kanından
Renk alan halılar,
Halılar üstüne uzanmış
Dudağı tomurcuklar,
" - Ey, saki, medet kıl, soğudu şarabın,
İncitme gönlünü bu evi viranın! "
Diye söyleyen tok sözlü şairler,
Heva ve hevesinden doymayan açgözlü şairler:
Nedim’ler, Vakıf’lar,
Güzellik sırrına vakıflar
Hep seni dinlemiş;
Söylemiş, inlemiş.
Şimdi de bizim için 
Oku, tar!

Seni kim unudar (unutur)?

________________________________

Kurban olduğum
Bilmem, beni neçin atmış, unutmuş,
Cövri-cefalarına kurban olduğum?
Yoksa özgesine yüzünü tutmuş
Yeni sevdasına kurban olduğum?

Ben Dilberi sordum gelip gittikten,
Dediler, uzlaşmaz, küsmüş senden,
Ben iltifat ettim, o kaçtı benden,
Mülteci edasına kurban olduğum!

O benim sevgilim, o benim annem,
Zaten yüzüm gülmez, açılmaz aynam.
Bilmem nerde kaldı o nazlı durnam,
O hoş sedasına kurban olduğum?

Ayrılıq oduna gönül durmaz,
Aşk oduna yanan bir daha yanmaz,
Çektiğim naleden neçin uyanmaz,
Şirin röyasına kurban olduğum?
___________________________________
Ressam, sevgilimin resmini gel çek
Ressam, sevgilimin resmini sen çek,
Sevgilim güzeldir, sen de güzel çek.
Nazına varınca kalemden el çek,
Izin ver onun nazını ben kendim çekeyim.
Çek onun siyahtan siyah telini,
Çek, ressam, çek onun ince belini.
Gözüne varınca hatırla elini,
Can alıcı gözünü ben kendim çekeyim.
Çek Tanrı verdiği güzel kulunu,
Çek dört bir yanını, sağı solunu.
Çek onun geçtiği hayat yolunu,
Izin ver ayak izini ben kendim çekeyim ...
_______________________________
_Neçin gelmedin?
Bekledim yolunu hasret içinde,
Tükendi dermanım, neçin gelmedin?
Şehdi-vüsalından üzüldü elim,
Ey dilber afetim, neçin gelmedin?
Elimdeki kalem bir sedefli saz,
Ne kadar sinin için coşar, yorulmaz!
Aramızda olan zincir kırılmaz,
Ey sözüm-sohbetim, neçin gelmedin?
Bekledim yolunu, hava karardı,
Bu karanlık hava ruhumu sardı.
Senden mahzun gönül sevinç umardı,
Sen ey seadetim, neçin gelmedin?
-------------------
Bahçede güller her yan
çiçek açmış renkli
Karşıma çıktı bir oglan
Aşkıma çare oglan
Kaşı kaman, yandım aman
Dedi tatlıdır kelimelerin
Canımı alır gözlerin
Yok deme bana Dayanamam
Elimi senden uzmərəm
Gel, gel, ay gözelim,
Aşkım ilacı sensin
Ben sevdim, sen sevdin
Ben sevdim onu kalbim ile
Sevgimi getirdim dile
___________________________

Ana dedim, yüreğime yanar odlar saçıldı,
Ana dedim, bir ürperiş hasıl oldu canımda,
Ana dedim, karşımda güzel bir sahne açıldı,
Ana dedim, fakat onu görmez oldum yanımda.
Ana, ana! ... Bu kelimenin vurgunuyam ezelden,
Onu güzel anlatamaz düşündüğüm satırlar.
Ana olmaz bize her bir "yavrum" diyen güzelden,
Çünkü onun hilgetinde ayrıca bir füsun var.
Başka alem yaşamadım böyle güzel bir biçimde,
Onu kimse güzelliğin cilvesinde yaratmış;
Ana, ana ... çiçekli bir fidandır ki, içimde
Ta ezelden kök salarak, yüreyimde boy atmış.
O fidanı bazi faqıt istiyorum çekerek,
Koparayım içimden, fakat onda varlığım
Sızılarkən, sanki bir ses kopub ince ve titrek
Bir lisanla söylüyor ki: - Bana dokunma, yazığım!
Çünkü seni ben besledim, ben büyüttüm, okşadım,
Söylediğin sözler ki var beşiyinin üstünde
Okuduğum türkülerin gölgesidir, evladım!
Bana ait kagitlar var her kitapta, her dinde.
Ne doğru söz yazıqlar ki, görmemişim onu ​​ben,
Diyorlar ki, Müşfiq, hasta bir cocukdun, ananı
Baban gibi soğuk eller kucağına çekerken,
Sadece acı feganların titretirdi her yanı.
Şimdi bana herkes: - Anan, baban var mı? - Söylerse,
Diyorum ki, - kapılmadan bir hülyaya, bir hissə-
Olan olmuş, geçen geçmiş, şimdi beni yaşatan
Bir kutsal, samimi emelim var, bulduğum.
İnandığım bir kıble var, o da her gün, her zaman
Yorulmayan kollarımla, düşünerek yapdığım
Bİr alemdir, bir alem ki, semaları kıpkızıl,
Yüksekləri, alçakları, fəzaları kıpkızıl!

Mikayil Müşfik’e Allah (c.c.) Rahmet diliyoruz, makamı cennet olsun. (Âmin!)


27 Şubat 2016 Cumartesi

Fakirliğin verdiği zenginlik

zaman: Şubat 27, 2016 0 yorum
Fakirlik gerçekten umutları, hayalleri büyük olan her insan için çok ağır bir trajedidir. Belki dünyada en geniş düşlere sahip fakir insanlar oluyor. Hayalleri v daha da genişlemektedir. Hiçbir zaman fakir insanla zengin insanın çevresine bakış çerçevesi aynı olamaz. Fakir olmak imkanları küçük olmak demektir. Çoktan beri görmediğin bir tanıdığı otobusde görüp, düşerken onun parasını vere bilmemek, dostunla oturduğun  kafede kalkarken hesabı ödeye bilememek, evde çok elektrik yakmakdan kacinmak,dogum günleriden kaçmak vb, bunlar  gibi isteklerin en yersiz versiyonlarıdır. Yazdığın kitabı yayinlamak  için maddiyat bulamamak, en sevdiğin insanın başını beladan  kurtarmak için borç verememek vb, bunlar diğerlerine bakınca en azından normal sayılabilir. Fakirliğin verdiği zenginlik elbetteki manevi varlık olur..bunu hatirlatmak gerekirki Fakirligi- Zenginligi  ovmek gibi amacim yok  ama sona kadar okuyunca bu yazini ne demek istedigim belli olucak. Pisagorun bu konuda bir sözü var: fakir deniz kıyısının yakınında duran adamdır, zengin ise denizin ortasındaki, bence sahile en sık denizin kıyısına yakın olan kişi çıkar. Çok çalışıp yoruldukdan  sonra yenilen yemeğin zevkini  tok karnına yenilen yemegin vermediği gibi, zorlukla kazanılan şeylerin de hislerini emin bir şekilde kazanılan verdiği hisler değiştirebilirsiniz. Ancak başka yönden bakarsak fakir insanlar Kendileri bilmeden çok şeye sahip oluyorlar. Örneğin, dostunun her ortak oturduğunuz kafede hesabı sana hiç  bir sey demeden defalarca ödemesi artık sizin dostluğunuz ona esas neyin önemli olduğunu ispat ediyor, ya da diyelim  kitabını yayina  vermekten dolayı ve ya ailene maddi desteyi ve  gereken miktarı kazanmak için bir  işe başlıyorsun ve seninle beraber çalışan iş arkadaşlarının arasında kimi zaman oluyor ki,  öğle vakti sofra arkasında konuşurken konuştuğu çektiği acılar, senin başka kitabının başlamasına esas neden oluyor yada derdine ortak olup destek olarak yardimci olup iyilik yapiyorsun. Her iyiligin bedeli vardir, her kotulugun oldugu gibi.Sevdiğin kıza  her doğum gününde, bayramlarda hediye ala bilmediğin için senden ayrılması, akrabalarinin senden  vazgeçmesi, herhangi  bir yerdeyken sana karşı olan haksızlıklar vb bunların hepsi bir insana çok şey kazandırır, ama bunun farkına çok az adam varır.  Bu aslında fakir zamanlarinda çektiğin iztirabların sana bahşettiği varlılıkdır. Yaşa doldukça ise ansızın imkanlarının genişlemesinde sen artık insanların iç yüzlerini zahirinden görebiliyorsun.

Güzel Dostumun birine...(İthafen)

zaman: Şubat 27, 2016 0 yorum
Iyi geceler dost ... Orada saat kaç belki de dünyanın bir ucundasın.
Ben burada güneşe selam derken sen oralarda yıldızların altındasın.

Iyi geceler dost. Hayır, biz daha önce karşılaşmadık. Ama biz biriz. Tesadüf diye bir şey yok bu hayatta. Her şeyin bir sebebi olduğunu bil. Dün terk ettiğin kişiye bir sebep yüzünden tahammül edemedin. Dün gece bir nedenle uyuya  bilmedin.Düşün ... Neden?  Düşün ki her günün dünden farklı olsun. Evrende herkese yetecek bolluk var. Farkına varicaksin. Bu bol sevgi dolu dünyada yerini bulacaksin. Şükretmeyi unutma her zaman ki gibi . Ölüm için bile. Sabah varızmı? Bir saat sonra? O zaman üzülme sevgi ışığı. Bunu yaparken kırma kalpleri ama. Kırılan kalplerin kirleri vücudunu olumsuz yönde etkiler, enerjisini iade uzun zaman alır.

Her şeye rağmen sev, sevilen ol, . Biz biriz. Kızma aynalarına. Her insan bir ayna sana. Bugünden sana uygun olan aynadaki sana sarıl. Aynadaki sen ol bir bak kendine. Ne de güzelsin sen, ne de yalnızsın sen, ne de mükemmelsin sen. Sen bu dünyada 1 tanesin.

20 Şubat 2016 Cumartesi

(Seyyid Nesimi- Haydar Haydar düz yazısıyla )

zaman: Şubat 20, 2016 0 yorum


"Ben melamet hırkasını kendim giydim eğnime"
(Melamiler, ilm-i ledün ve ilm-i tevhid ile ilgili çok özel sırları taşıyacak çok az sayıda talebe yetiştirirler. Ben kendim bu özel sırlara vakıf oldum.)

"Ar u namus şişesini taşa çaldım kime ne"
(Yobaz zihniyetin insanları şişeye hapsedercesine daralttığı namus anlayışını kabul etmiyorum.)

"Ahh Haydar Haydar, taşa çaldım kime ne"

"Gah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi"
(Tayyi mekan yaptığımda alemin sırları bana açılıyor.)

"Gah inerim yeryüzüne seyreder alem beni"
(Bazen de insanlar gibi gülüp eğlenirim, o zaman herkes beni seyreder, herşey benim etrafımda döner.)

"Ahh Haydar Haydar, seyreder alem beni"

Gah giderim medreseye hu çekerim Hak için""
(Yaptığım davranışlar ve ibadetlerim yalnızca Allah içindir.)

"Gah giderim meyhaneye dem çekerim aşk için"
(Bazen Allah aşkını daha çok hissetmek için şarkı söylerim.)

"Ahh Haydar Haydar, dem çekerim aşk için"

"Sofular haram demişler bu aşkın şarabına"
(Bazı sofular Allah aşkı ile şarkı söylemeye haram demişler.)

"Ben doldurur ben içerim günah benim kime ne"
(Ben söylerim ben dinlerim, günahı varsa sadece ben sorumluyum.)

"Ahh Haydar Haydar, dem günah benim kime ne"

"Nesimi’ye sormuşlar yarin ile hoş musun"
(Nesimi'ye soruyorlar, bu halinle pek çok kişi seni eleştiriyor, yanlış yaptığını söylüyor, böyle olmaktan mutlu musun?)

"Hoş olayım olmayayım o yar benim kime ne"
(Hoş olmak veya olmamak önemli değil, bu benim kaderim, kadere kimse engelleyemez.)

"Ahh Haydar Haydar, o yar benim kime ne"

19 Şubat 2016 Cuma

Reşid Behbudov -Gülebilmez gülüm bahar sensiz (Türkiye Türkçesiyle )

zaman: Şubat 19, 2016 0 yorum
Seni kalbimde gezdirdim her an
Aşkımız bilmesin dedi hicran
Elâ gözlü yarim, benimsin sen bildin
Senin aşkından a canım
Ağladım güldüm, ağladım güldüm

Gülemez gülüm bahar sensiz
Yüreğim od tutup yanar sensiz
Gülemez gülüm bahar sensiz
Yüreğim ateş olub yanar
Yanar sensiz, gülüm sensiz


gördüm ol hurşidi-hüsnün, ihtiyarım kalmadı.
sade tek bir yerde durmaya kararım kalmadı.

ey fuzuli, el kamu ağyarım oldu yar içün,
suzi-dilden gayrı bir dilsuz yarım kalmadı.


Dönmem hiç sözünden ey canan
Gitme bir an gözümden ey canan
Senden ilham alır garip gönlüm
Seni benden inan güzelim
Ayırmaz ölüm, ayırmaz ölüm

Gülemez gülüm

5 Şubat 2016 Cuma

Jack London -Vahşetin Çağrısı

zaman: Şubat 05, 2016 0 yorum
Aslında böyle klasik eserlere yorum yapmak,  yeterince zor. Genellikle böyle eserlerden sonra insan öyle büyük bir okyanusun ortasına düşüyor ki, oradan kara parçası bulup okyanusun güzelliğini tarif etmek zor olur. İşte bu eserler insanın zevklerini, maneviyatını, terbiyesini şekillendirir.

 London'nun dili ustaca, derinmanalı, dinamik ve gergin konulu. Yazarın hayatı hakkında  araşdirdikdan sonra bu güzel üslubun (naturalizm, gerçekçilik) varoluş nedenlerini anlamak  kolay  olur (çocuk yaşlarından ağır zahmete alışmış insan).Onun eserleri insanı manevi olarak guclu yapar, insana birçok şeyi gösteriyor, anlatıyor. London defalarca diyor ki, hayatta kalmanın şartı güçlü olmaktır. Hayatın evrensel ritmini, sana gösterdiklerini kabul edip, onlari kullanmak esas meseledir. Bu yasa her yerde çalışır. Beton yaşantilardan tutmuş kalıcı buzulların olduğu Alaskayadek.
 Ve bir gün senin sakin güney güneşinin ısıtdığı evine gelirler ve bahti olmayan diğer sağlıklı köpeklerle Alyaskaya bencil insanların daha fazla para kazanmaları için çalıp götürüyorlar. Sen ne yapabilirsin? Direniş göstersen de, sopa ve yumruk kanunu seni terbiyelendirir.Sen kaba güçle, bu dünyanın en önceden bağlı olan bir kaba gücün kendisiyle tanışıyorsun.
Alaska'da altın elde etmek için güçlü kaslı olan köpeklere ihtiyaç olduğundan Bak (Buck)  adlı güzel köpegi çalıyorlar. vahşi doğanın amansız köşelerinde Bak ve ÇekThompson esas   kahramanlara dönüşürler.Vahşetin Çağrısı Çığlığı  ( Buck) Bakı canavarlara  taraf sesliyor, ancak yanında can veren sahibi var. bu hayırsever hayvan hangi seçim üzerinde duracak? 
İşte başlıyor: açlık, don, rekabet ve hayatta kalmak için sürekli öğrenmek ve savaşmak.
Fakat Nietzsche dogru diyordu: "Bizi öldürmeyen şeyler bizi güçlü yapar". Nihayet sıkıntılar seni öyle oluşturur ki, senin kasların ve manevi gücün her sıkıntı ve rekabette baş açmaya yardımcı olur. Aniden sen anlıyorsun ki, tüm bunlar - sahipler, bağlılık, liderlik ve s.- senlik değil. Seni özgürlük çağıriyor.Özgürlük, vahşet, doğanın kendisi, dünyanın ilk biçimi, sonsuzluk seni selamliyor. Sen ona çok yaklaşdın. 
  Böyle anlayabiliriz ki, nesiller birbirini yeniledikce, zaman-zaman ilerledikçe biz (hem insanlar, hem de diğer canlılar) değişiyoruz, fakat bir gün atalarımızın Çığlığı bizi çağırır. Bizden asılı olan ve olmayan nedenlerden dolayı biz onlardan hem ayrı düşüyoruz, hem de zaman zaman yaklaşıyoruz.


Eserden seçilmiş bölümler

                                                             ***

Eski serseri duygular
Kırıyor adet zincirini.
Vahşi kalkıp uykusundan
Tutuyor yine yerini.
                                                               ***

Deme, yaşam böyleymiş! Onda adalet denen şey yokmuş! Bir  defa Yıkıldın, bitdi gitti, demek ki, sona ulaştın. O zaman ki, sağlam durmak gerekir!
                                                             
                                                                ***

Ancak aptal adam risk alır. Ahmak ise hep şanslı.
                                                              
                                                                ***
Deliyi delilik etmekten sakındırmakdan faydasız şey yokdur.
                                                               
                                                                ***

Düşmana merhamet etmek zayıflık belirtisidir.
                                                               ***
Iyi  yürekligin arkasında ölüm durur.
                                                               
                                                               ***
O, ölümün ne olduğunu biliyordu. Biliyordu ki, bu arada insan hareket etmekten kalıyor,
sonra dirilerin sirasindan  ebedi ayrılıyor


4 Şubat 2016 Perşembe

Nesimi -İsteme ( Gazel düz yazısıyla)

zaman: Şubat 04, 2016 20 yorum

Nesimi Azerbaycan dilinde şiirin ilk güzel örneklerini veren, düşüncelerini yüksek edebi bir dille ifade etmeyi başaran güçlü bir sanatkar olmuştur. Onun ana dilinden başka Arapça ve Farsça yazmış olduğu divanlar da vardır.
Şairin gerçek adı Ali’dir. 1369 yılında Azerbaycan’ın Şamahı şehrinde doğmuştur. Babası Seyid Muhammed çağının tanınmış adamlarından olmuştur. Seyid Ali (Nesimi) ilk eğitimini Şamahı’da almış, daha sonra özellikle felsefe ve dini cereyanları öğrenmeye heves göstermiştir. Nizami, Hakani, Mehseti, Feleki, Zülfikar Şirvani, Arif Erdebilli, Mahmut Şebusteri ve Marağalı Evheddin’in eserleri ile terbiyelenmiş aynı zamanda Orta Doğu’nun Celaleddin Rumi, Rudeki, Sadi, Attar gibi görkemli şairlerinin eserlerini derinden öğrenmiş, idrak ederek kendi de küçük yaşlarından itibaren şiir yazmaya başlamıştır.

Nesimi'nin Bir tane gazelini kendimce düz Üzerinde yazıya çevirmeye çalıştım. düz yazi Üzerinde yazıya çevirmek demek; mısraları Bir anlam Bütünlüğü İçerisinde şiirdeki mısraları düz Üzerinde (kurallı) cümle Haline getirmektir.


İsteme 


Sən sana gər yar isən var, ey könül, yar istəmə! (Sen bana eğer yar isen, var, ey gönül, yar isteme)
Yarü dildar ol sana, sən yarü dildar istəmə! (Gönül hakimi yardır o sana, başka gönül hakimi , Yar isteme)


Bivəfadar çün bu aləm, kimdən istərsən vəfa?(Vefasızdır çünkü alem kimden istersin vefa )
Bivəfa aləmdə sən yari-vəfadar istəmə! (Vefasız dünyada sen vefalı yar isteme)

Gül bulunmaz bu dikənli dünyanın bağında çün,(Gül, bulunmaz bu dikenli alemin bağında )
Əbsəm ol, bihudə gülsüz yerdə gülzar istəmə! (Sus, beyhude gülsüz yerde gül bahçesi isteme)

Mə'rifətdir xalis altun, sikkəsi fəzlü hünər, (Marifettir halis altın, sikkesi fazıl beyin, )
Altunu tanı, zəğəldən ari dinar istəmə! (Altını dahi dağıtır, saf dinar isteme. )

Şərbəti ağuludur fanı cahanın, sən anın ( Fani dünyanın şerbeti zehirlidir,)
Şərbətindən nüşdaru umma, zinhar, istəmə! (Sen onun şerbetinden melhem umma, aman, isteme!)


Həqqə münkirdir fəqih, inanma ol şeytana kim, (Hakk'a münkirdir fakih, o şeytana inanma, )
Yoxdur ol cinxilqətin zatında iqrar, istəmə! (Yoktur, o cin halkının sahibinden ikrar isteme.)

Ari göftar, ey könül, gerçəklərin nitqidürür, (Ey gönül, arı, saf söz, gerçeklerin nutkundadır)
Hər diliəgridə yoxdur ari göftar, istəmə! (Her dili eğride yoktur, arı, saf söz isteme)


Dünyanın sevgisi ağır yük imiş, məndən eşit,(Dünyanın sevgisi ağır yük imiş, benden işit, )
Nəfsini yük etmə ana, ey səbükbar, istəmə! (Nefsine yük etme onu ey yükü hafif olan kişi, isteme)

Bir əmin məhrəm bulunmaz, ey Nəsimi, çün bu gün,(Madem ki bu gün bir emin dost, mahrem bulunmaz ey Nesimî)
Xəlqə faş etmə bu rəmzi, kəşfi-əsrar istəmə! (Halka aşikâr etme bu sırrını, esrarın keşfini isteme)

1 Şubat 2016 Pazartesi

Anlayana çok şey anlatan kitap ''Kelile ve Dimne''

zaman: Şubat 01, 2016 0 yorum
Hayatı hem yaşayarak öğreniyoruz, hem kitaplardan. Öyle kitaplar vardır ki, onlar insan hayatında önemli bir rol oynar. Kimi hayatını bu kitaplardaki kahramanların olumlu özelliklerini benimseyerek, kimi ordan öyrendiklerilerini hayatta uygulayarak, kimi de hiç kitap okumadan kuruyor. İyi kitap akıllı insanın hayatına hep ışık salan araç olmuşdur. Bu kitapların belki de başında cokdandir okudugum bir  kitap var. Bunların adını belki de birçokları biliyor, ama hakkında bilgisi olan az insan var. Biraz bu kitap hakkında konuşalım.

Kelile ve Dimne
"Kelile ve Dimne" de eski Doğu edebiyatının ölmez anıtlarından biridir. Burada öyküler hayvanların dilinden anlatilir.Biz burada eski dönemlerdeki halk yaşamının bir çok canlı manzaralarını, halkın arzu ve isteklerinin aynasini  görüyoruz.
Ihtiyar Doğu bilge öykülerin, öğretici hikâyelerin beşiğidir. Bin yıllar boyunca oluşturulan bu rivayetler ağızdan ağıza düşmüş, bir şehirden ötekine, bir nesilden diğerine geçmiştir. Her ülke, her nesil onları zevkine göre değişmiş, kendi hayatına, düşünce dünyasına uyarlamıştır.


Edebiyat tarihinde ilk temsil örneklerinden sayılan Kelile ve Dimne Hint filozofu Beydeba tarafından yazılmıştır. Beydeba milladdan önce 1. yüzyılda yaşamıştır. Onun yaşamı hakkında yeterli bilgi yoktur. Asıl adı ve milliyeti konusunda birçok farklı görüş değilse de tarihçilerin çoğu asıl adının Ketku olduğunu ve Türk asıllı olduğunu söylüyorlar. Bakü'de doğmuş, sonradan Hindistan'a göçtüğü hakkında fikirler var. Kelile ve Dimneni Hint padişahı Debşelimin döneminde yazmıştır. Bu eser zalim padişaha bir tür nasihat niteliği taşıyor. Eserin adı iki çakalın adından alınmıştır. Bu hayvanlar eserin esas kahramanları sayılır. Kelile hayri, Dimne ise şeri temsil ediyor. Hikaye içinde hikaye topluluğudur. Eserin konusu, ahlâk ve politikadır. Eğitici niteliktedir.
Kelile ve Dimne çocuklara ibret verici masallardan ibarettir, onlara adil, zahmetkeş olmayı, dostluğun kıymetini bilmeyi anlatir. Ünlü temsil üstatları Ezop ve La Fonten de kendi təmsillerinde «Kelile ve Dimne" den ilhamlanmislar.
Bu esere göre Beydeba önce tutuklandı sonra ise bağışlanarak devlet konumunda çalışır. Eser 6. yüzyılda Pehlevi diline sonraları Abdullah İbn El - Mügeffa tarafından Arapça'ya çevrilmiştir. Sonradan doğu ve batı dillerine çevrilmiştir. Kitabın aslı Sanskritçe (Hint - Avrupa dilinin Hint iran koluna ait eski bir dil, tarihçilerin göre Hindistan, Hazar Denizi ve Orta Doğu'da kullanılan dil olup) yazılmıştır ve Sanskritçe adı Karataka (Kelile) ve Damanakadır (Dimne). Ayrıca Beydebanın Öğüt El - Külliye adlı eseri de mevcuttur.


Hikaye

Günlerin  birinde iki dost vardi. Bu arkadaşların biri çok dürüst, akıllı ve zahmetkeş imiş. Öteki dostu ise yalancı, tembel ve çok kurnaz biriymiş. Dürüst olanın adı Kelile, diğerinin adı ise Dimne imiş.
Bir gün bu iki arkadaşın yaşadığı ülkenin padişahı, ülkede  bir vezir bulmak istiyormuş. Dimne ile Kelile arasında seçim yapar ve Dimneni seçer. Çünkü, o çok sinsiymis. Padişah onu vezir eder. Ona çok inanır.
Günlerden bir gün padişah odada tek başına oldugu  zaman kulağına çok bir ses gelir. Bu sesin nereden geldiğini öğrenmek için aramaya başlar. Ancak derdini kimseye demezmiş. Çünkü, o buyuklukde  bir padişah, bir sesten korkmazdi! Ancak Dimne onun korktuğunu biliyormuş.
Bir gün, Dimne padişahın yanında olan zaman, yine o ses gelmiş. Bu, inek sesiyimiş. Ancak padişah bunu bulamiyormuş. Dimne onun neden korktuğunu anlamak  icin sesin geldiği yere gider. Ve bu arada padişah sesin bir inekten geldiğini seziyor. Padişah, bu ineği çok seviyor. Her gün onunla oynuyor. Dimne bunu kıskanmaya başlar. Ve bir gun iftiraya el atıyor. Padişaha diyor:
- Sayın kralım, bu inek sizin tahtınıza göz koydu. Bence bunun böyle devam etmesine göz yumamalisiniz .
Padişah da düşünmeye başlar.
Dimne, ineğin yanına gidip diyor:
- İnek kardeş, ben padişahın yanından geliyorum. Padişah bu yakında seni kesip kendine yemek olarak pişirecek. Sen buradan kaçamazsın. Benden demek. Ancak inek buna padişah kadar fazla takilmaz. Fakat içinde yine de bir şüphe olur.
Bir gün kral onun yanına gidiyor. Bunu gören inek, onun uzerine yurur. Padişah bunu görünce Dimnenin sözlerinin doğru olduğuna inanır ve ineği öldürtmek emri verir.
Uzun süre geçiyor. Kral yaptığı ise göre pişman olur. Ancak Dimneye hiçbir şey yapmıyor, çünkü onu masum olarak kabul ediyor.
İşte tam bu sırada annesi içeri giriyor:
- Oğlum, sen Dimnenin masum olduğuna inanma, onu bil ki, bugün ineğini öldüren, yarın seni öldürür. Eğer canını seviyorsan öldür onu.
Padişah bu sözler karşısında etkilenir ve Dimneni öldürür.
Bu da Kelileyi kötü etkiler ve o da hastalanıp ölüyor.

Bu iki arkadaşın sonu bu şekilde sona erer. Bu hikaye "Aslan ve Öküz" ün hikayesi olarak da adlandırılır. Orada da aynen aslan öküzün sesinden korkuyor bunu hisseden sinsi çakal Dimne, yaranmaya hayvanların kralı Arslan'ın huzuruna gelir ve her şeyi ona anlatır (Başlangıçta Dimnenin dostu Kelile buna razı olmuyor ona başkalarının işine karışmamasını tavsiye eder). Sonra Dimnenin aracılığı ile Aslan ve boğa dostlaşır, Dimne kendisinin arka planda kaldığını görür, kısqanmaya başlar ve aralarında söz aracaligi yapar . Aslan Dimnenin fitnesine inanarak boğayı öldürür sonradan buna pişman olup Dimneni öldürür.

Kelile ve Dimnədən altın tavsiyeler:
İnsanı tüm hayvanlardan ayıran, onu dünyanın tüm sırlarına vakıf eden dört şey var:
- Hikmet, akıl, temkin ve adalet.

gördüm ki insan, dört özelliğiyle hayvanlardan ayrılmış... bu dört şey, dünyada ne varsa hepsini içine alır. 
hikmet, iffet, akıl ve adaletten bahsediyorum. 
bilgi, edep ve kabiliyet, hikmete girer. 
benliğe hakim olma, sabır ve vakar, akla girer. 
haya, geniş gönüllülük ve şahsiyetlilik, iffete girer. 
doğruluk, iyilik, nefs murakabesi ve güzel ahlak ise adalete girer. 
işte bütün üstün nitelikler, bundan ibarettir...

Bu sıfatlar güzeldir, ona muhalif olanlar ise - çirkin. Bu sıfatların hepsi kusursuz bir şekilde bir kişide toplandıktan dünyanın en büyük mutluluğu bile onun başını dondure bilmez, en büyük mutsuzluk onu sarsa bilemez. Böyle bir adam onu ​​tatmin etmeyen şeylerin varlığından uzulmez, kaderin onun elinden koparıp aldığı şeyleri kaybetmesinden üzülmez ve olası tüm felaketlerden kendini kaybetmez.

Hikmet - bitmez, tükenmez bir devlettir, harcamakla bitmez, paylasmakla azalmaz. Hikmet - öyle bir elbisedir ki, giydikce eskimez, öyle bir hazinedir ki, ardı kesilmez.


Yaklaşık iki bin yıllık olan kitaptaki ifadeler, olaylar, rivayetler günümüzde de yer bulmaktadır.



 

DAN ULDUZU Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review