27 Kasım 2015 Cuma

Mektup okumayı sevenler icin...

zaman: Kasım 27, 2015 0 yorum
Mektup yazmayı ve almayı ne zaman sevdim, hiç kendim de bilmiyorum. Ama bir şeyi net biliyorum: eserlerdeki mektupları okumayi cok seviyorum.
Aşağıdaki liste, bu zamana kadar mütalaa ettiğim kitaplardan beni etkileyen ve hafızamda takılıp kalan mektupları topladim.


Halit Hüseyni "Şafak saçan bin güneş"
Celilin kızı Meryem'e mektubu
"Bir tek sen döv. Bu kez yüzüne tum kapıları  açicam. Sadece kapıları açicam, seni bağrıma basıp zayıf kalbime sıkarak. Bunun ne zaman  olabileceğine beslediğim, umut gibi zayıf olan yüreğime ".

Kurban Said "Ali ve Nino"
Ninonun Aliye yazdığı ve İlyas beyin mektubu
Savaş başlayana kadar Bakü'ye dönmeli olduk. Haber vermeye vaktim olmadı.
Bana kirilma. Sinirlenme. Ağlıyorum ve seni seviyorum. Yaz sezonu fark edilmeden sona ulaştı. Acil peşimden gel. Seni bekliyorum ve özlemini çekiyorum. Yol boyunca sadece seni düşüneceğim. Babam savaşın çok yakın zamanda bitecegine ve bizim tarafın zafer kazanacagina inanmaktadır. Benim ise bu karmaşa içinde halim çok kötüdür. Senden rica ediyorum Şuşa pazarına gidip bana oradan bir halı alasın. Onu almaya vaktim olmadı. halının üzerinde rengarenk küçük at başının deseni olsun. Öpüyorum seni. Bakü'de hava çok sıcak olmalıdır ".
senin Ninon
"Ali Han Şirvanşir altıya on beş dakika  kala Gence köprüsünde çalıştı, makineli tüfek arkasında tuttuğu konumunda öldü. Onun cesedi köprüden kurumuş çayın yatağına düşmüştü.Bedenini sekiz kurşunla delikdeşik etmiştiler. Cebinden hatıra defteri çıktı. Allah izin verirse, bu defteri karısına ulaştıracağım. Biz sabah erken, Rus birlikleri son saldırıya geçmeden az önce onu caminin yakinlarinda gömduk  Cumhuriyetimizin ömrü Ali Han Şirvanşirin ömrü gibi sona erdi ".

Ceyn Ostin "Düşüncenin delilleri"
Kaptan Venfortun mektubu

Daha sakin sizi dinleyebilirmiyim bilmiyorum. Nasıl olursa olsun sizinle mutlaka konuşmalıyım. Siz benim
kalbimi kiriyorsunuz. Yarı ölüm, yarı umut içindeyim. Bana deme ki, gecikdim ve bu aziz, değerli duygular sonsuza kadar yok oldu. Ben kendimi sekiz buçuk yıl önce kalbimi kirdiginiz zaman Size karşı olan sevgimden daha büyük kalple elinize veriyorum.
Bu ne cüretki dediniz ki, erkek kadından çabuk unutuyor ve onun sevgisi daha çabuk ölür. Ben sizden başka kimseyi sevmedim. Belki de haksız oldum, belki de zayıf ve küskün oldum, ama hiçbir zaman sevgime dönük olmadım. Sadece size göre Bata geldim. Tüm fikirlerim ve geleceğim sadece sizinle ilgilidir. Görmezmisiniz? Belki beni anliyamiyoesunuz? Eğer sizin hislerinizi okuyabilir bilseydim, hiç bu on günü beklemezdim. Artık yazamıyorum. Her an sizin dediklerinizi duydukça heyecanlanıyorum. Sesinizi alcaltiyorsunuz, ancak onu başka seslerden ayırt ede biliyorum. En iyi, en güzel mahluk! Siz gerçekten bize inanıyorsunuz.
İnanın ki, bu hisler en coşkun, en kesin ...
Ben gitmeliyim, kendi bahtimdan habersiz. Ama döneceğim, ya buraya, ya da tez bir zamanda  akşamki ziyafete. Bir söz, bir bakış.. benim bu akşam sizin babanız evine gelmem veya ebediyen terk etmem için yeterli olacak

Stefani Mayer " Tutulma"
Ceykobun Bellaya mektubu
"Evet, ben de seni cok özlüyorum. Hem de çok. Ama bu hiçbir şeyi değiştirmez. Bağışla".
Ceykob

Anna kaval da "35 kg umut" Qrequarın okul müdürüne mektubu
"Grand okulunun sayın müdürü !
Okulunuzda  eğitim almayı çok isterdim, ancak biliyorum ki, bu imkansızdır. Çünkü
başarı derecem çok kötüdür.
Okulunuzun reklamında   çilingir ve marangoz imalahatenizde, bilgisayar odanizin,
olduğunu gördüm.
Düşünüyorum ki, hayatta en önemli şey kac aldigin değildir. En önemlisi ne istemeyin.Sizin okulda okumak istiyorum, düşünüyorum ki, benim için en iyisi Granşandadır. Öyle de kilolu değilim, toplam otuz beş kilo ümidim var.
Esen kalın, Qrequar Dübosk
Not: № 1: Hayatımda ilk defa okulda okumak için rica ediyorum , hiç kendim de
anlamıyorum bana ne oluyor, galiba, hasta oldum.
Not:. № 2: Size yedi yaşım oldugunda yaptığım muz temizleyen makinesinin çizimlerini gönderiyorum "

Franz Kafka / Milena'ya Mektuplar
Kafka kaleminden çıkan en çok beğendiğim mektup ise şudur:
Ben bir orman hayvanıyım, eskiden ormanda değildim, pis bir mağarada yatıyordum (pis olması benim varlığımdan kaynaklanıyor tabii ki) o zaman seni dışarıda, açık havada gördüm, o zamana kadar gördüğüm en harika şeydin, her şeyi unuttum, kendimi de unuttum tamamen, ayağa kalktım, yaklaştım, bu yeni ama yine de tanıdık özgürlüğün verdiği korkuyla daha da yaklaştım, senin dibine kadar geldim, çok iyiydin, önünde diz çöktüm, sanki bunu yapmaya hakkım varmış gibi yüzümü eline sürdüm, o kadar mutlu, o kadar gururlu, o kadar özgür, o kadar güçlü o kadar evimdeydim ki, ve yine aynı duygu: o kadar evimde, gerçekte ormana ait olan, burada sadece senin teveccühünle yaşayan bir hayvandım. Kaderimi, bilmeden (çünkü her şeyi, ama her şeyi unutmuştum) senin gözlerinden okudum. Bu böyle sürmezdi. Şefkatli elinle beni okşasan da ormandan geldiğimi, gerçek yuvamın orası olduğunu gösteren tuhaflıkları fark edecektin. Sonra korku üzerine zorunlu, yinelemesi zorunlu konuşmalar yaptık. Bunlar beni (seni de, ama seni haksız yere) harap etti, senin için nasıl pis bir bela, ne kadar rahatsız edici bir engel olduğumu her geçen gün daha da net görüyordum. Kim olduğumu hatırladım, artık gözlerinde yanılsama yoktu, rüya korkusunu (ait olmadığın bir yerde evindeymiş gibi hissetme korkusunu) bu korkuyu gerçekte yaşadım, karanlığa dönmeliydim, gün ışığına tahammül edemiyordum, ümitsizdim, gerçekten yolunu şaşırmış bir hayvan gibi koşmaya başladım, koşabildiğim kadar koştum ve aklımda hep şu düşünce vardı: “Keşke onu da götürebilsem!” ve şu karşı düşünce: “Onun olduğu yerde karanlık var mı ki?”
Nasıl yaşadığımı soruyorsun; İşte böyle yaşıyorum…"

John Maxwell Kutzee "Rüsvayçılık" Eserin baş kahramanı Profesör David Lurinin kızı Lüsiye
Harf ve Lüsinin cevap namesi
"Aziz, Lüsi. Seni dünyalar kadar sevdiğime göre, bunları söylemeye mecburum. Sen büyük bir hatanın
eşiğindesin. Tarihin karşısında boyun eğmek istiyorsun, fakat tuttuğun yol doğru değil. Bu yol seni
liyaketden mahrum edecek, kendine saygı gosteremiyceksin. Yalvarıyorum, bana kulak ver.
Baban. "
"Aziz David,

Sen yine bana dinlememişsin. Ben senin tanıdığın insan değilim. Ben ölüyüm, neyin beni hayata geri vermeye kadir olduğunu henüz bilmiyorum. Bir tek onu biliyorum ki, burdan gidemem. Sen bunu
anlamiyorsun. Bilmiyorum, sana nasıl anlatayım. Sen bana pençelerini sıkı sıkı gözlerine sıkan üç maymunu hatirlatiyorsun. Evet, belki de yanlış yoldayım. Ama ben şimdi fermanı bırakıp mağlup bir şekilde burdan gidersem, hayatım boyunca bu yenilginin tadıcam.Ben her zaman çocuk kalamam Sen de  baba hep baba olamazsın. Biliyorum ki, benim iyilgimi
istiyorsun. Ama bu konuda senin koruman bana yardım etmez, bu kez yok.
Senin Lusin ".


Ve son olarak  "belirtiler kralı" Koelyonun sözlerini vurgulamak istiyorum:
Kağıt ve kalem harikalar yaratır - ağrıyı azaltır, arzuyu sağlamlaştirir, kayıp güveni geri getirir.

26 Kasım 2015 Perşembe

Eskilerin hic bir zaman unutulmayan en güzel şarkisi .

zaman: Kasım 26, 2015 0 yorum
En sevdigim ve de en duygulandigim sarkilardan biri idi,.sözler insanın kalbinde sızı bırakıyor. Esasende Annesinin uzakligini yasayanlar icin ...Kesinlikle hayat daha renkli insanlar sicakti. Duygularımızın süsü hayallerimizin içindeydi. Hatıralarım canlanıyor o günün güzelliğinin içine çekiyor beni Sadeliği ve saygısıyla.Bu sarki  su gibi akan kötülerin deşifre edildiği ,iyilerinde el üstünde tutluan günümüze, 90 derece ters yaşam dönemiyle,fark kılan ,insanların mutluluk içinde yüzen yılların dans parçasıydı ne yazıkki giden yıllarda günleri, geri, gelmiyor.o dönemin farklı yaşamııda...Bu sarki eskilerin   sarkisiymis ve sevdigim sarkilardan biri oldugu icin  kendimce cevrisini yapmaya calisdim :) ayni zamanda baska dillerde de seslenmis. bunlardan en sevdiklerimi sizlere takdim edecegim :)

Ben senin unutulmuş oğlunum
21 yaşında cekip giden
Cok üzücü şimdi kendimi evde bulmam
ve senin artık burada olamaman
Keşke elini tutabilseydim ve üzgünüm diye bilseydim
Evet cok üzgünüm
Eminim gercekten anlıyorsun
Ah anneciğim nerdesin şimdi?
Anneciğim sana ihtiyacım var

Anne,
Anne, anne ...Ah, anne üzgünüm
Anne,
Anne, anne ...


Ah, anne üzgünüm
Bir zamanlar yaşadığımız tepenin üstündeki ev
Şimdi ölu gibi ama hala ayakta duruyor
ve cokukluk anılarım zihnime doluyor
Ah, anne ...
Anne,
Anne ...
Ben, farklı dünyaların yeterince gördüm
Yorgun günler yalnız geceler gördüm
Ama şimdi sen yanımda olmayınca yapa yalnızım
Nasıl yaşarım böyle?
Ah, anne ...
Gökyüzü, karanlık
Rüzgar sert,
Ev artik eskisi ev degil
Ve şimdi ben kaybettigimi fаrk etdim,
                    Gidiyorum ..
Geleceğim o kadar belirsiz görünüyor.
Kimsenin umrunda degilim
Kimse, beni sevmiyor
Kimsenin benim için zamanı yok
Sessiz duvarlar bana bakiyor.
Anne,  anne Ah, anne üzgünüm
Anne, anne
Ah, anne üzgünüm

19 Kasım 2015 Perşembe

Koyu kırmızının ve siyahin Gülde yansimasi

zaman: Kasım 19, 2015 0 yorum
  Koyu kırmızının ve siyahin Gülde 🌹 yansimasi 
Bugünkü çektigim en guzel gül resimleri☺☺🌹🌹🌹🌹🌹
'Gülü tarife ne hacet ne çiçektir biliriz' 'ONUN yerinde söylenebilir Gül ona iklimde yetiştirilebilir, ancak ONUN Sahip bahçesi yine Türk klasik şiiridir. Orada güllerin bin bir çeşidinden, elvan elvan kokusundan, katmer katmer renginden bahisler açmak, manalar cikarnak mümkündür.Bugün gül denilince YALNIZCA kırmızısı, pembesiyle İçin; yedivereni, katmerlisiyle o kırmızı çiçeği anlarız.Gül, Özel adıyla klasik şiirimizin en seçkin çiçeği, adından en Ziyade söz edilen güzelliğidir. Bazen gül aska; bazen de aşkda güle benzetilir.
Gül Yetiştirmek zahmetli Bir meşgaledir göster Aslında. ONUN geleneği, nazla beslenmesi, itina ile tımarlanmasıdır. Bahçıvan elinde, isterse da başka bir yerde, gül naziklik ile güzelleşir İster Bir, asalet ile ziynetlenir. Suyunu rahmet yağmurlarından da alsa, gıdasını rüzgârdan da alsa, çapalanan topraktan da, gül Bir şahtır, şahı ezhardır (Çiçeklerin şahı), dolayısıyla şahanedir.


 Gülün suya ihtiyacı vardır; hem de her çiçekten fazla. Sık sık sulanması, köklerinin su içinde bulunması gerekir onun. O halde aşıkın göz yaşları ne güne duruyor; ömür boyu gülünü sulamayacaksa eğer. İşte bu nedenle su kenarlarında olmayı sever gül. Hele yaprakları üzerine de çiğ taneleri, şebnemler düşerse bir kez, varın seyredin güzelliği. Dikeni, dalı, yaprağı bile güzeldir artık. Tazelik, taravet, incelik, narinlik, nazlılık, hepsi bir aradadır. Bunlar aynı zamanda sevgilinin boyu, yüzü, yanağı ve tabiatıyla tefsir edilmeye başlar şairlerin dilinde. 



 Gül, aşkın her çeşidinde sevgiliyi temsil eder; bülbül ise onun aşkıyla yanıp tutuşan âşıktır. Efsaneye göre, gülün rengi eskiden kırmızı değilmiş; bülbüle o zaman da hiç yüz vermiyormuş. Gülün bu kayıtsızlığına dayanamayan bülbül, günün birinde gidip onun gövdesine konuvermiş. Dikenler bülbülün göğsüne batınca akan kan gülün dibine dökülüp köklerinden damarlarına doğru yayılmış. Gül, işte o günden sonra kan kırmızı açmaya başlamış.
 Bülbül’ün güle aşkı birçok divan şairi tarafından mesnevi tarzında alegorik hikâyelerle anlatılmıştır. Gül redifli kaside ve gazellerde ise eski şairlerin gül ve bülbül etrafındaki tasavvurlarının hemen tamamını bulmak mümkündür. Klasik edebiyatımızda, rengi, şekli, kokusu, dikenleri ve kısa ömürlü oluşu dolayısıyla bir yığın teşbihe konu olan kırmızı gül, mesela sık sık ateşe yahut ateş güle benzetilir. Nemrut’un İbrahim Peygamberi mancınıkla içine attığı ateşin de Tanrı’nın emriyle gül bahçesine dönüştüğünü unutmamak gerekir. 

 Şüphesiz bütün zamanların en muhteşem aşıkına da sahiptir gül. Bülbülün aşkı dillere destansa eğer, bu yüzdendir. Yoksa şairler, kendi güllerinin bülbülü olmak için neden çırpınıp dursunlar; neden diken gibi olan rakipleriyle kavga etsinler, aşklarını anlatmakta bülbül ile yarışsınlar ki?!.. 

Kaynak: Gül Şiirleri Antolojisi

Stepladder , Spagetti ve Kurnaz Karga :)

zaman: Kasım 19, 2015 0 yorum
Bu sefer blogda tamamen baska bir  konu hakkinda yazmaya karar verdim :)


Hepimiz küçükken çizgi film izlemişizdir 
peki en sevdiğiniz çizgi film karakteri neydi?
Benim Çocukken en çok izlediğim ve en  sevdiğim cok eski  cizgi fimlerinden  biride Çekoslovakya yapimi bir  çizgi filmi.
Ne kadar yaşımız ilerlesede yinede çizgi film izlemek ayrı bir zevk olarak kalıyor. Belkide içimizde bir türlü büyemek istemeyen yada büyüyemeyen bir çocuk yetiştiriyoruz. Çocukluğumuzu biz büyüdüğümüzde özlüyoruz, oysaki büyümek için nasılda can atardık. 
 iki ayrılmaz arkadaş hakkında komik ve guzel eski Çekoslovakya cizgi filmi. Yorulmaz ve  sürekli komik ve eğlenceli oyunlar oynayan ikili .komplo kuran  onların huzurunu bozmaya calisan kurnaz komsu karga.
Stepladder ve spagetti - iki köpek maceralarını anlatan bir çizgi film. Onlarin tüm hayatı güzel peyzajlı köpek kulübesinde yaşаyayarak gecer . Zararlı karga onların sessiz ve huzurlu hayatlarina müdahale eder. Çizgi filminin  Her yeni bolumu  kurnaz karganin fesatligiyla başlar. karga iki arkadasin sahip oldukları her seyi tümunu mahrum etmeye karar verir.
Cesur küçük köpek stepladder ve spagetti . İlk sezon boyunca  kahramanlar  aktif bir  sekilde ev inşa eder . karga ise   aksine o anda kötü planlar yapar .Iyi mizah iceren , çok sayıda komik olaylardan olusan ve beklenmedik fesatliga katlanilmış  neşe dolu  kucuk cocuklarinda  izlemesi gereken guzel bir eglenceli cizgi film.
Iyi seyirler! izleyin ve çocukca kalın... 

6 Kasım 2015 Cuma

Ağaç ve Dua ..

zaman: Kasım 06, 2015 0 yorum
Adamın biri boş sahralarda aç susuz, yorgun seyahatine devam ederken meyvesi ve gölgesi bol olan, yanından çeşme akan bir ağaca rast gelir. Meyvesinden yer ve çeşmesinden içer, gölgesinde isirahet eder.
Vedalasirken ağaça:
"Ağaç, ben sana ne dua edeyim?
"Meyvelerin tatlı olsun diyeyim mi? Meyvelerin, zaten, cok tatliydi.
"Gölgen  geniş olsun diyeyim mi? Gölgen, zaten,  geniş . Aşağı taraftan çeşme aksın deyim
Çeşme, yoksa da, var."
"Sana yapacağım tek bir dua olabilir. Allah senden türeyenleri de senin gibi etsin".



A man was travelling through the desert, hungry, thirsty, and tired, when he came upon a tree bearing luscious fruit and affording plenty of shade, underneath which ran a spring of water. He ate of the fruit, drank of the water, and rested beneath the shade.
When he was about to leave he turned to the tree and said:
‘Tree, oh, tree, with what should I bless you?
“Should I bless you that your fruit be sweet? Your fruit is already sweet.
“Should I bless you that your shade be plentiful? Your shade is plentiful. That a spring of water should run beneath you? A spring of water runs beneath you.”
“There is one thing with which I can bless you: May it be G-d’s will that all the trees planted from your seed should be like you…”
 

DAN ULDUZU Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review