27 Aralık 2016 Salı

Ali ve Nino...

zaman: Aralık 27, 2016 0 yorum
 20. yüzyılın hiçbir romanı bu kadar gizemli değil. "Ali ve Nino" romanı ilk kez Almanca yayımlanmıştır. Daha sonra eserin elyazması gizemli biçimde kayb olmuştur ve halen aramada. "Kurban Said" adı altında kimin gizlendiği ile ilgili edebiyat halen kafa yoruyurlar. Romanın yazarı her kim olursa olsun, bir şey açık: roman geçen yüzyılın başlarında Kafkasya'da ve İran'da meydana gelen en dramatik ve duygusal olaylardan bahseden bir eserdir. İlk kez Almanya'da basılan bu kitap bugün tüm dünyada okunuyor ve beğeniliyor.
bu roman hakkında söz söylemek bizzat benim için biraz zor. Ben çok mutluyum ki, bir Azerbaycan yazıçısının yazdığı eser tüm dünyada okunuyor ve beğeniliyor. Azerbaycan edebiyatının dunya uzerinde okunacak birçok eserleri var. "Ali ve Nino" -1 yıl önce - okudum ve bu yazıda bu romanın karakterleri ve davranışları, onların iç dünyası gibi konular hakkinda konusmayacagim, "Ali ve Nino" eseri Ali Han Şirvanşir ve Nino Kipianinin örneği, Avrupa ve Asya'nın birbiriyle mükayisesini terennüm ediyor. Eserde Avrupaya hayranlık kendini açıkça göstermektedir. O Avrupa ki, elde ettiği tüm servetini ve ilmini diğer coğrafi mekanlara borçludur. Yağmalıq ve sömürgecilik ile üstünlük kazanıp bununla gurur duymaktadır. Evet onların intibah devri beseriyyete çok şey kazandırdı, ama insanlığın beşiği Asya'dır okuyucularim. Genel olarak ben Avrupa ve Asya, doğu ve batı ve buna benzer bölgülere karşıyım. Birinin diğerine üstünlüğüne ise on kat karşıyım. Yazar ise demek istiyor ki, aşkin gücü hatta Avrupa ve Asya'yı, Hıristiyanlıkla İslam'ı da birleştirebilir.
Genel olarak söylemek gerekirse bu kitap cok başı belalıdır. Henüz şimdiye kadar asıl yazarının kim olduğu da bilinmiyor. Kurban Said isminin yazar Yusuf Vezir Çemenzeminlinin takma olduğunu iddia edenler de var ve işte bu iddia Azerbaycan Yazarlar Birliği'nin 1993 yılında aldığı kararda kendi anlaşılmıştır.
Ali ve Nino eserinin içeriği
"Ali ve Nino" da Azerbaycanlı bir gencin ve Gürcü kızının sevgisinden bahsedilmektedir. Bir yanda Doğu'nun örf adetiyle büyüyen bir delikanlı, diğer tarafta ise Avrupa kültürüyle büyümüş Prenses Nino Kipiani ...
Eserde Ali'nin Nino'ya muhabbeti ve Ali Han Şirvanşirin Dağıstan, Karabağ, Gürcistan ve İran'a seyahatlerinden söz edilir. Okulu bitirdikten sonra Ali ve Nino evlenmek kararina gelirler. Ali'nin babası kadınlara, özellikle başka dinden olan kadınlara karşı muhafazakar görüşlerine rağmen nikahı destekler. Nino'nun babası ise öncelikle tereddüt ediyor, fakat Ermeni asıllı dostunun meseleye müdahalesi ile sonda tutumunu yumuşar.
Olaylar bu Ermeni'nin Nino'ya aşık olması ve sinsice onu kaçırmasına sonra dramatik karakter alır. Ali  Ermeni'yi öldürür, fakat Nino'ya el kaldırmaya cüret etmez. Ali Ermeni'nin yakın akrabalarının beklenen intikamından kurtulmak için Bakunu terk etmeli oluyor.
Aylar sonra Nino Alini ücra köylerin birinde yoksulluk ve sefalet içinde bulur ve hemen onunla evlenir. Rusya devrimi ve Türklerin Bakunu azad etmek amacıyla Azerbaycan'a seferlerini dikkatle izleyen Ali rusların Bakü'yü yeniden ele keçirmesinden sonra Nino ile İran'a gider. Nino İran'da ev dustağına dönüşmesi dolayısıyla kendini tamamen yalnız ve mutsuz hissediyor. Azerbaycan'da ilk demokratik cumhuriyetin kurulmasından sonra Ali ve Nino yeniden Bakü'ye döner ve yeni kurulmuş devletin kültürel hayatında aktif yer alırlar. Sonradan Ali'ye Azerbaycan'ın Fransa'da Büyükelçisi görevi teklif  gelir ve teklifi Nino da olumlu karşılıyor, fakat Ali vazgeçiyor. O Nino'nun kendisinin İran'da nasıl mutsuz hissettiğin hatırlar ve aynı sonuç ile karşılaşmaktan çekinir. Gerisini burdan indirip ➝ ƏLİ VƏ NİNO  okuya bilirsiniz .

Resimde gördüğünüz bu heykel Ali ve Nino'nun şerefine Batumide Merkezi Bulvarda yerlesiyor. Heykelin uzunlugu 9 metre, ağırlığı ise 7 tondur. Heykelin ilginç özelliği ise şudur ki, sürekli hareket eden bir kadın ve bir erkek ve 10 dakikada bir birbirine yaklaşıyor, sonra ise yeniden ayrılıyor.

 İnşallah bir gün Gürcistan'a, Batumiye gitsem Ali ve Ninonu mutlaka ziyaret edeceğim 😃


17 Aralık 2016 Cumartesi

Büyük yazarların bilinmeyen hayatları.

zaman: Aralık 17, 2016 0 yorum


-Shakespare, yazdıklarından kazandığından daha fazla geliri tefecilik yaparak kazanıyordu.


- Karanlık öykülerin ustası, Edgar Allen Poe`nin, karanlıktan çok, içki ile başı beladaydı.Yaşadığı süre boyunca alacaklarından bir adım ileride, sarhoşluktan ise bir adım gerideydi.




- Dünyanın en büyük yazarlarından biri olarak kabul edilen "Büyük Umutlar" in yazarı Charles Dickens dünyanın belki de en sıra dışı uyku alışkanlığına sahipdi.Dickens, yatarken mutlaka yüzü kuzey kutbuna bakacak şekilde uzanırdı.Bu seçimini "dünyanin elektrik akımları, pozitif ve negatif elektrik "gibi şeylerle açıklardı.En çok zaman geçirdiği yer ise" kimsesizler morguydu.



- Vatandaş itaetsizlik teorisini ortalığa atan Henry David Thoreou,saçlarını hiçbir zaman taramazdı.Thoreou, aynı zamanda ilk "üzümlü ekmeği" hazırlamıştı.



- Balzac, 51 yaşında ölmesine rağmen, arkasında yüzlerce ölümsüz eser burakmışdı.Günde tahminen 50 bardak kahve içtiği söylenen Balzac, kahve hazırlayacak birisi olmadığından, kahve çekirdeklerini ciynerdi.


- Tolostoy`un 13 çocuğu vardı.48 yıllık evliliğinin ardından, eşine; "Benim yaşımda insanların sıkça yaptıkları bir şeyi yapiyorum.Son günlerimi tek başıma ve sükunet içinde geçirebilmek için, dünyadan vazgeçiyorum" yazan bir mektup bırakarak, evini terk ettiğinde 82 yaşındaydı.Tolostoy, birkaç gün sonra, bir tren durağında donarak  vefat etti.



- Tolostoy, memleketlisi İvan Turgenyev`i düelloya davet etmişdi.Hatta silahlar bile hazırlanmıştı fakat sonraları ortalığa giren, hatırı sayılan dostların alanında duello baş tutmadı.Bu olayın ardından, bu iki insan, hiçbir zaman görüşmediler.


- Lawis CARROL, bir matematik dahisiydi.Söz keşif yapmakta onun gibisi yokdu.Ha'lada, ingilisce`de onun uydurduğu yüzlerce kelime kullaniliyor.Kutuphanelerde  kitapların daha kolay bulunmasi için, kitap adını cildin arkasına yazmak fikrini de Carrol`a mahsudur.ek  olarak belirteyimki CARROL , "Sarrabele" oyunun ilk örneğini hazırlamışdı.Carrol`un en sevdiği ulaşım vaistasiysa kendisinin icat ettiği "üç tekerlekli bisiklet" di.


-- İrlanda asıllı yazar Oscar Wilde, ABD ziyareti sırasında gördüğü "Pionisti vurmayın. Elinden geleni yapıyor" yazısının yaşamı sürece gördüğü tek mantıklı sanat eleştirmeni olduğunu dedi.Wilde`in, Hemingway`le en büyük benzer özelliği, ikisinin de çocuklukları boyunca annelerinin isteği üzerine, kadın kıyafetleri giymeleridir.

-Jack London, asıl bir kitabkurduydu.London`un kütüphanesinde 45bin kitap vardı.John Baryelcom isimli eseri adsız sarhoşlar birliğinin okuma listesinde vardi.London, beş yaşında içkiye başladı ve 40 yaşında vefat etdi.London, o kadar içki içiyordu ve  sık - sık kaza yapardi.



Virgine Wolf, konuşmayı çok severdi.Bir kez 48 saat kesintsiz  konuşmuşdu.Tum eserlerini ressam olan kız kardeşinin çalışma şeklinden ilham alarak ve ayakta durarak yazmıştı.


James Joyce ve Marcel Proust, yaşadığı süre içinde, sadece bir kez görüşmüşdüler.İki yazarın görüşü, büyük bir dikkat merkeziydi.Her iki yazarın da yaşı buyukdu.Bir zaman sonra, çekinerek de olsa birbirlerinin kitaplarını okumadıklarını itiraf ettiler.



Franz Kafka, et yemeyi cinayete eşit tutan insan.Vasiyyetinde yakın dostu olan Brad`dan (Yazgı, Ocakçı, Dönüşüm, Ceza Sömürgesi, Köy Hekimi) hariç, tüm eserlerini yakmasını istemişdi.Dostu Max Brad, onun bu vasiyetini uymuyarak, Kafka`nın yazarlık kariyerine büyük katkı sağladı.


Agathe Christie, 1962ci yilda, 36 yaşında iken ortalıktan kayb oldu.Yerli polis, halk ve istihbaratçılar her yerde onu aradı.Christie, 10gün sonra sahte bir kimlikle bir otelde bulundu.Ne olduğunu soranlara ise bir şey hatırlamadığını derdi.Christie ne olduğu ise bir sır olarak kaldı.


Ernest Hemingway, kendisi hakkında ağır bir hikaye yazan elestirmenini, ilk karşılaştığı yerde yere yikdi.O dönemde, bir yazarın, eleştirmene karşı en sert hareketi bu olmuştu.



Franz Kafka- Babaya Mektup

zaman: Aralık 17, 2016 0 yorum
Bu mektubu Kafka 1919 yilin Kasım   ayinda (Bohemiada) dinlenirken yazmış, ama onu nedense adresine göndermemiştir.cok ilginç, ölümünden sonra Kafka'nın edebi-sanatsal mirasını bir bütün okurlara ulaştıran dostu Max Brod da bu mektubu yazarın "Mektuplar"ına değil, sanat eserlerinin arasına dahil etmiştir.

Aslında, böyle de olmalıydı, çünkü Kafka'nın babasına 
mektubu onun 1910 yılından çeşitli insanlara, çeşitli adreslere gönderdiği mektuplardan (hemen hemen çoğu yayınlanmıştır ve 700 kitap sayfasından çok) seçiliyor. Daha doğrusu, bu mektup otobiyografik özellik taşımasına rağmen, kişisel ilişkiler çerçevesini aşarak beşeri değerler açısından, genel olarak, insan ilişkilerinin analizi ve değerlendirilmesine ayrılmıştır. El yazmasında mektubu ablası Ottloya yazmışdır ki, sahibine ulaştırsın, ama göndermemiştir. Genellikle, Kafka birkaç kez göndermek veya birisinin aracılığıyla sahibine ulaşdirmak istese de, hep son anda vaz gecmiştir. Birkaç yıl sonra Çek gazetecisi ve onun eserlerinin Çek diline çevirmeni Milena Yesenskaya Yazdığı mektup da ispat ediyordu ki, Kafka onu henüz göndermemiş: "Sabah" Babama mektup "u senin ev adresine göndericem. Onu iyi sakla, belki, ne zamansa babama ulaştirmali oldun ..."


Anlasilan o ki, mektubun gönderilmemesinin kimsenin bilmediği ayrı bir sebebi varmış. Öyle bir neden ki, Kafka onu kendisi ile mezara götürdü ...

      Kafka, babasının sanki kasıtla onun bütün arzu-isteklerine karşı çıkmasını, onu manen ezmesini 1912 Eylül 22-den 23-ne keçen gece birnefese, beşce saate yazdığı "Hüküm" novellasında, biraz sonra "Dönüşüm" de, daha sonra da diğer eserlerinde bütün çıplaklığı ile yazmıştı.

Mektubu  dehşet icerisinde, goz yaşlarima hakim olamadan okudum.İnsanın kendi ailesiyle arasında bu kadar uçurum olabilir mi? Bunun suçlusu acaba kim? Kafka'nın eserlerini anlayabilmek için öncelikle bu mektubu okumanızı tavsiye ediyorum.Yoksa diğer eserlerini anlamak biraz zorlaşir. Bu linkten  Franz Kafka hakkında çekilen belgesel film olarak çekilen videyoya bakabilirsiniz.




Mektuptan seçdiklerim:
İki türlü savaş vardır. Bağımsız hasımların güçlerini tarttıkları şövalyece savaş; herkes kendi başınadır, kendi yenilgisini yaşar, kendi zaferini kazanır. Ve bir de yalnızca sokmakla kalmayan, aynı zamanda hayatını sürdürmek için kan emen böceklerin savaşı.


Evlenmek bir aile kurmak, gelecek tüm çocukları kabullenmek, onları bu güvensiz dünyada yaşatmak ve hatta biraz da yol göstermek, benim inancıma göre bir insanın başarabileceği en yüce şeydir. Görünüşte bu kadar çok insanın bu kolayca başarması, bir karşı kanıt değil; çümlü birincisi, gerçekte o kadar da çok insan başaramıyor bunu ve ikincisi, pek de fazla olmayan bu insanların "yaptıkları" bir şey değil bu, yalnızca içinde yer aldıkları olaylar öyle gelişiyor; gerçi bu en yüce şey değil, yine de çok büyük ve çok saygın bir şey (özellikle de "yapmak" ve "gerçekleştirme" fiilleri birbirinden kesin hatlarla koparılamayacağı için). Ve nihayet söz konusu olan da o en yüce şeyin kendisi değil, ona uzaktan bile olsa, namuslu bir biçimde yaklaşmaktır yalnızca; dosdoğru güneşin ortasına uçmak gerekmez, dünya üzerinde, güneşin zaman zaman aydınlattığı ve insanın bir parça ısınabileceği küçük, saf bir köşeye sığınmak yeter.



Açgözlülük derin bir mutsuzluğun en şaşmaz belirtilerinden biridir.


Değersizdim, mahkûm edilmiş, çiğnenmiştim, başka bir yere kaçmak için büyük çaba gösteriyordum, ama bu bir iş değildi, çünkü sahip olduğum güçlerle ulaşamayacağım, imkânsız bir şeydi söz konusu olan.


Biri vardır , beşi de alçak beş basamağı çıkması gerekmektedir ; bir başkası da tek bir merdiven basamağını çıkacaktır.Ancak bu basamağın yüksekliği, hiç değilse onu çıkacak için öbür beş basamağın toplam yüksekliği kadardır.Birinci yalnız bu beş basamağı değil,onun gibi daha yüzlercesini,binlercesini çıksa,zengin ve pek yorucu bir yaşamda sürse,çıktığı basamaklardan hiçbiri ikinci için,tüm güçler seferber edilse bile dünyada çıkılamayan ve kendisinin de kuşkusuz çıkıp bir türlü geride bırakamadığı o bir tek yüksek basamağın önemini taşımayacaktır.

"Diğer taraftan senin özgüvenin öylesine güçlüydü ki, tutarlı olmak zorunda bile değildin ve buna rağmen hep haklı çıkıyordun"

Ve nihayet en yüce şeye ulaşmak değildir asla önemli olan.Ona uzak , ama dürüst bir yaklaşımdır; kanatlanıp da güneşe uçmanın yeri yoktur; yapılması gereken , yeryüzünde arada bir güneşi gören biraz ısınabilecek tertemiz bir köşe bularak oraya sürüne sürüne ulaşmaktır.


…hayat sabır oyunundan daha fazla bir şeydir.




16 Aralık 2016 Cuma

“Sen mutluluğun resmini yapabilir misin ?”

zaman: Aralık 16, 2016 0 yorum
“Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?”
(Avni Arbaş, Güzin Dino, Nazım Hikmet, Abidin Dino,Vera Tulyakova Paris'te -Nisan1961 )


 




















işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?  diye sorar Nazım Hikmet, Abidin Dino şöyle      cevaplar:

Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varna'nın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
hasretle kucaklayabilseydim
Seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
Kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik meserret kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydım
O günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler ...
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız,
Anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye'yi
Bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.

İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi;

Ne boya ...

Nâzım'ın bu şiirinden sonra her röportajda "mutluluğun resmini çekip çekmediğini" soruluyordu. Hatta kitabına resimler çektiği dostu Yaşar Kemal bu soruyu Âbidîn'e sorar . Dinoysa  roportajlarının birinde bu soruya şöyle cevap verdi:  Mutluluğun değil ama sevincin resmini zaman zaman yaptım.Mutluluk süreklilik gerektiren bir şey. . Korkunun, çirkinliğin, sefaletin, mutsuzluğun yapıldı da, mutluluğun hayır... Büyük sevinçler yaşadım. Evet, tekrar tekrar yaşadım... Bir ömür boyu Güzin’le yaşamak mutluluğun eşiğinde yaşamak demek. Güzin olmasıydı, çoktan yok olmuştum. Hastanelerde çok vakit geçirdim...”
(Güzin Dino: Abidin Dino’nun eşi. Ankara ve Paris üniversitelerinde Öğretim üyeliği yapmış, sayısız Çeviriye imzasını atmış.)



Abidin kimseye "hayır" demezdi, karşılaştığınız zaman söylediği ilk söz "sizin için ne kadar özlediği" olurdu. Son yıllarda başını alıp kaçanlar Paris'e gelip, Abidini arıyordu. Hepsi ile de görüşür, ona yaklaşmak, onun dostu olmak, sanki  bir belge, bir pasaport olurdu. Âbidîn'e göreyse arkadaşları vataniydi.





11 Aralık 2016 Pazar

Olmazmı? Yine düşünüyorum,..

zaman: Aralık 11, 2016 0 yorum
Ne sen beni tanıyorsun ne de ben .belkide burda okur oldugun icin taniya bilirsin.aslinda bakarsak bunun çokta, hiç onemi bile yok.Biliyorum bazen o kadar oluyor ki keşke bu insanları tanımasaydım dediğin zamanlar, inanıyormusun öyle benim de.amma bugün benim sana söylemek istediğim şeyler var.Ve bunlar bence herkesin sana demek istediğinden biraz farkli.Bu gün istiyorum sana bir soyleyeyim , kendini sev.başaramadığin kadar, gücün yetdigi kadar.Oyle sev ki senden başkası yokmuş gibi. aslında bakarsan öyledir de.Göster bakalim ikinci senin gibi aynı bir insani.Gösteremezsin çünkü yok öyle biri.Biliyorum hepimizin birçok eksikliklerimiz var.Hepimizin kendisine göre.belkide  bilmem diyeceksin ne kadar da şişmanım, burnum buyuk, sevgilim yok gibi  seyler soyeleyeceksin. akrabalarim iyi  biri değil, başkaları gibi ben bazı şeylere sahip degilim..Metroda sıkılarak gitmekten, otobüste ayakta durmaktan biktim. arabam yok .Guzel hayatım yok, sevgilim yok, güzel yüzüm yok, ... yok, yok, yok .. !!!! bunun gibi sacma seyler dusunme
Dur! Kim dediki sana güzel olman için  sisman yok zayif olmayi,. ,,? Kim dediki mutlu olman için iyi akrabalarinin olmasini.? Hangi ahmak çıkıp sana dedi ki, araba sahibi olman, zengin olmak  bir kişiyi mutlu ediyor.,?

Burnun büyük olabilir, sisman olabilirsin, buyuklerin yardımına ulaşamamış ola bilir.Bunların hepsi olabilir .Bunları kabul et.Amma asla izin verme insanlar kendilerinin uydurudgu "mutluluk" kurallarına seni de etrafini sarsin.Yok öyle bir şey.Tembel işe yaramayan insanların yaptığı cümleler bunlar.Biliyorum etrafında çok kendini beğenen, onun bunun ne bilim kimin kapılarında yalakalik yaparak bir şeylere sahip olan seviyyesizler.Kendilerini bir şey zannedip, benim bu, ben bunlara sahipim diyip başkalarını ezerek kendilerini yükseldigini sanan ahmaklar.Amma şunu söyleyeyim ki onlar kendi içlerinde çok mutsuz ve gücsüzler .Onlar birine siginti olarak yasarlar bir gün düşeceklerinden korkup tüm gün baskalarindan faydalanmakdan başka ve senin gibi kendi ayakları ustunde duranlara kimseden menfaat beklemeyen insanlara boşboş sorular vererek seni hayatdan küsdurmeye neden olurlar.İzin verme HICKIMSEYE seni hayatdan kusdursunler.Çok güleceksin bu dünyada çok.Yagmur altinda tüm kıyafetlerin islansada, kışın ayaklarin donsada.Yolda giderken yukarida pencereden yaşlı bir kadının evini süpürdüğü çöpleri kafana düşsede.Gitdiyin guvendiyin kapılar yüzüne açılmasada. Etrafinda guvendiklerinin ikiyuzlulugunu gordugunde.Güleceksin işte bu halıne.Allahım diyeceksin, yine devam edeceksin.
Şimdi biliyorum yüzde yüz düşünüyorsun, demek kolay ama bir de yaşa da göster.Biliyorum konuşmak pek kolaydır, nitekim yanındakiler hep boşboş konuşup seni umutsuz etdiler hayatdan.Ama, sana bir şey soyliycem, .basaracaksin.bir saniyeyi bile boşa harcamiyacaksin.İnanacaksin.Sabahi açılmayan bir gece gördünmü hic ,,? Hiç  oyle bir sey oldu mu sabah açıldi ama yine her yer h  karanlık oldumu.Dün saat 4-de Üzüldüğün bir şey için bu gun eş zamanlı aynı üzüntüyü duydunmu. ,,? yok, .evet cok vakit hayir demeyi basaracaksin.İstemediyin işleri senden istediklerinde hayir diyeceksin.Hic bir zaman seni mutlu etmeyen, vicdanini azicik da olsa iyi hissettirmeyen hic bir seyi etme,Ve boyle bir soz var ki, Allah bir cok insanlarin yaptığı duayı kabul eder ...Ne mutlu sana , Duyuyor seni Allah  ve butun insanlari ..Buna hic subhen olmasin ... ..


Kendini sev! İnsanlar ne derse desin.Filancalari unut.Bos ver agzi olan herkes konusur.Ne yap biliyormusun  yardima ihtiyaci olan tanımadığın insanlara gülumse, yardım et. seni bu halinle taniyib seven adamlar tanıyacaksin.Biliyorum o kadar seni sevmeyen akrabaların varki.belkide kuyunu kazmak isteyen dusmanlarin, ne zaman yere dusmeni bekleyecek olan insanlar.Senin günahin değil o kalbi çürüklerin hayatinda olman.Sen daha doğmamış vardilar.Simdi bundan sonra kendini sececeksin.tanimadiklarin gelip yakın olacak, senden konuşup "o çok iyi adamdı" diyecekler .Sabah uyandin pencerenden düşen ışık bile seni mutlu etsin.Yediyin bir lokma ekmek bile onu zevkle adeta üzerine bal çekilmiş gibi ye.Aynaya bak kendini dünyanın en güzeli san.Her kes sana bakıyormuş gibi rol yaparak degil mutlu olarak samimi gercek icten gülümse.Yola çıktın dik dur Hiçbir zaman sirtini egme.Ne olur olsun.
Kederli oldugun anlar olucak elbette.Aklina birşeyler geldiginde örneğin aglayacaksin ister istemez.O aglama sesini bir sarkiyla degistir.Sarkı oku.İllaki de sarkici olmalı degilsinki.Kendindenn kur birşeyler oku.kendince sarkinin parcasini mirildan...

Ve  asla unutma eğer bunlar hala sana boş geliyorsa, halen birilerinin hayatinin dedikodusunu yapıp ofluyorsan ....

Bir gün inan öyle pişman olacaksin ki., Bazı insanları düşünüp hayatını boşa ettiğin icin.Hic bir zaman şimdiki gibi genç olmayacaksin.
Bir şey desem yapar mısın?Sen bu yukarida yazdiklarimi basaracagina oncelikle  söz ver   simdi diyeceğim .
En kötü anımızda bile sirf hayata inat olsun diye gulumsesek ...
Kusduyumuz birinden sirf onu sevdiğimiz icin hak etdigi icin ozur dilesek ..
Aksam bir saat geç uyusak, yaptıklarımızı hesaplasak ..
Ya da sabah biraz erken uyanib, iyi edebileceklerimizi planlasak ....
Hiçbir sebep olmadan annemize babamiza bir  şey alıp, sevindirsek ..
Ya da sevdiklerimize sirf onlar sevinsin diye "seni cok seviyorum" yazsak ...
Geceler yildizlari saymaya calişsak, problemlerimizi unutsak ...
Ya da bir fikra ogrenip, uzgun kederli dostlarimiza anlatsak, onlari guldure bilsek ...
Hic olmasa hayatimizda bir defa kimsesizler evine ugrasak...
Onlarin başını oksasak ...
Yalnizligin ne oldugunu anlasak ...
Ya da mahalleyi süpüren yollari temizleyene, amcaya teyzeye bir selam versek, hal hatir sorsak "cok sagol" desek ...
Kendimizi begenmisligi azaltsak, kalplerimizi açalım ...
Sorular versek, bize Sorulanlara tam samimi cevap versek, ...
Yalanlari öldürürsek, bu gun sahip olduklarımızla gurur duysak ...
Hic bir seyi abartmasak hava atmasak , zenginken yardim edip fakirleshsek ...
Yalanci zenginlerden olmasak ...
Ihanetle savaşsak, nefret duvarlarini aşsak ...
Konuşsak, dinlesek, aglarken bile gulumsesek ..
Dunyaya oyle baksak, onu umursamasak ...
Ya da, ya da bir gece..yada  bu gece..gece yarisi uykudan uyansak ..
Bir kenara çekilip, Allah'a el açalım, gunahlarimizin bagishlanmasini istesek ..
Ve bu yazdiklarimin hepsini gerçekleştirmek için Ondan bir şans, muhlet istesek ..
Insan olmaya soz verse her kes  ...
Olmazmi?

Olmazmı? Yine düşünüyorum,..


 

DAN ULDUZU Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review