28 Mayıs 2016 Cumartesi

Dram İblisin intikamı- Hüseyn Cavid ( 8-ci bölüm SON) Türkiye Türkçesine çeviri

zaman: Mayıs 28, 2016 0 yorum




Tuncer (girer). Müsaidenizle, bizim elemanlar sizi görmek istiyor.
Sima. Gelsinler.
Tuncer (kapıya). Haydi arkadaşlar!
Pilotcu, topçu, tankçı, behriyye asker, başı bozuk her rütbeye, her göreve, her milliyete mensup çeşit kıyafetli işçiler ve emekçiler içeri girer.

Sima. Ahvaliniz?
Emekçilerden bir kısmı. Teşekkürler!
Tuncer. Bunlar devrim yavruları, emek kahramanlarıdır. Hepsi bir kişi olarak size saygı besler.
Sima. Var olun, benim gönlüm daima sizinledir.
Tuncer. Barış uğruna candan-baştan geçmeye hazırız. Bizi sıkmak isteyenler bulunursa, demir pencemizde yılan gibi kıvrılacak, yok olacaktır.
Hepsi (yumruklarını sıkarak). Evet, yok olacaklar!
Tuncer. Yeter, biz bu günden sonra köle olmayacağız, hiç kimseye eyilmeyecegiz.
Hepsi. Hayır,eyilmeyecegiz.
Sima. Tabii, demir bileklere, bükülmez kollara zincir yakışmaz. Tüm insanlığın saadet ve kurtuluşu ancak nasırlı ellerde, ancak dünya emekçilerinin birleşmesinde.
Tuncer. Yaşasın birlik, mahv olsun hainler!
Hepsi. Kahrolsun!
Tuncer (arkadaşlarına). Gidelim.
Sima. Nereye?
Tuncer. Aşağıda benim odamda toplanti var.
Sima. Ne toplanti?
Tuncer. Faşizm Almaniyasiyla Japonya imparatorluğu Sovyetler Birliği'ne karşı yeni harp müahidesi bağlamış, her iki taraftan devrim yurdunun coşkun alevlerini söndürmek istiyorlar.
Sima. Ah, demek, daha korkunç yangınlar, daha kanlı sahneler hazırlanır, öylemi?
Tuncer. Zarar yok, onlar bize takmak istediği zincirleri er-geç kendi kollarında göreceklerdir. (Arkadaşlarına.) Gidelim.
Sima. Gidiniz, size başarılı günler dilerim. (Onlar çekildikten sonra, Arife.) Lütfen bana yardım et.
Arif. ne oldu? (Telaş ile kolundan tutar.)
Sima. Bu acı haber sanki kalbimin tellerini kırdı, yine gözlerimi kan ve ölüm dalgaları sarmaya başladı. (Mendille gözlerinin yaşini siler.)
Arif. O ne, ağliyormusun?
Sima. Hayır, biraz müteessir oldum. (Başını Arifin göğsüne yaslar.)
Arif.  sinirlerin ne kadar zayıf! .. Sende çocukca bir hassasiyet var.
Rena (kapı arasında görünür. Arifin sözlerini dinler. ). Sende de umulmaz bir sapıklık var.
Arif (Renanı görür). Neçin geldin? Sen buraya neyçin geldin?
Rena. Senin aşkını, ihanetini alkışlamak için.
Arif. Biraz kendine gel! Sen gerçeği görmekten acizsin, kıskançlık seni kör etmiştir.
Rena. Bilakis, aşk dumanı senin gözlerine perde çekmiştir. Ona vurulduğun günden beri bana gün vermiyorsun.
Sima. Hayır, Rena, Arif senindir. Daima senin olacaktır.
Rena. İstemem, of, istemem. Hiçbir gonul alma istemem. (Çıkıp gider.)
Sima. Arif! Sen de git, onu yalnız bırakma!
Arif. Çok güzel, giderim, ama nerede olsam, gönlüm seni özleyecekdir. (Onun elini öper, hasretli bakışla.) Elveda! ..
Sima. Güle-güle ... Size sevincli gönüller dilerim. (Arif çıkar. Işık azalır.)
İblis (alevli kiyafiyle perde arkasından çıkar). Müsaide var mı?
Sima (korkarak). Ah, sen buraya nereden girdin?
İblis. Her yerden. Hiçbir kapı ve duvar benim karşımda engel olamaz. Ben bir anda Çin seddinden Eyfel burcuna uçarim. Gözlerini kapatıp-açınca, Himalaya dağlarını aşarak  denizleri geçerim. Ben engin fezalara dalıp, bir nefeste güneşleri, kehkeşanları dolaşarim.
Sima. Sen efsanelerdenmi doğdun? Yoksa her gün bir role giren artistmisin?
İblis. Evet, öyle bir artistim her rolde dahiyane ustalıkla şöhret buldum. Her sahnede daima galip ve muvaffak oldum. Lakin senin gönlün, senin sevgin her gün bana, benim muhteris duygularıma üzüntü vermektedir. Seni kollarım arasında görmedikçe saadetin varlığına inanmayacağam.
Sima. Senin gözlerinde ihanet kıvılcımları parlıyor. Ellerinde kan lekesi var. Çekil buradan, beni yalnız bırak!
İblis. Ne farkı var? Ben çekilsem, başkası gelecek. Hiç bir gönül sana hayran olmaya bilmez.
Sima. Ben senden nefret ediyorum.
İblis. Nefretle aşk birbirinin aksi olsa da, ifade ettikleri anlam birdir.
Sima. Sen her gün rengini değiştiren canbaz bir filozofsun.
İblis (gülerek). O hangi felsefedir ki, sürekli ve sabit olsun? Dünyada her şey dönüp dolaşır, biz de beraber. Bütün hayat akıp değişiyor, biz de içinde.
Sima. Sen şer elçisi, felaket baykuşu!
İblis. Unutma ki, her şerri bir hayir izler. Her saadet bir felaketle kiymetlenir. Tezat hayatın ahengi. Bize gülümseyen her bahar dehşetli bir kıştan doğar. Karanlık geceler olmasaydı, gözleri okşayan yıldızlar bunca sevilmezdi. Şüphe yok ki, sen de o parlak yıldızların en sevimlisi, en güzelisin.
Sima. Yeter! Bu sözleri şairler o kadar çiğnemiş ki, artık kulakları tırmalıyor, duyanlara usanç verir.
İblis. Evet, hiç yanılmayırsun, munis ve samimi hareketler şairane sözlerden daha değerlidir. (Kollarını açarak yaklaşır.) Gel, yakın gel, bir kere de olsa ...
Sima (onun sözünü yarıda keserek). Yaklaşma! Sana baktıkça kalbime ateşli dikenler sancılır.
İblis. Ateşsiz yaşayış olmaz.
Sima. yureyim patliycak, hadi, çık buradan! Çık, gözüm görmesin.
İblis. Telaş etme! Ben çıksam da, başkası girer. Güneş battığı yerde sadece karanlıklar çöker. (Masa arkasında durduğu halde yavaş yavaş inerek görünmez olur.)
Sima (şaşkın). Ne korkunç bir manzara! .. Ben Ruyami görüyorum?

Bu sırada baştan ayağa siyah örtünmüş, elleri silahlı dört adam girer.

İlk siyah giyimli. Geliniz, o burada.
Sima. Ah, siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz?
İkinci siyah giyimli. Senin ölümünü! (Ellerinde silahlarla nişan alırlar.)
Üçüncü siyah giyimli. Durun, o benim elimde helak olacak.
Dördüncü siyah giyimli. Hayır, o bizimle beraber gidecek.
İlk siyah giyimli. Haydi, fırsatı kaçırmayalım. (Saldırıya hazırlanır.)
Sima. Dokunmayın, bana dokunmayın!
İlk siyah giyimli. Bağırma, sus!
İkinci siyah giyimli. Senin her parçan bir elde olacaktır.
Dördüncü siyah giyimli. Incitmeyin, o teslim olacak.
Üçüncü siyah giyimli. Merhamet zaiflikdir.
Hizmetçi kız (kapı arkasından bakar, telaş ile). Ah, dehşet! .. (Geri döner.)
Üçüncü siyah giyimli (elindeki büyük bıçağı Simanın göğsüne saplamak ister). Onu ben susdurmalıyim.
Dördüncü siyah giyimli (engel olurken). Dokunmayın, zavallıdır.

Gözile "vur" işareti verir, her yandan hücum ederler.

Sima. Alçaqlar, vicdansızlar! ..
İlk siyah giyimli (silahla korkutuyor). Kes sesini! (Diye yakalayıp boğmak isterler.)
Sima (acı feryat ile). can kurtaran yok mu?
Tuncer (arkadaşlariyla beraber içeri sokularak). katiller! Uğursuzlar! .. Durun, kimse yerinden kipirdamasin! .. Hiç birinize kurtuluş yoktur. (Simani ellerinden alarak.) Sima! Sevimli dilek perisi! .. (Arkadaşlarına.) Açın bunların kirli maskelerini! (Birer-birer açarlar. Tuncer kinayeli sesle). Evet, belli, bu italyan dostumuz! .. Bu da Japon temsilcisi! .. Bu da eli bıçaklı alman! .. Bu da ... barişi seven ingiliz lordu! .. (Onları yukarıdan aşağıya süzerek.) Ne şerefsizlik! .. Hiç utanmadınızmı? İnsan böyle masum kıza kıyarmı? Sizde ne merhamet var, ne de vicdan. (Yanındakilere.) Haydi! Bağlayın kollarını!

Bu durumda Sovyet temsilcisi kapı arasında görünür. kimse onun
geldiğini sezmez.

Lord. Bağlayın, bende bir suç yok. (Arkadaşlarını gösteriyor.) Bunların etkisine kapıldım.
Tuncer. Onu sonra yargılariz.
Lord. Simaya sorunuz, ben onu korumak istedim, kurtarmak istedim.
Tuncer. Sonra bakarız, duymadın mı?
Lord. Öyle ise protesto ediyorum.
Tuncer. Şimdi protestoya bakan yok.
Sima (telaş ile). Tuncer! Bunlara ne ceza verilecek? Ölümmü?
Tuncer. Ölümden daha ağır, daha dehşetli bir ceza var mı?
Sima. Sakın, hiç birine dokunulmasın. Ben sadece o gönüllere vurgunum ki, kan izini yeryüzünden silsin, sile bilsin. Açın kollarını, hepsini serbest bırakın.
Tuncer. Asla mümkün değildir. Biz bunlara kendi ellerimizle ceza vermeliyiz.
Sovyet temsilcisi (ileri gelir). Hayır, siz değil, onlar ... evet onlar ... Her ülkenin ezenleri ve ezilenleri var. Bizim intikam tek tek insanların değil, milyonların intikamıdır. (İtalyan diplomatı kolundan tutarak, italyan kıyafetli bir işçi ile bir pilotcuya verir.) Alınız, bu siz italyanların! .. (Alman diplomatını alman tipli bir askerle bir topçuya verir.) Bu da siz almanların! .. (Japon diplomatını Japon kılıklı bir işçi ile bir balıkçıya verir.) bu da siz Japonların! .. (Lordu da İngilizlere verir.) bu da siz İngilizlerin! .. (Tuncerle arkadaşlarına.) İşte bunlara, bu kara yüzlü kabuslara biz değil, ancak kendi vatandaşları, kendi işcileri ceza vermelidir. Bütün dünya biliyor ki, biz her şeyden önce barış taraftarıyız. Fakat bu maskeli hainlerle elbir olan faşizm generalleri yeni bir yangın, yeni bir savaş hazırlarsa, emek kahramanlarımız bu hayasızlığa karşı seyirci kalmayacaktır. Yıldırım hızıyla mücadele meydanına atılacaktır. Hem de savaş sahnesi devrim yurdunda değil, faşizm ülkelerinde olacaktır. (Tuncerle arkadaşlarına.) Evet, sizler! .. Sizinkilərlə beraber bütün cihan
emekçileri emin olmalıdır ki, barış düşmanlarının bulanık, kanlı dalgaları bizim hududun çelik duvarlarına çarpılıb kırılacak, sapkın orduları da er-geç serab olmuş umutlar gibi sarsılıp yok olacaktır.
SON..
önceki - Dram İblisin intikamı- Hüseyn Cavid ( 7-ci bölüm) Türkiye Türkçesine çeviri

27 Mayıs 2016 Cuma

HER PARLAYAN ALTIN DEĞİL!

zaman: Mayıs 27, 2016 0 yorum
Olur bazen sıradan bir demir parçası kendini altına benzetiyor ... Altından da fazla parlıyor ve daha ucuz olduğu için elinde tutmak daha kolay olur. Dışarıdan değerli görünen bu "altın" üstü sadece boyanmış bir demir parçasından başka bir şey olmadığını ona yaklaşırken anlaşılır ... benzetiyor kendini, kendisi olmadığını bile bile var olur! ... Bu var olma ona rahatlık getirir veya yok, bilmiyorum ... Zaten da daha çok parlamakla değil, çünkü altının kendi degeri var ... Bir onu blmek gerekir ki, HER PARLAYAN ALTIN dEĞİL! ...
Not: Olabilir bugün kimse kendini birinin yerine koysun, birilerinin yerine geçsin ... Kendi yerini bilen biri eninde sonunda kendi yerine dönecektir .. Bu en sonda olsa bile! ...

26 Mayıs 2016 Perşembe

Biri var...

zaman: Mayıs 26, 2016 0 yorum

Morteza Pashaei – Yeki Hast

Kalbimde biri var ki her gece uyurken ona yaziyorum...
Istemiyorum anlasin ki
Kalbimin bu kadar çarpmasinin sebebi odur
Yine Bir kalem ve bir kagit benim deli kalbimin dostu olup...
Bir goz yaşiyla islanan bir mektup var ama malesef okuyani yok
Bir anda bir gun burda odamda dedi ki gitmek istiyorum...
Bir şey digemedim çun ki kalbine huzunun girmesini istemiyourdum
Kapini kapatirken agliyordum biliyordum olecegimi o gideren
Onu seviyourdum buna gore giderken yolunu kesemedim...
Korkuyorum o gun yetişe ki onu gormeden olum yaklasa ve yalniz olem...
Tanrim yardim et bana...
istemiyourum olmemi anlasin..
Odamin sessizligini duvardaki saat kiriyor
Yine onun gelmemegini ben başimdan atamiyorum
Bir anda bir gun burda odamda dedi ki gitmek istiyorum...
Bir şey digemedim çun ki kalbine huzunun girmesini istemiyourdum
Kapini kapatirken agliyordum biliyordum olecegimi o gideren
Onu seviyourdum buna gore giderken yolunu kesemedim...
Kalbimde biri var ki her gece uyurken ona yaziyorum...
Istemiyorum anlasin ki
Kalbimin bu kadar çarpmasinin sebebi odur
Yine Bir kalem ve bir kagit benim deli kalbimin dostu olup...
Bir goz yaşiyla islanan bir mektup var ama malesef okuyani yok

24 Mayıs 2016 Salı

Dram İblisin intikamı- Hüseyn Cavid ( 7-ci bölüm) Türkiye Türkçesine çeviri

zaman: Mayıs 24, 2016 0 yorum



Tuncer. Hiçbir zahmeti yok. (Giderler).

Müzik ... Salonun her tarafından erkekler, kadınlar dans etmeye başlar.

Alman temsilcisi (simani dansa davet eder). Rica ediyorum.
Sima. Üzgünüz!
İtalyan temsilcisi (yaklaşır). Lütfen!
Japon temsilcisi (eğilerek). Tabii, beni ret etmezsiniz.
Sima. Çok yorgunum.

Her üçü iç salona geçip, başka hanımlarla dans ederler.

Lord (ona). Mağrur kız, her üçünü reddetti.
İblis. Zannediyorum, sizi reddetmez.
Lord. Kim bilir !? (Doldurduğu kadehi kaldırır.) Yaşasın güzellik ve barış perisi!
İblis. Hayır, harp allahının şerefine içelim.
Lord. İtiraz yok.

İçerler. Gittikçe müziğin sesi alçalır, karanlıklar içinde rengarenk
kıvılcımlar uçuşmaya başlar.
İblis (yerinden kalkarak yüzüne düşen altın alev parıltısı altında, coşkun ve sarhoşca  ahenkle).
Alkış sevda gecelerini okşayan karanlıklara!
Alkış karanlıklar içinde süzülen sevimli ışıklara!
Alkış ipekler içinde kıvranan kanatsız kuşlara!
Alkış eklem ve ince ayaklardaki nazlı uçuşlara!
Alkış vurgun gönülleri avlayan süzgün elmaslara!
Alkış gonca dudaqlardakı meyhoş tutkulara!
Alkış sevinç dalgalarında kopan gizli tufanlara!
Alkış yeryüzünü sarsan korkunç ilhamlara!
Alkış ölüm ve cehennem püsküren kinli intiqamlara!

Dans biter, alman, italyan ve japon diplomatları son sözleri dinler. İblis'e karşılık vererek ayrı ayrı sarılırlar.

Alman temsilcisi. Ne mutlu demir ve kan şüaryila köpüren al kanlara! Aşk olsun zafer ve galibiyet için patlayan vulkanlara!
İtalyan temsilcisi. Ne mutlu sana !. Sendeki kudret ve belağete!
Japon temsilcisi. Ne mutlu bize karşı beslediyin sadakate!
Sovyet temsilcisi (nefretle karışık kinayeli ahenkle yanındakilara).
Ne Mutlu intikam ve ölüm sarhoşlarına!
Ne Mutlu dehşet ve kin baykuşlarına!

Arif. Ne mutlu felaketlerden seadet umanlara!
Ne Mutlu  mazlum kaniyla beslenen kor
vicdanlara!

Sima (sarsılmış bir halde kalkarak). Ah, bu acı kinayeler gönlümde zehirli izler bıraktı. Savaş meydanlarında gördüğüm vahşetler gözlerimde canlandı. Bu neşeli ve parlak salon beni bir zindan gibi, bir mezar gibi sıkmaya başladı. (İblis ile diplomatları gösteriyor.) Hele onlar! .. Onların dikenli sözleri ateşli kırbaclar gibi beynimi yakdı.
Sovyet temsilcisi. Rica ediyorum, öyle hezyanlara kulak vermeyin.
Sima. Hayır, gitmeliyim. Ben o çirkin hareketleri soğuk kanla temaşa edemem.
Arif. Yerimizi degişdirelim.
Fransız temsilcisi. İçeriye geçelim.
Sima. Rahatsız olmayın, biraz yalnız kalip hava almak istiyorum.
Arif. Yalnızmı?
Sima. Tuncer geldi, beraber çıkarız.
Sovyet temsilcisi. Ne yazık! .. Bu hiç iyi olmadı.
Sima. Zarar yok, sonra görüşürüz. (Çıkarlar.)
Lord (hayret bakışla simani arkadan süzerek). Aman, ne kadar cazibeli, ne kadar şairane! ..
Fransız temsilcisi (lordun yanına geçerek). Evet, o bir cennet kuşudur.
Alman temsilcisi. Ben onu bir kartal gibi pencemde hırpalamak isterdim.
İtalyan temsilcisi. Hayır, o eşsiz güvercin benim gönlümde yuva yapmalıdır.
Japon temsilcisi. Bence, en parlak güzeller de sadece kuvvete karşı eğilirler.
Fransız temsilcisi. Sima o kadar yüksek ki, hiç bir kuvvete karşı eğilmez.
Alman temsilcisi (yumruğunu şiddetle masaya vurup bağırır). Hayır, eğilir, egilmezse mecbur ederiz.
Lord. Sayin! Biraz centilmen olmalı! .. Bu haraketiniz yüksek topluma yakışmaz.
İblis. Evet, kuvvet ve galibiyetten bahsedenler hünerlerini salonlarda değil, savaş meydanlarında göstermelidir.
Alman temsilcisi. Biz güçsüz ve aciz değiliz.
İblis. Ne acıdır ki, bir engeliniz var, o da ülke genelindeki işçi ve emekçilerinizdir. Onları kandırıb aldatmadıqca başarı zordur.
Alman temsilcisi. O hususta senin yardımına büyük ihtiyaç var.
İblis. Hayır, o işlerde cenab Trotski benden daha mahirdir. Emekçiler ve işçiler arasında olmasa da, kapitalistler ve emperyalistler yanında az çok nüfuzu var.
Lord. Güzel tanıyoruz, becereksiz adam değil.
İtalyan temsilcisi. O bizim aziz ve değerli dostumuzdur.
Japon temsilcisi. Hem de bir çok düşünceleri bizim siyasete uygundur.
Alman temsilcisi. O, yaşlı ve tecrübeli bir sosyalist.
Arif. Fakat ordusuz bir komutan! .. Gemisiz bir kaptan! ..
Sovyet temsilcisi (Arifle beraber gitmeye hazırlanarak, kinli ve kızgın). Hayır, hayır ... O, sosyalizm ufuklarını lekeleyen siyah buluttan başka bir şey değildir. O, meslegini şöhrete satan bir simsar, emek dünyasını aldatan nankör bir zavallıdır. O, faşizm kapılarında sürünen yalaka bir casus, cihan proletarlarına yeni zincir hazırlayan şerefsiz bir yaratıktır.

PERDE

BEŞİNCİ PERDE

İsviçre'de yüksek ve muhteşem gorunumle süslenmiş büyük bir oda ... Karşıda ipekli perde arkasında yatak odası bulunur. Sima en zarif bir kiyafetde olarak masa yanında, eli alnında düşünceye dalmış. Gece ...

Hizmetçi kız (elinde bir gül demeti girer). Müsaidenizle Arif sizi görmek istiyor.
Sima. Gelsin.
Hizmetçi kız (kapıya). Buyurun.
Arif (girer, elini verir). Hayirli akşamlar.
Sima. Hayra karşı.
Arif. O ne? .. Gözlerinizde heyecan izleri var.
Sima. Onlar beni rahat burakmiyorlar (Sinirli.), onlar ... Onlar ...
Arif. Lütfen söylermisiniz? Kimdir onlar?
Sima. Geçen akşamki herifler! .. Alman, Japon ve İtalyan diplomatlar!
Arif. Burayamı gelmişlerdi?
Sima. Evet, geri müsaade istediler, kabul etmedim, küstahça içeri sokuldular, yüz vermedim, sevgiden söz açtılar, yüzümü çevirdim. Korkutmak istediler, aldırmadım. Nihayet, kızgın ve kinli adımlarla çekilip gittiler.
Arif. Ne edebsizlik, ne terbiyesizlik! ..
Hizmetçi kız (bir kart vizitle gelir).
Sima (bakar). İngiliz lordu! (Kıza.) Söyle rahatsızdır. (Kiz   çıkar Arife ,) Ben o soğuk ve mağrur herifin ikiyüzlü siyasetinde, ikimanalı sözlerinde hiçbir samimiyet görmedim, o daima ceplerini barış aşkına üstün tutmak ister.
Arif. Evet, haksiz değilsiniz. (Bu sırada kapı parmak ucuyla vurulur.)
Sima. Geliniz.
DEVAMI VAR....
önceki - Dram İblisin intikamı- Hüseyn Cavid ( 6-ci bölüm) Türkiye Türkçesine çeviri

22 Mayıs 2016 Pazar

Dram İblisin intikamı- Hüseyn Cavid ( 6-ci bölüm) Türkiye Türkçesine çeviri

zaman: Mayıs 22, 2016 0 yorum





İblis. Fakat ki, İspanya halki kiliselere ve din rehberlerine hor baktılar, gökler saltanatı onları cezasız bırakmadı. Ben eminim ki, dinsizler yer yüzünden kaldırılmadikca barış arzusu yersizdir.
Üçüncü şeytan (yerinden). Doğru.
Dördüncü şeytan. Evet, dorğrudur.
Arif (ona). Acaba, bu yüksek ilhamları sana hangi "dahi" verdi?
İblis. Tabiki, papa hazretleri! .. O beni buraya karıştırmak için değil, uzlaştırmak için göndermiş. Herkes bilir ki, papa yer yüzünde en şanlı ve kutsal bir rehberdir.
Arif. Evet, öyle kutsal rehber ki, bir yanında kanlı Mussolini, bir yanında cihangir kral! .. Sen de onların püskürttüğü yangınlara petrol serpen kutsal bir simsar! ..
İblis. Hiçbir zarar yok. Ben bu hakaretlere dayaniyorum. Sağ yanağıma tokat vursalar, solunu çevirmeye hazırım.
Başkan. Zaman cok az, meseleyi konusalim.
İblis. Biz eğer genel ve kalıcı bir barış istiyorsak, sadece iki yol vardır: birincisi, hiçbir yerde devrimci harekete yol vermemek, ikinci, savaş alevlendirenlerle yumuşak muamele etmek ...
Sovyet temsilcisi (kızgın). Hayır, bize el uzatanların dişleri kopup parçalanmıştır.
Başkan (zile basarak). Rica olunur, konuşmacının sozunu kesmeyeniz! (Ona.) Sayın, bitirin!
İblis. Daha ne söyleyeyim? Anlayanlar için bu kadar yeterlidir. (gergin adımlarla yerine geçer.)
Üçüncü şeytan. Ah, onu incittiler.
Dördüncü şeytan. Bu medeniyyetsizlikdir.
Başkan (zile basarak). Şimdi söz Almanya temsilcisinin.

Temsilci hitabet yerine geçer.

Üçüncü şeytan (yanında oturan İblis'e). Bu ne? Sendemi barış isteyenler sırasına geçtin? Sendemi hisslere kapıldın?
Dördüncü şeytan. Öküz! Sen o inceliği anlamazsın.
İblis. Evet, öyle ters adamlar var ki, barışa çağırsan harb ister.
Üçüncü şeytan. Bağışla, şimdi anladım.
Dördüncü şeytan. Göz degmesin, başin varmiş! ..
İblis. Susunuz!
Birinci Alman (mağrur ve sert bir ahenk ile). Hezerat! Herkes gibi Almanya halkının da barışa büyük ihtiyacı var. Fakat bizim ülkede ikamet gittikçe ağırlaşır. Bu acı gerçeği bilmeyen yoktur. Burada sevgiden, merhametten bahsettiler. Bu bir hastalıktır. Gerçek barışı elde etmek için herkesin hakkı sağlanmalıdır. Bize hak ve toprak verilmedikçe, barışdan söz etmek yersizdir.
Birinci İtalyan. Doğrudur, doğrudur.
İkinci İtalyan (işçi). Hiç de öyle değil.
Birinci Japon. Hatip yanılmaz. Her ülkenin ihtiyacı karşılanacaktır.
İkinci Japon (işçi). Fakat başkasına tecavüz edilmemeli!
Başkan (zile basarak). Yerinizden söylenmeyin.
Birinci Alman. Biz temin olunmadıkca, Avrupa devletleri barış ve emniyet görmeyecek. Komünizm korkusu, devrim hareketi her ülkeyi titretecek, herkesi düşündürecek.
İkinci Alman (işçi ... yerinden). Hayır, seni korkutan bu üzüntüler alman emekçilerini kiorkutmuyor. Onların kimi işsizlikten cana doymuş, gibi zincirler altında inliyor.
Birinci Alman. Gevezelik yeter. Almanlık şerefini yitirenlerle benim işim yok.
İkinci alman. Ben de hitlerçilər iziyle sürünmekte hiçbir şeref görmuyorum.
Birinci Alman. Bu cesaret sana ucuz oturmaz.
İkinci Alman (ortaya fırlar, yumruğunu sıkarak). Biz kimseden korkmuyoruz.
Başkan (zile basarak). Hezerat! Nerede olduğunuzu düşünmelisiniz.
Birinci Alman. Ben düşünüyorum. Sadece ipsizler, saygısızlar düşüne bilemiyor.
İkinci alman. Sayğısız olsam da, cellat değilim.
Başkan (zile basarak). Ben kimseye söz vermiyorum. Disiplini bozanlar meclisten çıkarılacaktır.
Birinci Alman. Zaten ben çıkmak istiyorum. Burada durmak kendimizi uzmekden başka bir şeye yaramaz.
Birinci İtalyan (yerinden kalkar). Evet, sıra-saygısı olmayan meclisde oturamaz.
Birinci Japon (kalkar). Haydi, ben de sizinle beraber.
Her üçü kindar bakışlarla çıkıp gider.

Başkan. Beyler! Oturumu bitirmeden önce size belirtmeliyim ki, bu yersiz çıkışlar maalesefe değerdir.
Arif. Onlar buraya barış için değil, çekişmek için gelmişler.
Fransız sosyalist. Bu çekişmelerin önü alınmazsa, tüm ülkeler üzerinde kara bulutlar olucak, milyonlarca insanlar kan ve ölüm fırtınasında kol kanat calacaktir.
Sima (kalkarak). Vahşi hayvanlar bile sevgi ve merhametten anlarken, neçin insanlar bu kadar alçalır?
İblis. Çünkü vahşilerden de vahşidirler. Gerçek insan her fenalığı afv etmelidir.
Sovyet temsilcisi (kinayeli ve kızgın). Evet, eğer herkes insanlık şerefini anlasaydı! Anlaya bilseydiler! Fakat, faşizm cellatları insan kemikleri üzerinde kendilerine heykel yapdırmak istiyorlar. Acaba, kuduz bir kurt, şahe kalkmış bir yilan affa layık mı? .. Hayır, asla! .. Ne olursa olsun, o canavarların dişleri kırılmalı, o yılanların başları koparılmalıdır.

PERDE

DÖRDÜNCÜ PERDE

İsviçre'de parlak ve muhteşem bir salon ... Sahnede  içki ve mezelerle dolu üç masa görünür. İçeride daha geniş salon, masalar ve dans yerleri var. Sol masada Arifle Rena ... Sağda alman, italyan ve Japon temsilcileri ... Ortada ingiliz lordu yalnız oturmuştur.

Arif. Ne enteresan bir yolculuk! Bak sen tesadüf bizi nerelere yol acti. Bir yandan İspanya felaketlerini izledik, bir yandan barış kurultayını dinledik. Şimdi İsviçre'nin parlak salonlarındayız. (Içerini gösteriyor.) Baksana, çoğu toplumu-egvam organları.
Rena. Maalesef, bu adamlar barış için az iş görmüşler.
Arif. Bence, bu topluma diplomatlar borsası demek daha doğrudur. (Kapıya bakarak.) İşte Sovyet ve Fransız temsilcileri! .. (Gelenlere yer gösteriyor.) Buyurun, beraber oturalım.
Sovyet temsilcisi. Rahatsız olmayın.
Arif. Rica ediyorum.
Fransız temsilcisi. Çok güzel.
İblis (gelir İngiliz lorduna yaklaşır). Müsaide buyurulurmu?
Lord. Sizinle görüşmek büyük saadettir.
İblis. Düşüncelisiniz, gözlerinizden intizarlı birine benzersiniz.
Lord. Güzel simani bekliyorum.
İblis. Muhterem lord! Sizde mi ona vuruldunuz?
Lord. Doğal değil mi ya?
İblis (kinayeli gülüşle). Evet, anlıyorum.
Lord. Söyle bakalım, siyaset aleminde neler var?
İblis. Dünya gittikçe karışmak üzere. Her halde, uyanık davranmalısınız.
Lord. Merak etme, İngilizler hiçbir zaman siyasi dengeyi gözden kaçırmaz.
İblis. İnanıyorum, cenab lord! Sizdeki zeka bellidir.
Lord (soğuk gülüşle). Biz gerek barış, gerek savaş zamanlarında fırsat edilmesini iyi biliriz. (kadehlere sarap doldurur.) Şerefinize!
İblis. Teşekkür. (İçerler.) (Sima Tuncerle denk gelir.)
Lord. İşte güzel Sima! Onun her duruşu, her bakışı, her süzülüşü, her kıvrılışı gönlümde derin izler bırakır. Fakat, bu Tuncer dediklerini asla ben sevmem.
İblis. Evet, o sanki devrim anlamına tecessüm ettiren bir heykeldir.
Lord (Simaya karşı eğilerek yer gösterir). Buyursunlar.
Sima. Hayır, biz ayrı oturmak isteriz.
Sovyet temsilcisi (yaklaşır). Bize oturun.
Fransız yetkilisi. Lütfen ...
Arif. Rica ediyoruz.
Sima. Çok güzel.
Fransız temsilcisi. İsviçre ortamı sizde ne gibi hiss bıraktı?
Sima. Burada az çok gönlüm açılmaya başladı. Bu ülkenin güzelliği ve ilgincdir.
Sovyet temsilcisi. O halde bizim Sovyet ortamını daha çok seversiniz, çünkü orada sizi sevenler fazladır.
Sima. Teşekkür ederim.
Arif (özel). Sen bir güneşsin ki, samimi gönüller ancak senin kölgende isina bilir.
Sima. Çok lütfkarsınız.
Arif. Daha doğrusu, hayrandır.
Rena (yana). bana karşı ne saygısızlık! .. Yaralı gönlümü yeniden kanatmaq istiyor. (Kalkıyor, yanındakilere.) Bağışlayın, sizden ayrılmalıyım.
Sima. Ne oldu? Keyifsizmisin?
Rena. İstirahete ihtiyacım var.
Arif. Yalniz gidemezmisin?
Rena (soğuk). Evet.
Tuncer. Müsaidenizle ben de beraber geleyim.
Rena. Zahmet etmeyiniz.

19 Mayıs 2016 Perşembe

Dram İblisin intikamı- Hüseyn Cavid ( 5-ci bölüm) Türkiye Türkçesine çeviri

zaman: Mayıs 19, 2016 0 yorum





Tuncer. Bırak onu, şerefsiz (silahla ateş açar.)
İtalyan subayı. yere düşer
Tuncer. Kardeşler! Bu kanlı cenazelerden ibret alın! O vahşi kumandanlardan, o vicdansız katillerden uzaklaşın!
Franco. Yeter, bu hainin cezasıni verin.
Bir bölük (Zabitin askerleri). Hayır, o hain değil.
Franco. Sapkın sensin! ..
Delikanlı. Yeter, biz bundan sonra her alçağa köle olmayacağız. Biz cellad değiliz. (Delikanlı ile beraber Tuncer tarafına geçerler.) Biz kardeş kanı akıtmayacagız. Vatan hainlerine uymayacağız.
Bölük. Yaşasın vatan! Yaşasın istiklal!

Bu sırada Sima ile Rena hastahaneden çıkar, onları dinlerler.

Franco (yanındaki askerlere). Gözleriniz körmu? Kulaklarınız sağırmı? Haydi, yaylım ateşi! ... (Tüfekler nişan alır.)
Sima. Durun, siz deli olmuşsunuz. Siz insanlık şerefini ayak altında çiğneyen vahşilersiniz. Sizde vicdan yoksa, düşüncedemi yokmu?
Alman subayı. Al, bu sana en parlak cevap (Silah partlar.)
Sima (yaralanarak yere düşer). Ah, alçak!
Tuncer. Barbarlar! Vicdansızlar!
Rena. Onlar çıldırdılar.
Natella. Yardım et, içeri alalım.

Simanı hasthaneye kaldırırlar

Tuncer (bölükle beraber silaha sarılarak). Def olsun cellatlar!
Bölük. Def olsun!
Franco. Hadi ateş! ..

Her iki taraf saldırıya geçer

Miaha (gür sesle). Hırsızlar! .. Uğursuzlar! ..

Halk alayları ve gönüllüler beraber arkadan saldırır. Kastilyo ve Halid de onların arasında görünür. Faşistlerden birkaçı yaralanıp düşer.

Birinci yaralı. Ah, dehşet! .. Mahv olduk.
İkinci yaralı. Bizi aldatdılar. Hıyanet bizi mahvetti.

Bu sırada koşanlardan biri Kastilyonu kurşunla köksünden yaralar.

Kastilyo (yıkılarak). Ah, namerd! Beni namurad koydun. Ona ... Sevgili Emaya ... Hasret kaldım.
Ema (çıkıp onun vurulduğunu görür. Söylediği sözlerden müteessir olarak yaklaşıyor. Yaralı feryatla). Ah, Kastilyo! Kastilyo! Beni yalnız bırakma! Ben sensiz yaşayamam. (Onun başını kolları arasına alıp hüngür hüngür ağlar.)
Kastilyo. Hayır, sen yaşa! .. Düşmanlardan benim ... kanımı ... al. Ema! .. Ağlama! .. (Ölür.)
Ema.  o sustu, bir mum gibi parlayıp söndü. (Kinci.) Hayır, Kastilyo, hayır, ben daha ağlamayacağim. (Kastilyonun tüfeğini kaparak.) Senin kanını kendi silahınla alacağım.
Miaha. Haydi, vatandaşlar! Bu kız size örnek olsun! Hücum! .. İleriye hücum! ..

 ...

Her taraftan. yaşasin! ..

EMANI izleyerek koşanları kovarlar.

PERDE


ÜÇÜNCÜ PERDE

Belçika'da barış kurultayı ... Salonun sağ tarafında riyaset heyetine ait masa ve koltuklar konmuş. Heyet de türlü milletlere mensuptur. Yanlarda müherrirler ve kâtipler yerleşmiş. Ortadan sola doğru temsilciler oturmuşlar.

Başkan. (İngiliz lordu ayağa kalkarak). Hezerat! Ben Avrupa'nın merkezinde kurulan büyük barış kurultayını açık ilan ediyorum. Buraya her devletten temsilciler gelmiş, herkesin malumu olduğu üzere son zamanlardaki savaş korkusu 1914 yılına göre daha ağır, daha vahimdir. Biz barış uğruna iyi mücadele etmek için milletler meclisine tepki göstermeliyiz ve uluslararası terk-silah amacıyla düzenlenmiş tasarım olarak hareket etmeliyiz. Şimdi sayın Sovyet temsilcisine söz verilir.

Alkışlar.

Sovyet temsilcisi (hitabet kürsüsüne çıkarak). Muhterem beyler! Bize belli ki, yeryüzünde barış isteyenler savaş taraftarlarından kuvvetlidir. Çünkü onların arkasında harbe karşı kin ve nefret besleyen uluslar durmuştur. Fakat bu yeter mi? .. Hayır. İçimizde öyle hükümetler var ki, yeni yüzyıla kan ve demir asri - diye dudaklarini isirmakdadirlar.
Bazı temsilciler (yerlerinden). def olsunlar.
İblis (kibar kıyafetli, ortayaşlı, kurnaz bakışlı bir papas ... Papa vekili rolünde olarak, yanında oturan temsilci kılıklı üçüncü, dördüncü şeytana). Bu saldırıdır.
Üçüncü ve dördüncü şeytan (yüksekten). Bu saldırıdır.
Birinci Alman temsilcisi (yerinden kalkarak). Evet, tecavüz! .. Başkalarının hakkına tecavüz! ..
Arif (yerinden). Hayır, değil.
Başkan (zile basarak meclisdekilere). Oturun! (Natige.) Sözünüze devam edin!
Sovyet temsilcisi. Evet, "kan! kan! "diyen bu askerlere şimdiye kadar milletler cemiyeti tarafından ciddi bir karşılık görmedik. Öyle hükümetler var ki, bu zayıflığa karşın susmak istiyor. Bu ise acınilasi bir durumdur. Biz geçmiş cihan savaşının kanlı kurbanlarını ve doğurduğu milletler ayrılığını unutmadik. Bazı devletler Doğu'da ve Batı'da yeni fitneler ekmekten çekinmiyorlar. Her gün barışa taraftar olduklarını söyleyerek, yeni saldırılar hazırlıyorlar.
Üçüncü şeytan (yerinden). Kimdir onlar? Kimdir onlar?
Dördüncü şeytan. Açık söyle, kim onlar?
Çin temsilcisi. Çin ülkesini parçalayan haydutlar! ..
Habeş temsilcisi. Habeşistanı yakıp yıkan sapıklar! ..
Japon temsilcisi (diplomat ... kalkarak). Bu kinayeler yersizdir.
Alman temsilcisi. Hatip susdurulsun!
İtalyan temsilcisi. O yine tecavüze başliyor.
Başkan (zile basarak). Hezerat! .. Sükut! .. Her kes kendi sırasında söyler. (Sovyet temsilcisine.) Buyurun!
Sovyet temsilcisi. Evet, birçokları emniyetten bahsettikleri halde, gece-gündüz silahlanıyorlar. Dünyanın her koşesine düşmanlık tohumu serpmekden utanmıyorlar. Biz buna rağmen daha sarsılmaz bir kuvvetle çalışmalıyız. Tüm ülkelere, bütün insanlara kurtuluş yolları göstermeliyiz. O yol da ancak bu sınıfların, dünya emekçilerinin birleşmesi olur. Yaşasın gerçek barış ve emek birliği! .. (Gürültülü alkışlar altında hitabet kürsüsünden çekilir.)
Başkan (sol tarafı gösteriyor). Hezerat! Gözleriniz aydın! Barış perisi güzel Sima meclisimizi şereflendirdi.
Arif (kalkar, alkişliyarak ireliler). Alkış sevgi ve dilek perisine!
Temsilciler. Yaşa, var ol! Yaşa, var ol!

Diye her yandan simani alkışlayaraq başkanın yanına kadar getiriyorlar. Tuncer de onun ardından gelir. Kollarını bağrında çapraz ederek bir yanda durur.

Sovyet temsilcisi. Ona söz verilsin.
Fransız temsilcisi. İspanya hakkında Simaya söz verilsin.
Temsilciler. Söz verilsin.
Başkan. Buyurun, sizi dinlemek istiyorlar.
Sima. Ne söyleyeyim ben? İspanya'daki kan fırtınalarını, dehşet yangınlarını tasvirine kelime mi bulunur? Bu mutsuz ülke felaket pençesinde kıvranarak her gün yeni yeni trajedilere şahit olmaktadır. Yurdsuz kadınlar, aç ve kimsesiz çocuklar ayaklar altında  çiğnenip gitmektedir. Faşizm cellatları şüphelendikleri işçilere, onların kendi elleriyle mezar kazdiriyorlar, sonra yüzlerce, binlerce yaylım ateşi altında yok ediyorlar. Şimdi o güzel belde bir herabezardam başka bir şey değildir. (Göz yaşını silerek, titrek sesle.) Ah, ispanlar çok aşağılanır, çok aşağılanır. Sizlere ne mutlu ki, o vahşetleri görmediniz.  keşke ben de görmeyeydim, ben de! .. (Hüngür hüngür ağlayarak yerinden çekilir. Heyete ait sandaliyelerden birine oturur.)
Arif. Güzel Sima! Ağlama! Beşeriyyeti hiçbir zaman göz yaşları kurtarmamışdır.
İblis. Bana söz veriniz, lütfen söz veriniz.
Şeytanlar. Ona söz verilsin.
Başkan (zile basar, sükutdan sonra, İblis'e). Buyurun. (Temsilcilere.) Bu cenab Roma papası tarafından gönderilmiştir.
Arif (yerinden soylenir). Evet, bu da kutsal bir tilki! .. Bakalım neler söyleyecek.
İblis (hitabet kürsüsüne çıkarak Simaya). Alkış sana yavrum, alkış sendeki hazin çırpınışlara! Alkış gözlerinden saçılan inci yaşlara. (Temsilcilere.) İşte Hz İsa yolunu izleyen şefkatli ve merhametli bir melek! .. Ben herkesin bu gönülde olmasını dilerdim. İncili-i şerif bizleri barışa çağırmış, hiç bir fenalığa karşı koyulmamasını göstermiştir.
Arif. (Yerinden). Sen bu sözleri bize değil, kilise duvarlarına söyle.
İblis. Ben bu acı kinayeni bağışlıyorum. Cenabi hakk bağışlayanları sever. Eğer beni dinlerseniz, zalimlere karşı durmazsınız.
Arif. Yeter, hedyan dinlemeye vaktimiz yok.
İblis. Ben senin bu kaba çıkışlarını cevapsız bırakmak istiyorum.
Başkan. Sözünüze devam edin.
İblis. Ulu Tanrı insanları sevgi için yaratmıştır. Fakat ki, adem evladı doğru yoldan sapar, onlara umulmaz bir bela musallat olur.

DEVAMI VAR....
önceki - Dram İblisin intikamı- Hüseyn Cavid ( 4-ci bölüm) Türkiye Türkçesine çeviri

16 Mayıs 2016 Pazartesi

Dram İblisin intikamı- Hüseyn Cavid ( 4-ci bölüm) Türkiye Türkçesine çeviri

zaman: Mayıs 16, 2016 0 yorum

İblis. Alkış sana, alkış sendeki baş-kulağa!
Birinci şeytan. Fakat, sen bana beceriksiz, yaramaz diyordun.
İblis. Kirilma, kuzum, kedi yavrusunu sevdiğinden isirir.
Birinci şeytan (döner). Teşekkür ederim. Çok lütfkarsınız.
İblis. Haydi, sen yine Almanya taraflarına dön, hiç bir zaman iş başından ayrılma!
Birinci şeytan. Göz üste, baş üste! (Hoplayarak uzaklaşıyor.)
İblis (Japon kılıklı ikinci şeytana). Ehe, sen burada ne geziyorsun?
İkinci şeytan. Tecrübemi artırmak istiyorum.
İblis. Ne sacmaliyorsun!? Neçin Mancuriya ve Çin taraflarını bırakıp geldin? Oralarda az iş mi var?
İkinci şeytan. Merak etme, oradaki Japon generalleri, Japon diplomatları fitnede bizden daha açıqgözlü ve mahirdirler. Her gün yeni bir fırıldakla Çinlileri birbiri üzerine saldırırlar. Her gün yeni katliamlar yapıp soyğunçulukdan, kan içmekten doymuyorlar.
İblis. Sakın, o cepheyi unutmak olmaz. Hemen oraya uçmalı! Hem de radyo  gibi, elektrik gibi, duydun mu? (Ayağını yere vurur.) Haydi, defol!
İkinci şeytan. Bu saat. (Eğilip gider.)
İblis (İtalyan tipli üçüncü şeytana). Şimdi sen söyle!
Üçüncü şeytan. Ben İtalya'da girip çıkmamış bir yer bırakmadım. Ordaki önderler sizin iltifat ve mükafatınıza insanlardır. Gece gündüz Almanlarla beraber tanklar, aeroplanlar, zehirli gazlar, yakıcı bombalar gönderip İspanya faşistlerine yardım ediyorlar.
İblis. Çok güzel. (İspanyol tipi dördüncü şeytana.) Sende ne haberler var?
Dördüncü şeytan. Her şey yerinde. Bütün faşizm çeteleri general Frankoya, o da benim gösterişlerime tabidir. Bu saat Madrid üç taraftan araya alınmış. Halk ordusu, milis ve işçi alayları korku altındadır. (Uzakta iki-üç top partlar. Uçak uçuşları duyuluyor.)
İblis. Bu ne?
Dördüncü şeytan. General Franko gece hücumuna başlar.
İblis. Daha durmak yaramaz. Siz de onlara yardımcı olun! Her taraftan bombalar, mermiler yağdırılsın, güzel başkent yangın yerlerine dönsün.
Üçüncü şeytan. Emin ol, taş taş üstünde kalmayacak.
Dördüncü şeytan. Gidelim. (koşarak giderler, sahne aydınlanıyor.)
Rena (gelir). Ne oldu Arif? Gelip çıkmadı mı?
İblis (karşıda görünen eli sarılı Arifle hemşire kıyafetli simani gösterir). İşte yeni vurulduğu Sima ile beraber!
Rena (sinirli). Of, bütün vücudum sarsılmaya başladı. Bende güç olsaydı, her ikisini elimle parçalardım.
İblis. Sabırsız olma, yeri geldiğinde her ikisinden intikam alırsın. (Bir yana çekilip görünmez olur.)
Rena (simani kıskanç ve kindar bakışla süzerek). Ah, ne kadar nazlı ve mağrur! .. O, püsküllü yıldız kadar zehirli ve şairanedir. (hizli adımlarla ona yaklaşaraq.) Güzel kız! Beni dinle! .. Sen kimsin? Şeytan mı? Pərimisin? Cellatmısin? .. Söyle, benden ne istiyorsun?
Arif (şaşkın). Rena! Seni buraya kim getirdi? Hangi duygular sürükledi?
Rena (nefretle). Söyletme beni, çekil! (Simani yakalar.) Ah, sen benden ne istiyorsun? Söyle, benim suçum nedir ki, zehirli tırnaklarınla ​​gönlümü parçalıyor.
Sima. Bilakis, ben yaralı gönüllere saygı beslerim, kimsesiz ve öksüzleri sevindirmek isterim.
Arif. Evet, o, insan üzüntülerine şefkat nuru serpen yüksek ve asil bir simadır.
Rena. Sen sus, yaralarımı yeniden kanatma!
Sima. Rena! Gönlünü bana açsaydın, belki bir teselli, bir çare bulurdum.
Rena. İstemem. Ben merhamet dilençisi değilim.
Arif. Sakın! Yersiz şüphelere kapılma! Sima insaniyet sevgisiyle, merhamet duygusuyla çırpınan biridir. Sadece değil ben, her vicdan sahibi, hissiyata kapılan Rena bile, bir çocuk gibi ona sarılmalıdır. Sen bugünkü İspanya'yı baştan başa dolaşıp görseydin, bizim ne acılar, ne üzüntüler gordugumuzu anlardın. (Bu sırada sedyeler üzerinde üniversiteye taşınan yaralıları gösteriyor.) İşte, gözlerini aç da seyr et! Bu ülkede yüz binlerce yaralı askerler, yoksulluk içinde çırpınan hasta kadınlar, kimsesiz çocuklar kahrolub gitmektedir. Onlara yardım elini uzatmak günah ise, gerçekden Sima da, ben de suçlu. Neçin düşünmuyorsun? Bütün dünya emekçileri her yerden, her diyardan buraya yiyecek, giyecek gönderiyorlar. Her yandan yığın gönüllüler yardım için geliyorlar. Sadece biz mi bu yüksek duygulardan yoksun olacağız? Sadece biz mi acımasız katliamlara seyirci kalacagiz?
Sima (gömleğinin kolunu yukarı çekerek, sarılı yeri gösterir). Baksana! Bu benim kolum, bu da Arifin eli! .. İşte  bu bizim mükafat! Kanlı faşistlerden aldığımız mükafat! ..
Rena (ah çeker). Evet, haklısınız, ben hain İblis'e uydum. (İblisi göstermek için arkaya bakarak.) O benim yüksek duygularımı zehirledi, hem de bir anda hiçliklere gömülüp yok oldu.
Sima (onun elini elleri içine alarak). Hiçbir zarar yok, geçen yanlışlar için üzülme! Bir gerçek geç anlaşılsa da, yine gerçektir. Gel sen de, ben de bir hemşire gibi yuce  dilekler uğrunda çalışalım. İşte tüm evler baştan başa yaralıdır. Gel, o fedakar kahramanlara, onların hastalık ve açlık pençesinde kıvranan ailelerine yardım edelim. (Kolunun altindaki beyaz, uzun gömleği ona giydiriyor.) Al, bu da senin. İşte, ne güzel yakışıyor.
Rena. Teşekkür ederim.
Sima. Geliniz, Rena biraz rahatlasın. (İçeri girerler.)

Müzik. Silahlı subaylar, askerler, işçi kadınlar ve erkekler, türlü qıyafetli Avrupalı ​​gönüllüler Tuncerle karsilasiyor.


Ema (hemsirelerle bir yerde sahneye çıkar, en sonda gelenleri eliyle gösteriyor). Baksana, o subaylarla gelen baş kumandan general Miahadır. (Yanındakilere.) Dinleyelim. Görünür konuşma söyleyecek.
Miaha (  kindar ahenk ile). Vatandaşlar! İsyancı faşizm ordusu gittikçe  savasa başlar. Gece-gündüz vahşi saldırılardan vaz gecmezler. Engizisyon cellatları gibi karsilarina cikani yakıp yıkmaktan çekinmiyorlar. Üniversiteler, müzeler, hasthanaleri, tiyatrolari top mermiler dağıtır. Tüm kültür ocakları Alman ve İtalyan bombalariyla yanıp külleri göğe savrulur. Vaktiyle eski Araplar Tarık bin Ziyad ordusuyla bu ülkeyi sardılar. Fakat muvhumatçı papazlar kuyruğunda sürüngen halkımızı tembellik ve cehalet uykusundan diksindirdiler. Onların gösterişile sanat ve dikim çalışmalarımız ilerledi. Tıp ve felsefe fakültelerimiz yükseldi. Oysa, şimdiki mərakeşliler faşistlere uyarak kadın ve çocuq tanımiyorlar. Yakıp yıkmaktan başka bir şey bilmiyorlar.
Tuncer. Kahrolsun hırsızlar, haydutlar!
Ahali (yumruklarını havada sallayarak). Kahrolsun!
Miaha. Almanlar, İtalyanlar hükukumuzu ayaklar altında çiymiyor. Biz bu vicdansız, bu amansız soyguncuları ülkemizden kovmalıyız.
Tuncer. Def olsun kanlı cahangirlər!(Dünyaya Egemen Olan, Dünyayı Zabteden Kimse. )
Ahali. def olsun!
Miaxa. Asi generaller ülkeyi açlıktan oldurmek istiyorlar.
Ahali. Kahrolsun!
Natella (saçları dağınık,  köksü yaralı olduğu halde gelerek, dehşet ve heyecanlar içinde bağırır). Ah, eyvah! Onlar bizi kahr ettiler. Yurdumuzu, yuvamızı dağıttılar. Onlar! .. O yırtıcı haydutlar evimize benzin dokerek ateşlediler. Genel Miahanın esir düşmüş ailesini yok ettiler.
Miaha . Alçaqlar! ... Reziller!
Natella. Onlar benim beyazsaçlı annemi, hasta kardeşimi süngü altında parçaladılar. Süt emer çocuğum, o masum yavrucuğum beşikte kaldı, alevler içinde külü havaya savruldu. (Çılğınca feryat ile.) Ah, yavrum! Talihsiz yavrum! .. (Hıçkırıklar içinde baygın düşer, alıp içeri alırlar.)

Bu sırada makineli tüfek ve uçak sesleri duyuluyor. Çevrede bombalar partlar, alev dalgaları yükseliyor.

Miaha. Vatandaşlar! Erkek-kadın, sosyalist-tarafsız, tüm cumhuriyyetçiler bilmelidir ki, benim helak olmus ailemin acı sergüzeşti vatan felaketleri karşısında hiçtir. Herkes ülke savunması uğruna, hak ve hürriyet yolunda birleşmeli, İspanya faşizm mezarı olmalı, haydi,  ileri! Ya zafer, ya ölüm!

Coşkun müzik ... Kinci adımlarla savaş meydanına doğru hareket ederler.

İblis (altın kiyafetde görünüyor, taşkın sevinç ile). Aman, ne dehşetli yangınlar! Ne parlak manzaralar! .. Artık kasvettli karanlıklardan eser yok. Gece gündüzden seçilmiyor. İki deniz, iki tufan birbiriyle çarpışıyor. İki akım, iki sınıf karşı karşıya gelmiş. Oğul babayı, kardeş kardeşi tanımiyor. Bir yanda emek kahramanları, bir yanda faşizm şövalyeleri. Birbirini boğazlıyor. Kimse kimseye aman vermiyor, kimse kimseye acımiyor. Neron sağ olsaydı, bu parlak manzaraya meftun olurdu. Hem de kendisini yeni yüzyılın neronları yanında çok küçük bulurdu.

Gürültü ve çarpışmalar gittikçe alevlenir, top mermileri ardarda partlar. Çevredeki pencereler, duvarlar birkaçı devrilir. Üçüncü ve dördüncü şeytan koşarak gelir, İblise karşı eğilirler.

Üçüncü şeytan. Aman ne korkunç savaşlar! ..
İblis. Cumhuriyet ordusu ne halde?
Üçüncü şeytan. Dehşet! .. İçlerinde öyle kahramanlar var ki, tanklar üzerine atılmaktan çekinmiyorlar.
Dördüncü şeytan. Buna rağmen, faşistler bu saat onları geri püskürttüler.
İblis. Neçin? Bu olur şey mi?
Dördüncü şeytan. Onlar teknik ve silahca daha güçlüdür. (eliyle göstərir.) Baksana, halk alayları geri çekilmektedir.
İblis (ilerleyip bakar). Evet, doğru, haydi biraz uzaga çekilelim. (Uzaklaşırlar.)

Halk ordusu ve gönüllüler savaşarak sehneye çekilir. Savaşan erkek ve kadınlarda yaralandı düşenler olur.

Birinci yaralı (kadın ... duserek). Ah, hainler, alçaklar!
İkinci yaralı. Her şey bitti, güzel vatan ayaklar altında ümran çiğnenip gitti.
Miaha. Haydi geriye, nizam ile geriye! .. Düşmanı her taraftan ablukaya almalı, daha keskin ve ağır darbe olmali! ..

Sahneden çekilirler. İspanyol, merakeşli, Alman ve İtalyan kıyafetli qiyamçılar ateş ederek ireliler. General Franco da onların arasında görünür.

Bir ispanyol. Çekilin, yol verin!
Merakeşli. O kimdir?
İspanyol (eliyle gösteriyor). Baş kumandan general Franco!
Franco (gelir). Kahraman silahdaşlar! Halkı sosyalizme ve komünizme doğru sürükleyenler ezildi. Tanrının yardımile cümhuriyyetçilere üstün geldik. Ordumuzdakı almanlar ve italyanlar böyük cesaret gösterdiler. Yiğit merakeşliler de panter gibi savaşdılar.
Bir Alman subayı. Yaşasın birlik ve mutlak güç!
Franco. Yaşasın muzaffer ordumuz!
Tuncer (kenarda durup dinledikten sonra sert ve keskin). Hayır, bu zaferler sizi övündürməsin. Bu sarhoşluk ve sevinciniz fazla sürmez. Lütfen yardımcı bir yığın cahangirlerse, bizim arkamızda tüm cihan emekçileri durmuş.
Franco. Bu ne , bu ne cesaret?
Alman subayı. Onun gözlerinde kin ve ihanet dalgalanıyor.
Tuncer. Size hain olsam da, sinifdaşlarına hain değilim.
Franco (kızgın). Sen kimsin?
Tuncer. Ben emek dünyasının yenilmez bir askeri, devrim cephesinin sarsılmaz bireyiyim. Ben kabarlı ellerin, terli alınların yılmaz bir remzi, sarsılmaz bir nümayendesiyim.
Franco. Bu herif susdurulsun.
Çevredekiler. Oh! .. (Diye saldırırlar.)
Tuncer. Durun! Bana kulak verin. Acaba sarhosmusunuz, kormusunuz? Hain generallere uyup da kardeş kanına susamakda bir şerefmi var? Neçin ana-bacılarınızı, kadın ve çocuklarınızı düşünmuyorsunuzz? Acaba, siz de bizim gibi emekci cocukları deyilmisiniz?Oldurdugunuz-kurbanlar kendi yurddaşlarınız değil mi? Yakıp yıktığınızda bu güzel vatan sizin değil mi?
Franco. Bizimdir. Fakat bırakmayız ki, her baldırı çıplak bu ülkede ihtilal çıkarsın, her gün yeni bir tufan koparsın. Biz sadece vatanın saadet ve istiklalini istiyoruz.
Natella (hastahaneden çıkar, son sözleri duyarak çılğınca ahenk ile). Aman, o haini dinlemeyin! Onu izleyen celladlara kulak vermeyin! Onlar bizi sattılar, onlar bizi yok ettiler. Onlar oldukları halde, vebadan korkulu, kıtlıktan ve ölümden vahimdir.
İtalyan subayı. Sus, bir cılız kurşun seni susturur. (Silahini çıkarıyor,  ates ederken edilmez.)
Natella (öne atılarak hançerle onu köksünden yaralar). Hadi geber! Hain kurt! .. (Natellanı boğazından yakalar.)

DEVAMI VAR....
önceki -Dram İblisin intikamı- Hüseyn Cavid ( 3-ci bölüm) Türkiye Türkçesine çeviri

15 Mayıs 2016 Pazar

Güneşin karanlığı ...

zaman: Mayıs 15, 2016 0 yorum

Saklanmak kolaydı .. Bunun icin etrafindakilardan kacıb kendi koşene cekilmek yetiyor. Ya da arkana bakmadan kaçmak .. Bazen kaçmamak da olur. Aksine, herkes ileri giderken sen durup etrafindaki ani hareketlerle seni arkada bırakıp ileri gidenlere bakarsın. Sevinirler senin durgunluğuna belki de. Ama bulunur bazen seninle birlikte ayak saklayıp seni bekleyenler ... bazen gizlendiyin tüm yerlere bekci  koyarlar. Gizli yer kalmaz .. yenisini keşif etmeye de heves .. Calarlar hislerini, sana ait olan, kendilesşdirdiyin her şeyi .. Bu yüzden kirilmazsin da artık, hatta cömertlik kapısından kendin de paylaşirsin. Bir gün tükənirsin doğal olarak .. durursun sonun eşiğinde, ama kalbin hisseder ki, bu son değil. Bu vahim de değil, en sonları yazmanın elimizde olmadığını fark edip bildiğimiz gibi .. Hayatin çok yüzü ile tanik olduğunu düşünürsün, ama bildiğinden de çok yüzünü gizlemeyi başarıyor o .. Heleki kimse ona bekçi koymaya cesaret etemeden .. Güneş gibi saklanmak ilgincdir, kendisi yıldız olsa da, geceler görünmez gökyüzünde .. Saklandim belki ben de ...
Not : Gecenin koyu karanlığında düşündüklerimden.


14 Mayıs 2016 Cumartesi

Dram İblisin intikamı- Hüseyn Cavid ( 3-ci bölüm) Türkiye Türkçesine çeviri

zaman: Mayıs 14, 2016 0 yorum


Kastilyo. Nasıl? Beğendinmi?
Halid. Barakallah! Maşallah!,şen şakrak.
Kastilyo. Başkası değil, nişanlımdır. Bu yakinlarda evleneceğiz.
Halid (Emaya gülümseyerek). Çok mübarek, güzel kız. Işveli, neşeli.
Kastilyo. Kendi aramızda, EMANI biraz diksindirdin.
Halid. Neçin? Ben insan yiyen değilim.
Ema. Nasıl? insan yiyenmi? (Şakraq gülüşle ...)
Halid. Sözlerim tuhafmı göründü? Tüm dünya birbirini yemiyormu?
Ema. Evet haksiz değilsiniz.
Kastilyo. Halid çok ince adam! .. O güzel ud çalir, güzel şarkide söyler.
Ema. Hani ya, ben görmedim.
Kastilyo. Haydi, bir-iki ağız söylesene!
Halid. Baş üstüne. (Arap ahengile okur.)

Seni ürkütdümü halim, çiçeyim!
Öyle yan bakma, aman, sevdiceyim!
O bakışlar, o duruşlar, o eda
Koparır fırtınalar ruhumda.

Göz koymadı takat bende,
Bir taş olsam da, gözüm var sende.
Edemem gönlümü asla mecbur,
Seni kim görse, habersiz vurulur.

Kastilyo (eliyle onun omuzunu okşayarak). Bravo! .. Bravo! .. Haydı, sen yavaş yavaş yürü, ben de geliyorum.
Halid (kafasını oynatıp gülümser). Evet, mesele malum! (Kulağına.) Gecikme, çabuk gel! (Uzaklaşır). .
Kastilyo. Bu saat, ezizim, bu saat.
Ema (eliyle nişanlısını iterek, darğın). Git, git, sen de beraber git!
Kastilyo. Ema! Yeter, aradan neler geçti? Ne oldu sana?
Ema. Ne olacak? Siyahı gördün de beyazı unutdun. Anlat bakalım, üç gündür neredesin?
Kastilyo. Gece-gündüz kışladayiz.
Ema. Olsun, bir gelip aramak  sormak yok mu?
Kastilyo. Bildiğin gibi, vatan aşkı ve vatan kurtuluşu her şeyden yüksek ve kutsaldır.
Ema. Olsun, ben de vatanın bir üyesi, bir parçası, bir yavrusu deyilmiyim?
Kastilyo. Vatan anadır. Tüm sevgiler ana muhabbeti karşısında sönük kalıyor.
Ema. Biliyorum, benden soyudun. (eliyle iter.) Git, get, yolundan kalma!
Rena. Ne tuhaf! .. Hem seviyor, hem çekişiyor.
İblis. Bakma, çekişmek de sevmenin bir türüdür. (Ağaçin yanindaki sıra üzerinde otururlar.)
Kastilyo (Hastahaneye girmek isteyen Emaya). Gitme, dur!
Ema (nazlanır). İstemem, hayır.
Kastilyo (kolundan tutarak). Buraya gel! Çocukluq, delilik yeter!
Ema (cebinden küçük bir tabanca çıkarır). Sus, bir de böyle hakaret edersen, kendimi öldürürüm. Biliyorsun ki, şimdi insanların bir kurşun kadar değeri yoktur.
Kastilyo. Anladım, evet, anladım. Çocuk da benim, deli de, oldu mu?
Ema (neşeli ve sakrak). İşte böyle! .. Bu cevap hoşuma gitti.
Kastilyo (onun elini sıkarak). Bağışla, çok geciktim. (Gitmek ister.)
Ema. Dur, sözüm daha bitmedi. Növbetden sonra annemin yanına uğrarsin, sakın unutma!
Kastilyo. Neçin? Gerekli bir işmi var?
Ema. Seninle düğün hakkında konuşacaktır.
Kastilyo. Biliyorsun ki, yerimiz dar, buyuk bir yer bulayım da sonra.
Ema. Gerekli değil, bize taşinirsin, bugünlerde evlenmeliyiz, vesselam!
Kastilyo. Ne olmuş canım, dünya dağılmadı ki !?
Ema (ayağını yere vurarak). Ben böyle istiyorum, duydun mu? Annem kimsesizdir, tek başına bırakmak olmaz.
Kastilyo. Çok güzel, hadi, gel seni bir daha kollarımin arasına alıyim. (Kucaklar. Hizli adımlarla uzaklaşır.)

Bu sırada kucakları - kağıtlara sarılmış konserve, şeker, çay, bisküvi ve başka şeylerle dolu bir yığın kadın, erkek karşıdaki evden çıkıyorlar.

Ema. Natella! .. Natella! .. (Diye, onların arasındaki genç kadına doğru koşar, öper.)
Natella. Ema! Nasılsın, gülüm?
Ema. İyiyim, senin keyfin nasil?
Natella. Çok şükür.
Ema (uzaklaşan nişanlısını çağırır). Kastilyo, Kastilyo!
Kastilyo (geri döner). Ne var, Ema?
Ema. Yolunuz birdir, Natellaya yardım et!
Natella. İstemez, zehmet etmeyin.
Kastilyo. Ver, ver! Hiçbir zahmeti yok. (Cantalarin yarısını alır.) Ee ... e ne bolluk canım !? Bunları size kim dağıtıyor?
Ema. Kim dağıtacak? .. Bizimkiler!
Kastilyo. Yine muamma söylüyorsun.
Natella. Hayır, muamma değildir. Bu şeyler cihan proletarları tarafından bize hediye. Hem de çok kısmı büyük Sovyetler Birliği'nden gönderilmiş.
Ema (neşeli ve övünürcesine). Evet, biz yardımsız ve kimsesiz değiliz. (Natellaya.) Bağışla, unutdum. Çocuk nerde? Evde yalnızmı bıraktın?
Natella. Hayır, yalniz değil, annemle hasta kardeşim bizdedir.
Kastilyo. Kocan nerede?
Natella. Madrid altında makineli tüfek başında.
İblis. Acıyın bize, allah aşkına, yardım edin.
Ema. Siz kimsiniz?
İblis. Talihsiz bir profesör! .. Gözlerim zehirli gaz ve diğer kimyasal deneylerinde kör olmuş.
Natella. Of, bilmem bu alimler zehirli gazlarla, yakıcı makinalarıyla insanlardan ne isterler.
Kastilyo. Onların birçok istihbaratı insanlığı umulmaz vahşete, korkunç felaketlere sürükler.
İblis (derinden ah çekerek). Evet, yavrum, bizim bilgimiz cehalet kadar iğrenç ve uğursuzdur. Onun icinde de Allah meni kendi elimle cezalandırdı. Of, lanet olsun benim taleyime!
Natella. Geçmiş olsun, üzülmek yersizdir. (Rananı gösterir). Bu kimdir?
İblis. Kızımdır. Bize sığınacak yer verin.
Kastilyo (gülerek). Yerimiz olsaydı, dugunumuzu beş gün önce ederdik.
Ema (sinirli). Sözü çiğneme, dedim  bize taşinirsin, vesselam!
Natella. Gidelim, çocuk aç.
Kastilyo. Haydi, haydi! (Hızlı adımlarla uzaklaşırlar.)
Ema. Uğurlar olsun! Natella! Unutma, körpəciyəzi benim yerime de öpersen.
Natella. Tamam, gülüm, tamam.
Rena. Uf, sabrım tükendi, Arif nerde?
İblis. Üzülme, bu saat gelip çıkar.
Ema (beş altı adım yürür, yana). Belki bunlar açtır. (Dönüp yaklaşır.) Profesör! Yemek içmeye ihtiyacınız yok mu?
İblis. Hayır. (Renaya.) Belki sen bir şey istersin.
Rena. Bir parça ekmek olsaydı ...
Ema (onu hastahaneye götürür). Geliniz, iyice makarna çorbası da var.
İblis. Git, kızım, ben buradayım. (Giderler)

Birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü şeytan ortaya fırlayaraq İblis'e
karşı eğilirler.

Herkes birden. Selam büyük ustamıza!
İblis (kıvılcımlar saçan gözlerini açarak). Ne var, ne haber var?
Birinci şeytan (alman tipli). En parlak müjdeler! .. Ben Hitler Almaniyasını dolaşdım, kendimize bir çok meslekdaş Kazandırdım. Oradaki emekçilerdn herkes kan-kan - diye kızgin canavar gibi dünyaya meydan okuyorlar.

DEVAMI VAR....
önceki -Dram İblisin intikamı- Hüseyn Cavid ( 2-ci bölüm)

11 Mayıs 2016 Çarşamba

Dram İblisin intikamı- Hüseyn Cavid ( 2-ci bölüm) Türkiye Türkçesine çeviri

zaman: Mayıs 11, 2016 0 yorum


Dördüncü şeytan. Elimden geleni esirgemedim. Tek elden ses çıkmaz.
İblis (şat! - Diye yüzüne bir tokat vurur). Al işte bak, çıkar mı? Çıkmazmı?
Dördüncü şeytan. Of, yüzüm yandı, gözlerim alevlendi. Sanki bu da bir mükafatmı?
İblis. Ödül ancak yenilmez ve dönmezler içindir.
Dördüncü şeytan (titrek sesle). Evet, haklısınız.
İblis (birinci şeytanın kulağından çekerek). Behey! Sersem!
Birinci şeytan (bağırıp hoplar). Vay aman!
İblis. Beni dinle! Böyle boş yere bakıp durmak yaramaz. Haydi sen alman toprağına var. (Üçüncüye.) Sen de İtalya'ya git! Her ikiniz siyasi daireleri ayaklandırın. (Dördüncü şeytanı gösteriyor.) Hem de bu şaşkın tembele yardım edin.
Her ikisi. İtaat! (Diye arkadaşları ile beraber uzaklaşırlar.)
İblis. Unutmayın ki, yaramaz ve gevşeklerin yeri cehennemin dip bucagidır.

Arif (uyanir. Elini alnından çeker. Ağaçlar arkasında saklanan İblisi görmeyerek, heyecanlar içinde yerinden kalkar). Of, ey benim alevli beynim! Sen volkanlar içinde mi beslendin? Ey yaralı kuş gibi çırpınan kallbim! Sen altın mermerdenmi yapıldın? Ey benim hassas sinirlerim! Ey hayatımın ince telleri! Ne kadar katı ve duyğusuzsunuz. Acaba sizi demirdenmi, polatdanmı yarattılar? Oof, bilmem ki ben bu cihana neçin geldim?
Göz yaşlarını silmek için mi? Yangınları söndürmek için mi? Yoksa yeryüzünü kaplayan ağır trajedilere şahit olmak için mi?
Oh, ne alçak ortam, ne korkunç asır! .. Acaba, kültür maskesine gizlenen vahşiler ne zaman kan içmekten doyacaklar? Çin ve Habeşistan felaketleri bitmemişken İspanya dehşetleri başlar. Diplomatlar zehir püsküren ilanlar gibi ülkeden ülkeye sokuluyor. İnsan kanı akıtmak için her gün yeni bahaneler, yeni fitneler uyduruluyor. Düzenli barışı özleye-özleye her gün askeri fabrikalar inşa ediliyor. Suçsuz ve ahalini kırmak için her gün yeni planlar yapilir.
İblis. (Ağacin arkasinda çıkar. Kinayeli kahkaha ile). Arif! Zavallı Arif! Sen yine mi uslanmadın ?! Yenemi hissiyata kapıldın? Unutma ki, insanları yenileşdirib canlandıran ancak savaştır.
Arif. Yalan! .. Bu vesveseler faşizm düşüncelerinde parlayan siyah Şimşekler.
İblis. Sakın, dolup taşma! Düzenli barış arzusu yildızlı hülyadan başka bir şey değildir. İsa dönemi çoktan geçmiş. Merhamet felsefesi bu gün için büsbütün yıpranmış ve çürümüştür.
Arif. Ben kan içenler nefret beslerim.
İblis. Oysa, kan akması her zaman insanlara zarar vermez. Bazen de sıhhat ve şifa aracı olur.
Arif. Çekil önümden! Sen hain ve alçak bir mahluksun.
İblis. Sen de yargısız ve şaşkın bir filozofsun.
Arif. Öyle ise al, bu kurşunun akıtacağı kan sana da şifa versin. (Tabancayla ona ateş açarsa da değmez.)
İblis. Zavallı! .. İşte, cılız bir kurşun da sana itaat etmiyoe. Hem de ne çocukca saygısızlık!?. Sen volkanı kığılcımlamı söndürmek istiyorsun? (Kolunun altindan çıkardığı ufak bir makinadan Arifin üzerine dumanlı alev püskürüyor.) Al, bu benden sana bir ders olsun.
Arif. Ah, ne dehşet! .. (Bayılıb havuz kenarındaki sıra üzerine yığılır.)
İblis. Sakın, bir de haddini aşma! Şimdi bayılsan, bir de kıyamette ayılacaksin. (Uzaklaşır)

Köşkte hazin ve şikayetli müzik çalınır. Bu durumda güzel kiyafetli, munis bakışlı Sima izinden ayrılmayan tunc giyimli, yağız çehreli Tuncerle beraber ağaclıqdan çıkar. Telaşle yaklaşır.

Sima. O ne? .. Aman, Tuncer! Durma, su ver! Adamcağız bayılmış. (Arifin burnuna ilaç koklatıp su serperler.)
Arif (gözlerini açarak). Ah, bana ne oldu? Ruyami görüyorum?
Sima (onun kolundan tutup kaldırır). Evet, hayat bir rüya, insanlar da rüyada parlayıp sönen gölgeler.
Arif. Senin kim olduğunu bilmek ilginc değildir.
Sima. Ben mehtaplı mayıs gecelerinin ılık buselerinden oluşturulmuş bir kızcağız! ..
Arif. Evet, yüzündeki saflık mayıs sabahindan tatlı ve sevimlidir. Gözlerindeki süzgünlük ve cazibe sevdalı geceler gibi munisdir. Sesindeki latif ahenk her müzikten güzeldir. Sendeki bu vakar ve heybet, bu incelik ve şetaret en büyük sanatçıların ilhamını süsleye bilir. Rica ediyorum, sen kimsin?
Sima. Ben bir çok şairlerin, filozofların gönlünü avlayan, en yüksek ve derin düşüncelerde kanat çalan bir dilek perisiyim.
Arif. Adı nedir?
Sima. Sima!
Arif. Sen eski zamanlarda gelseydin, sevgi ve güzellik tanrıları önünde diz çökerlerdi.
Sima. Şimdi insanlar tanrılara ininmadıkları için secde etmek de istemezler.
Arif. Seni dünyada en çok ilgilendiren nedir?
Sima. Sadece barış ve sevgi! .. Ben insanlık için çırpınan, kan izlerini silmeye çalışan barış perisiyim. (Munis ve gülümser bakışla uzaklaşmak ister.)
Arif. Aman, dur! Ta çocuklukdandir gönlüm senin hasretinle çırpınır. Sadece ayıkken değil, rüyalarım bile senden ilham almaktadır.
Sima. Teşekkür ederim. (Yanındaki Şövalyeye.) Tuncer, gedelim.
Arif (hayretle). Gerçekten Tuncermi? Ben onu çoktan tanıyorum. (Tuncer'in elini sıkar.) Söyle, şimdiye kadar nerelerdydin?
Tuncer. Başıma gelenler uzundur. Bir zaman tarlalarda, fabrikalarda çalışan emekçilere katıldım, bir zaman da Şövalyelere karşı duran devrimcilere yardımcı oldum. Fakat bu cesaretim efv olunmadı. Istibdad jandarmaları beni zincirlediler, kirli zindanlara attılar. Nihayet, karşındaki parlak sima beni ağır üzüntülerden kurtardı. Şimdi izlediğim sadece bu güzel perinin güzel dilekleridir.
Arif. Ne büyük mutluluk! .. Ne başarılı devrim! ..
Sima (Şövalyeye). Gidelim.
Arif. Hayır, gitme, senin aşkınla çarpan gönlümü öksüz bırakma!
Sima. Beni seven izimdən ayrılmaz. (Uzaklaşır..)
Arif (hayret bakışlardan sonra). Ah, o bir yıldız gibi akıp gitti. Bir hayal gibi, bir rüya gibi süzülüp gitti. Hayır, ben zaten yaşamam, onsuz yaşamam. (Simani izlemek ister.)

Rena (uzun saçları omuzlarına dağılmış olduğu halde gece gömleğinde gelir). Arif! Sana ne olmuş? Bu sözler kimin içindir?
Arif. Hiç sorma.
Rena. Gece yarısından geçmiş, neçin gelip uyumuyorsun?
Arif. Beni yalnız bırak!
Rena. Renaya karşı bu soğukluk nedir? Yine gözlerine kimler göründü? Söyle, gönlünü çalan hangi afettir? Söyle!
Arif. O  bir kız, sevimli bir idealdir. Ben ona hayran oldum, ondaki yüksekliğe vuruldum. (Hızlı adımlarla yürür.)
Rena (heyecanlı). Ne saygısızlık! .. Beni yalnız bıraktı, öksüz ve kimsesiz bıraktı. Hayır, o beni biraksa da, onu tek başına bırakmam. (İzler).
İblis (yandan çıkarak). Şaşırma, dur! Sen gece gömlegiylə onu izleyemezsin. Yolda soğuk alıp helak olursun.
Rena. Zarar yok, onlarin da mahv olmasi gerekir, benim de.
İblis. Bu heyecanlar yersizdir.
Rena. Hayır, bu saygısızlık, ihanet intikamsız kalmaz.
İblis. Evet, intikam en kutsal bir görevdir. Gel, ben bu yolda hiç bir yardımı senden esirgemem. (Renanı ridasının kanatları altına alır, karanlık çöker.)

PERDE


İKİNCİ PERDE

Madrid'de yüksek ve muhteşem bir yapı ... Sağda başka evler, solda güzlük ağaçları ... İkinci çağı, bulutlu hava ... Gök gurlar, şimşekler çakar ... İblis ihtiyar professor kiyafetinde - yağmurluğa bürünmüş olduğu halde - Rena ile beraber gelir.
Ara-sıra silahlı kadın, erkekler yoldan geçer.

Rena. Aman, ne dehşetli sefer !? Biz nereye geldik, bura hangi şehirdir?
İblis. Biz Madrid'de, İspanya şehrindeyiz. İşte bu kocaman, muhteşem yapı en büyük üniversite, en parlak kültür kurumudur.
Rena. Hayır, baksana, orada yataklar ve hemşireler var.
İblis. Görünür, savaşta yaralı düşenler çok olduğundan üniversiteyi hastaneye çevirmişlerdir.

Hava acilır. Bir yığın silahlı-silahsız ispanyol kızları ve delikanlıları şakrak ve oynak bir çalgı ile gelip geçerler. İki kızla iki delikanli da dans eder. Bu sırada uzun, beyaz gömlekde neşeli, güzel bir ispanyol kızı Ema hemşirelerle beraber hastahaneden çıkar, temaşa ederler. Sonra Ema yoldan geçen silahli, bir dəlikanlını yumuşak ve zarif ahenkle sesler.

Ema. Kastilyo! .. Kastilyo! .. (Kapı arkasında gizlenir.)
Kastilyo (dönüp bakar, hayretle). Kim o? Benimi çağırdılar !? Bu, güzel Emanın sesine benziyor. (Biraz düşündükten sonra.) Hayır, onun burada ne işi? (Uzaklaşmak ister.)
Ema (çıkar, yine sesler). Kastilyo! .. Kastilyo! ..
Kastilyo (döner, sevinç ile). Ema, Ema, senmısin?
Ema. Evet, hastalara bakıyorum. Sen nereye?
Kastilyo. Aşağıda köprü başında gece növbetçisiyim.
Ema. Senidemi askerliğe aldılar?
Kastilyo. Hayır, gönüllü yazıldım.
Ema. Yaşa, var ol! Bilsen ne kadar sevindim. Gel! .. Gel! .. Seni ... (kucaqlayıb öper.) İşte böyle! ..
Kastilyo. Kız! Şaşırdınmı? Dışarıdan bakıp görüyorlar.
Ema (ince kahkahayla). Görsünler, ne olur? (Bir daha öper.)
Rena (ona). Aman, ne saygısızlık ne utanmazlık !?
İblis. Bunlar size benzemez. Avrupalılar daha özgürdür.

Bu sırada tüfengli Halid, merakeşli Arap yoldan geçiyor. Onları
görür.

Halid. Kastilyo! Kastilyo! Gecikmiyelim.
Ema. (Diksinerek). of, esmer yilan! Bu nereden çıktı?
Kastilyo. Sakın, Halidden ürkme, o çok namuslu adamdır. Başka Araplar yurdumuzu talan etdikleri halde, o, faşistleri bıraktı, bizim tarafa geçti. Hem de bu dakka benimle beraber nöbette duracak.
Ema. İnanma, yabançılar hain olur.
Kastilyo. Hayır, onun gönlü bizimledir. (Dönerek.) Halit, gidelimmi?
Halid. Gidelim.


DEVAMI VAR....
önceki -Dram İblisin intikamı- Hüseyn Cavid ( 1-ci bölüm)

6 Mayıs 2016 Cuma

Dram İblisin intikamı- Hüseyn Cavid ( 1-ci bölüm)

zaman: Mayıs 06, 2016 0 yorum
İblisin intikamı

Dram - 5 perde
Yazılıdır: 1936 - 1937
İlk baskısı: 1985










İblis
Arif - barış aşığı.
Rena - onun arkadaşı.
Sima - barış perisi, zarif bir kız.
Tuncer - tunç giyimli kahraman (Spartak kıyafetli).
Ema - şefkat ablası, neşeli ve eğlenceli kız (İspanyol).
Kastilyo - Emanın nişanlısı (İspanyol).
Natella - genç, hassas kadın (İspanyol).
Halid - merakeşli Arap dəlikanlısı.
Genel Miaxa - halk takımı (İspanyol).
General Franko - faşist takımı (İspanyol).
.


Fransız, İngiliz, İtalyan, Japon, Alman temsilcileri ... Şeytanlar, çingeneler, gönüllü çalışanlar, şefkat bacıları, yaralılar, İspanya, İtalya, Almanya subayları ve askerleri ...
Türlü kıyafetli emekçiler, dans edenler, siyah giyimliler ve diğerleri ...


İLK PERDE

Yanda bir köşk ... karşıda gül, leylak fidanları, serv ağaçları ... Ortada  bir havuz ... Arif bir masa yanında eli alnında uykuya dalmış. Gece aydınlığı ... Coşkun müzik ... Neşeli ve oynak parçalar çalınır. Altın kiyafeli şeytanlar ağaçlar arasından ortaya fırlar. Arifin çevresinde gülerek, carparak, bağırırarak dans ederler. Biraz sonra çevrede korkunç gurultular duyulmaya başlar.

Birinci şeytan (şaşkın ve maymunca hoplayışla). Aman, bu ne gürültüdür? Sanki yanar dağ patlıyor. Anlaşilan İblis uyandı. Yine her yanı ateşler, alevler saracak. (Hava karaldi, gök gurlar, şimşekler çakar.)

İblis (ateşli kiyafetle karşıdaki tepecikden dışarı fırlar. Çılğın ve korkunç ahenk ile). Eyvah, alevler içinde tutuşub yandım. Yine arzın merkezinde yeni tufanlar, yeni yangınlar var. Aman durmayın! Kalbim, beynim demirci küresine dönmüş. Şarap getirin Şarap! .. Şarap! .. Öyle şarap ki, gönlüme yeni alevler saçsın, karşımda yeni yeni pencereler açsın. (Şeytanlar altun piyalelerde (sarap bardagı içki kadehi )  şarap getiriyorlar. İblis içip elindeki kaseleri yere atar. Çevredekiler havada tutarlar.) Bana Epikürleri, Hayyamları coşturan şarap gerekmez. Sadece Atillaları, Neronları tutuşduran keskin şerablardan isterim. Evet, öyle şarap isterim ki, onu içerken şair Dante'nin sönmez cehennemi gözlerimde canlansın. Ve o cehennemde yanıp kıvranan büyük başlar, büyüklük düşkünü ulu dahiler yeniden karşıma çıksın. Hem de cümlesi alevler içinde çırpınarak bana sığınsın. Öyle şarap isterim ki, insan kaniyla beslenmiş olsun. Her dalgasında yeni bir zafer, yeni bir galibiyet şulesi parlasın ve tüm cihanı kanlı tufanlara boyasin . (Bir kase de içer.) Aferin! Aferin! .. Bu şarap daha meyhoş, daha keskindir. (Piyaleni havaya fırlatarak.) Öyleyse, eski Yunan ve Roma tanrıçalar, Doğu perileri gelsin. Dans ederek gözleri, gönülleri okşasın. Belki dehşet püsküren beynimdeki hisler, dumanlar silinsin.
Birinci şeytan (eğilerek). Şanlı ve güçlü rehberimiz! Yüzyılımızda periler ve ilaheler yaşamiyor Gönlünüzü açmak için sadece güzel kadın oyuncular ve dansçılar var.

Bu sırada  çalgı sesleri duyuluyor.

İblis. Söylenib durma, bak gör o ne sesdir?
Birinci şeytan (ilerleyip yola bakarak). Neşeli ve güzel çingeneler! Bu tarafa geliyorlar.
İblis. Gelsinler, bir az dinleyelim. (Gelip geçmek isteyen renkli giyimli cingenelere.) Durun, geçmeyin, çalın, oynayın. Bizi eglendirin!
Bir çingene. Gözüm üste, başim üste! (Arkadaşlarına.) Haydi bakalım.

Hepsi bir yerde dogu havasi söyler, dans ederler.


İnsan ömrü dalga gibi geçer, gider.
Her gelen bir sevgi yolu seçer, gider.
Derdi bırak, zevkine bak, unutma ki,
Herkes ecel kâsesini içer, gider.

Biz sevdalı kuşlar gibi gülden-güle
Uçup kaçar, eğleniriz neşe ile.
Eyilmədik hiçbir kanun önünde,
Bağlanmadık hiçbir yurda, hiç bir ele.

İblis. Ne şakrak ve güzel kızlar! .. Ne çevik delikanlılar! .. Onların siyah gözlerinde benim ateşimden alınmış alev dalğacıgları parlıyor. O süzgün bakışlar, o edalı gülüşler gönlümün ince tellerini oynattı. Alkış doğanın neşeli yavrularına! .. Hadi, özgürsünüz.

Bir avuç altın atar, çingeneler yerden toplar. Sevinç ile çalıp okuyarak uzaklaşırlar. Varış müziği.

İblis. Kimdir bu gelen?
Birinci şeytan. Japonya sularına giden arkadaşlarımızdan biri!
İkinci şeytan (Japon siyasi kılığında gelir). Selam büyük reise, kocaman İblis'e! ..
İblis. Hoşgeldin, nerdeydin?
İkinci şeytan. Uzak Doğu'ya vardım, imparatorlar ve generaller ortamında dolaşdım, bütün gözlere ve beyinlere kin ve intikam alevleri saçdım.
İblis. Ne gördünse açık söyle!
İkinci şeytan. Japon diplomatları her gün yeni fitneler uydurup, komşu hükümetlere rahatlık vermiyor. Bir yandan Mancuriya ile Moğolstana sokuluyor, bir yandan Çini parça-parça bölmeye çalışıyorlar. Binlerce, yüz binlerce insan kanı akıyor, kimse sesini çıkmiyor. Halkın var-yoğu yanıp kül olur da, dumanı, dumanı çıkmiyor.
İblis. Ne demek !? Hiç dumansız yangın olur mu? Buna başka hükümetler ne diyor?
İkinci şeytan. Ne diyecek, hırsız hırsızın ayağını basarmı? Hepsi paylaşmakta, av bölüşmekde birlikteler. Sadece ayak altında ezilenler, ekmek yerine toprak yiyenler, elsiz-ayaksız kadınlar ve çocuklar ara yerde yok olup gidiyorlar.
İblis. Onun zararı yok, daha neler var?
İkinci şeytan. Benim tedbirlerim baş tutarsa, o yerleri daha korkunç yangınlar ve tufanlar saracak.
İblis. Aferin, sen her ödüle layıksın.

Varış müziği ...

O kimdir?
Birinci şeytan. İtalya ve hebeş beldesine giden arkadaşımız! ..
Üçüncü şeytan (İtalya kiyafetinde gelir, döner). Selam şanlı kumandana!
İblis. Anlat sende ne haberler var?
Üçüncü şeytan. Ben sosyalizm kabuğundan çıkmış faşizm beşiğine vardım, Roma generallarına katıldım, hayraniniz  Mussolini ile görüştüm. Kutsal Papa ile kral beyninde yuva yapdım, bir kibritle bütün başları alevlendırdım. Hepsi kan-kan diye cihangirlik hülyasiyla, azamet sevdasiyla savaşa giriştiler, ateşli makinalarle yerden gökten habeş ülkesini yakıp yıktılar. Zehirli gazlar ile her tarafı dehşetler içinde bıraktılar. Sadece insanlar değil, böcekler, kuşlar, nehirlerdeki timsahlar bile zehirlenmiş, havalarda ve sularda telef oldular.
İblis. Habeşler ne yaptılar? oylece bakdılarmı?
Üçüncü şeytan. Hayır, tüm kadın-erkek silaha sarıldılar, İtalya'nın sapkın ordusu ile kahramanca savaştılar. Fakat ... çok sürmedi ki ...
İblis. Neler oldu? Söyle!
Üçüncü şeytan. Son teknolojiye karşı tüm cesaretler kırıldı, tüm cepheler yarıldı. Arap mücahitleri al kanlar içinde can çekişirken, habeş hukmüdarı ülkeyi bırakıp kaçtı.
İblis. Çok güzel, sonra?
Üçüncü şeytan. Elimden gelen budur. Zahmetim az olsa da, dökülen kanlar fazladır.
İblis. Aferin! Her ikinizden memnun oldum. (İkinci ile üçüncünün omuzlarına el çeker, birinci ile etrafdakılara.) Acaba, sizler ne yaptınız? (sinirlenerek.) Ah, içi boş deyenekler! .. Arsız köpekler! .. Burada esneye esneye yatıp uykuyamı kaldınız? Yiyip içerek cünbüşemi daldınız?
Birinci şeytan. Ne yapmalı? Bizde günah yok, bugünkü diplomatlar hiç de eskilere benzemiyor. Geçmişte ufak bir kıvılcım, küçük bir suç bütün cihanı birbirine karişdirirdi, şimdi ise aksine. Hükümetler her söz ile yerinden oynamaz. Herkes boş tüfek taşıyan adamlar gibi hem kendisinden, hem başkasindan korkuyor. Diplomatlar pazar tellalları gibi söz yarişdirmakdan zevk alıyorlar. Her ülke kendi başını korumak istiyor, her devlet kendi geleceğinden şüphe ediyor.
İblis (kızıp bağırır). Yeter, başımı ağrıtma! Bir yığın beceriksiz hoppalarsınız. Böyle boş lakırtılardansa iş yapmali, her gün yeni fitneler düşünüp, yeni fırtınalar koparmalı! .. Yoksa cümleniz hain köpekler gibi işten kovulacaqsınız. Benim kudretim kansız yaramaz. Hadi, defolun, dağılın! Kimseye aman vermeyin! Yıkın, yakın! Yeryüzünde baştan başa yangın yerine çevirin!
Şeytanlar. İtaat (diye eğilip dağılmak isterler. Varış müziği.)
İblis. Bu kimdir?
Birinci şeytan (yola bakıyor). Yeni bir yolcu!
İblis. Bakalım bu ne diyor?
Dördüncü şeytan (İspanya faşistleri kılığında gelir, döner). Büyük ustaya müjdeler!
İblis. Söyle ne var, ne haber?
Dördüncü şeytan. İspanya gittikçe karışıyor. Her gönülde kin ve dehşet, her ağızda kan kokusu var. Ülke ve halk ikiye bölünmüş. Bir yanda cumhuriyyetçiler ile devrimciler, bir yanda faşizm generalleri ile isyancılar! .. (Öksürdükten sonra.) Fakat ...
İblis (kızgın). Lakin! .. Lakin! .. O ne demektir?
Dördüncü şeytan. Biz faşistlere yardım etmesek, yangın cabuk sönecek. Gittikçe artan halk ordusu üstün gelecektir.
İblis. Sus, beceriksiz yaramaz! Ona bir çare bulunmadımı?


5 Mayıs 2016 Perşembe

Dünya bir sahne değil

zaman: Mayıs 05, 2016 0 yorum
Dünya bir sahne değil. Biz kendimiz de ne tiyatro  izliyoruz ve ne de tiyatro  oynuyoruz.
Hayatta hiç de hoş olmayan tesadüfler var.Geri dönmemek için gide bilmeyi başarmak gerekir, ama çok da uzaklara gitmeyin. Mutluluğun uzaklarda olduğunu düşünebilirsiniz.Belki de bulursunuz.Eger bulursanız o zaman dönmeyeceksiniz.


Büyümek ve unutmak gerekir. Hayatınızda yeni yeni güzellikler olsa sizi inciten her şeyi unutacaksiniz.
Beklemeyi bilin.
Dünyada sadece  kendi yerini bulmaya çalışan bir kızım. İnsan  kendini kimseyle mukayese etmese olmuyor mu ?
Ayrılığı ne mendil , ne de sonbahar getiriyor anlayin. Ayrılık olmalıdırsa sebepler bahanedir.

Kurulan  gerçekleşmeyen hayalleriniz varsa  yenilerini kurmak anlamsızlaşıyor. Daha doğrusu insan yoruluyor. Hayal kurmak kendini kandırmaktan başka bir şeye yaramıyor sanki.
Rahatlığı kimsede bulmak mümkün değil, sessizlik insanın kendisinde gizlidir.
Yaşamaya değer olan nedir aslında? Başkası için öle bilmek cesaretinimi taşımak yoksa sadece öyle yaşamayı başarmak.
Aklım, sabrım çok zaman kifayetsiz kalıyor. İnsan hangisine daha çok muhtaçtır? sabıra, saygiya , samimiyyete, merhamete , vicdana ,sevgiyemi ...
Üzüntü kokulu yazılar yazıyorum sanki. İnsan sebepsiz ağlayabilir, ama sebepsiz  yere gülemez. Hayatımda gülmeyime sebeblerim var. Onların daimi olmasını istiyorum. Ömrümün sonuna kadar =)
Denizi cok severim  hele mas- maviyse birde. Bende bu aralar limanı'nı bulmaya çalışan gemi gibiyim. Ama dalgasiz deniz  gibi olmak istiyorum.
Aslına kalırsa ne kadar az da olsa sabırlı olmamı ve  ne de bu aralar hüküm süren sakinliyimi ... ancak  vicdanimin hep beni rahatsiz etmesini ve bir  de  kendi ismimin anlami gibi  kalbimde merhametin, sefkatin hic bir zaman  ölmememesini cok istiyorum...

Sizi  ozleyenlerin, sevenlerin çok olması ve yarinki günlerde mutlu olmaniz dileyi ile...
Sağlıcakla kalın.

2 Mayıs 2016 Pazartesi

Mirza Alekber Sabir. -NE İŞİM VAR ? Türkiye Türkçesine çeviri

zaman: Mayıs 02, 2016 0 yorum

Millet nece târâc olur olsun, ne işim var?! (Millet nasıl yağmalanırsa yağmalansın, ne işim var?!)
Düşmenlere möhtâc olur olsun, ne işim var?!(Düşmanlara muhtaç olursa olsun, ne işim var?!)
Qoy men tox olum, özgeler ile nedi kârım, (Bırak ben tok olayım, başkaları ile ne işim var.)
Dünya vü cahan ac olur olsun, ne işim var?!(Bütün dünya aç olursa olsun, ne işim var?)

Ses salma, yatanlar ayılar, qoy hele yatsın, (Ses yapma, uyuyanlar uyanır, bırak hele yatsınlar. )
Yatmışları razı deyilem kimse oyatsın, (Kimsenin uyumuşlari uyandırmasına razı değilim.)
Tek-tek ayılan varsa da Haqq dadıma çatsın, (Teker-teker uyanan varsa da Allah imdadıma yetişsin.)
Men salim olum, cümle cahan batsa da batsın, (Ben selamette olayım, bütün cihan batarsa batsın.)
Millet nece târâc olur olsun, ne işim var?! (Millet nasıl yağmalanırsa yağmalansın, ne işim var?!)
Düşmenlere möhtâc olur olsun ne işim var?! ( Düşmanlara muhtaç olursa olsun ne işim var?)

Salma yâdıma söhbet-i târix-i cahâni, (Cihan tarihinin sohbetini hatırama getirme.)
Eyyâm-i selefden deme söz bir de, füâni! (Bir de geçmiş günlerden söz etme.)
Hâl ise getir meyi eleyim dolmani, nâni, (Şimdi, ben dolmaya, ekmeğe meyilliyim (sadece maddi şeyler düşünürüm)
Müsteqbeli görmek ne gerek, ömrdü fâni; (Geleceği görmeye gerek yok, ömür fanidir.)
Millet nece târâc olur olsun, ne işim var?! (Millet nasıl yağmalanırsa yağmalansın, ne işim var?!)
Düşmenlere möhtâc olur olsun, ne işim var?! ( Düşmanlara muhtaç olursa olsun, ne işim var?!)


Övlâd-i veten qoy hele âvâre dolansın, (Vatan evladını bırak da avare dolaşsın.)
Cirkâb-i sefâletde eli, başı bulansın, (Sefaletin kirli suyunda eli, başı kirlensin.)
Dul övret ise sâile olsun, oda yansın, ( Dul kadınsa dilenci olsun, ateşde yansin)
Ancaq menim avâze-yi şe'nim ucalansın; (Ancak benim şöhretim artsın)
Millet nece târâc olur olsun, ne işim var?!(Millet nasıl yağmalanırsa yağmalansın, ne işim var?)

Her millet eder sehfe-yi dünyade tereqqî, (Her millet dünyanın bir safhasından ilerleme kaydeder)
Eyler here bir menzil-i me'vâde tereqqî, (Herbiri yurt yolunun bir menzilinde ilerleme kaydeder.)
Yorğan-döşeyimde düşe ger yâde tereqqî,  (Eğer uykuda aklıma ilerleme gelirse, )
Biz de ederik âlem-i röyâde tereqqî; (biz de rüya âleminde ilerleriz.)
 Millet nece târâc olur olsun, ne işim var?! (Millet nasıl yağmalanırsa yağmalansın, ne işim var?!)
Düşmenlere möhtâc olur olsun, ne işim var?!(Düş-manlara muhtaç olursa olsun, ne işim var?!)
 

DAN ULDUZU Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review