19 Aralık 2015 Cumartesi

Kitablardan kalemle çizdiklerim...

zaman: Aralık 19, 2015 0 yorum
Kitapları kalemle okumak  yarim okumakdır biraz da. Kalem olmazsa olmaz :) Hiç düzgün bir okuyucu olarak kabul edilmez, kitap okurken mutlaka  sevdiğim cümlelerin altını çiziyim. Böylece, kitapları kendime daha da yakinlaşdırıyorum. Aradan belli bir süre geçtikten sonra kitabı elime aldigimda  altını cizdiğım fikirler neredeyse "gözümun onune gelince" huzur buluyorum. Kitaba eziyet verdiyimin de farkındayım, ama kitaplarımda kendimden "izler" birakmiyınca da onlar bana samimi olmuyorlar.Neyse, kalemle cizdiklerimden bir kısmını paylaşmak istiyorum. Ama bir hususu da ifade edeyim: şimdide övünmek gibi  olmasın, çok kitap okudum, ama sadece parmakla sayılacak kadarı ennn sevdiğim olmus.Yani o kitapları koşulsuz, tereddütsüz herkese tavsiye görürdüm ve derdim ki, ölmeden önce okuyun, mutlaka.  Remarkın "Zafer tağı" eseri.Simdiyedek çok kişiye tavsiye gördüm, herkeste beğenmis .. Buna sevindim :) Keçelim kayıtlara:


"Zafer tağı" ndan:

Dünyada pişmanlık  kadar anlamsız şey yok, zaten hiçbir şeyi iade etmek olmaz. Yoksa hepimiz kutsal olurduk. Hayat bize olgunluk tercih etmedi. Kamillerin yeri müzedir.
En iyi huylar küstah adamlara verilmis, en dayanılmaz kişiler idealistlerdir.
Hiçbir şey tekrar edilmez, biz kendimiz- kendimizi tekrar ediyoruz.
Insan  kendini gerçekle de aldatabilir. Bu ise en  tehlikeli hayaldir.
Huzurlu yaşamak bugünün en büyük serüveni.
Yaşam gerçekleri çok adi ve bayağıdır. Onları canlandıran bizim fantazimizdır. Özgürlük ağalık iddiasında olanların gürültülü şiarıdır.
Sadece basit şeyler insanı asla umutsuz koymaz. Mutluluğu uzakta aramak gerekmiyor, o da basit şeylerden başlıyor.
Kişiden yüz döndermiş aşkı kendisine kıskanmak olur, daha onun yöneldiği kişiye yok.
Hayatın çok güzel kanunu var- hiçbir şey  beklemiyorsansa, hayal kırıklığıyla  kalmayacaksın.
Zaman geçmişe döndüğünde kendi anlamini kaybediyor. Kişiye teselli verir, hem tiksindirir, hem de yabancilasdirir.
Gerçeği yüksek sesle söyleyince ne de miskin olurmuş.
Susanno Tamaro- "Kalbinin götürdüğü yere git"

Sen de seksen yaşına geldiğinde göreceksin ki, insan bu yaşta kendini Eylül ayının sonunda ağaçta yalniz kalmış bir yaprak gibi hissediyor.
Aclıkdan ölmekdense, hiç neden  olmadan ölmek daha kolaydır, azaba isyan edebiliyorsun, hiçliğe yok.
Her erkeğin hayatında- diyordu, - «mükemmel tek bir kadın vardır, her kadının da hayatında bütünlüğüne ulaşabileceği tek bir kişi vardır." Ama buna ulaşmak çok az insana nasip olan alın yazısi. Geri kalan herkes ise kanaatsizlik, sürekli bir beklenti içinde yaşamak zorundadır
Dışarıda çöl, çinarın altında çınar, insanların arasında insanlarla ol.


Rabidranat Tagore


Güneşin hasretiyle gözyaşları döksen, hiç yıldızları da göremezsin.
Uçurumun sadece derinliğine uyup ona aşkını itibar etme.
Şelale böyle şarkı söylüyor: "özgürlüğe kavuşunca kendi şarkımı bestelerim".
Yıldızlar asla korkmuyorlar ki, onları ışıldayan böceklere benzete bilenler olabilir.
Serçe tavus kuşuna acirki, öyle ağır kuyruğu var.
Işık saçtığı için ateşe minnettar ol, ama sürekli sabirla gölgede kalabilir çırağı da unutma.
Unutmayın ki, hayat yolunda ortaya çıkan engeller insanın manevi metanetini denemek içindir.
Hiçbir şeyi kayb etmemişse, kaybın ağırlığını fark etmemişse, demek onun hiç bir şeyi yoktu.

ilk & son....

zaman: Aralık 19, 2015 0 yorum


Ve böylece ilkler anlamını kayb eder. Sonlar daha ilginç olmaya başlayarak yeni bir İLK yaratmaya başlar... (Ş&R)

18 Aralık 2015 Cuma

Samimi ve Yalansiz insanlar icin

zaman: Aralık 18, 2015 1 yorum
Samimiyet - bu söz zamanemizde bir çoklarına yabancı. Günümüzde birçok insanlarda samimiyet yoktur, hatta bir cogu  samimi insanlara `deli` gibi bakıyorlar. Samimi insanları yanlış anlayıp inciterek iki yüzlü insanlarla iletişim daha çok istenmektedir ve sonuçta iki yüzlü (çokyüzlü) insanlar samimi insanlardan daha çok sevilir. Fakat tüm bunlara rağmen samimi insanların çevresinde olmak herkesin arzusudur. Çünkü aslında her birimizin tam samimiyetle - dertlerimizi paylaşırken sahte umut verici tesellilere değil, sadece birilerinin doğru ve yalnışlarımızla yanımızda olduğunu hissetmeye, Bazen dinlenilmeye, Bazen dinlemeye, Bazen gülmeye, Bazen güldürmeye, Bazen sevmeye, Bazen sevilmeye ihtiyacımız var.

Sahte ilişkileri, sahte gülüşü, sahte bakışlar, sahte hareketler bunlardan vazgeçmek, onları reddetmek bu kadar mı zor? Kullandığın masken uzun zaman yuzunde  olsa da bir gün onu takmayı mutlaka unutucaksin. Bu yüzden de sevdiklerine sevgini, sevmediklerine hissettiklerini soylemelisin, onlarla  ortak arkadaşların yuzundende  samimi görünmeye çalışma.

Samimiyet - zayıflık değil, ancak güçlü insanlar kendi yüreğini açmaktan ve zayıflığını göstermekten korkmaz.

Samimiyet - tebessümdür.
Samimiyet - bir dost elidir. O zaman ki, o senin en kötü çıkılmaz halinde bile gülümsüyor ve diyebiliyor: "Korkma! Bir şey düşünürüz. "

Aslında her birimizin samimiyete her şeyden çok ihtiyacımız var. . .
Bazen yeni cevrede ilk tanısmada artık insan kendi samimiyetini gösterir. Karşımızdaki insanla tam samimi olarak (bunu desem yanlış anlar, onu demiyim ayıp olur vb. dusunmeden) iletişimde serbest konuşarak yanlis yorumlanacagimizi düşünmüyoruz. Bu samimiyetin sonucu hiç bir sey kazanmayız. (Samimi ol, ancak ihtiyatliligi unutma!) Samimiyyetimizden kullanılmasına neden yaratmamalıyız. Sonuçta yanlış izlenimler bağışlar ve kendinin farkında olmadan karşındakinin samimiyetine inanıp senden kullanmaya çalışan insanı amacına ulaştırmış olursun. (Samimi ol ancak kulanilinan  olunma!) Çünkü "Çok fazla içtenlik insanı aptal yerine koyar " - (Bernard Shaw).

Samimi insanlar sık ​​inanan olurlar. Onların çevredeki insanlara zamanından sık inanmaları bu insanları hatta uçuruma bile itmiş olur. Bu kalite ne kadar temizlik-saflık kalitesi gibi kaleme verilse de insanların aşırı sıcak olması, onlara bir zarar getirmiş olur. (Samimi ol, ancak saf olma!) Sadece değerli olan sahtekarlıktan uzaklaşarak doğrularla kendisine fiyat verebilmektir! (Samimi ol, ancak kendini unutma!)

Eğer bir insan iyisi, kötüsüyle, hatası, durustluyu ile olduğu gibiyse, kendisini gösteriş için değil, olduğu gibi kabul eletdirmek için çalışırsa, bir sözle, ikiyüzlülükten ne kadar çok uzaksa demek ki, bir o kadar da samimidir.ne kadar karsimdakine  samimi olursam oluyim bu en sevdigim dostum, akraba ve her kimse yalan gordugumde hiss etdigimde ,bende de yalan soyluyen insana samimilikden bir sey kalmaz. Hak etmedigini dusunup uzak durmaya calisirim. Biz ne kadar durustsek karsimizdakida bize durust olmali.  Hayatdaki en buyuk kuralim bu..Demin dedigim gibi - Samimi ol, ancak kendini unutma!

16 Aralık 2015 Çarşamba

Hayvanlara özenen Insanlık

zaman: Aralık 16, 2015 0 yorum
İnsan düşünen, üstün varlıkmış.Evet, düşünen varlıkdır.Çünki kedi, köpek havlar diye havlamaya çalışmadı.Amma insan, düşünerek bunu etdi.İlk önce, hayvanlara bakarak öldürmeyi ögrendi. Ac hayvanların kendilerinden zayıf olanı öldürüp, yediğini gördü.Ve düşündü. "Bende bunu yapabilirim! "dedi. Öldürdü ve yedi. Insana bu yetmedi.Çakalların sadece öfkeden birbirini öldürdüğünü gördü.Ac kalmamak için birbirlerini yok eden  Kaplanlar gördü.Dayanamadi.Aklında tutdu.Ve bir insanı öldürdü. Korkunun ne olduğunu öğrendi insanlık.Korkduğu zaman kacmayı.Mahv olmamak için elinden geleni yapmayi.Vahşi canavarlar onları yemesin diye ölü rolünü oynayan ceylanlar gibi, yanlışı ortaya çıkmasın diye yalan konuşmayı ögrendi.Bir kuşun diğer kuşu toprağa gömdüğünü gördü.Ve öldürdüğü insanı toprağa gömdü.Hep hayvanlardan kötü şeyler ögrenmedi insanlık.Sevmeyi, korumayı, aile olmayı öğrendi insanlık.Şen ötüşen kuşların cıvıltısında, aslanın narasinda, balığın sessizliğinde insan olmayı öğrendi insanlık.Uçan kuşlara çekememezlik yaptı insanlık.Gökde süzülen kartal gibi uçmak istedi. Düşündü ve etdi. Kuş gibi uçan insanlık, balık gibi suda yaşamak, yüzmek istedi.Yüzgücülük hareketleri bile balıklarla aynidir.Torpağın içine giren karıncalara bile gözünü dikdi.Torpağın derinliklerine dalarak, yenilikler aramaya başladı.İnanılmaz, öyle değil mi? Yaşam tarzımız hiç de hayvanlardan farklı deyil.Konusmak? Hayvanların bir birine seslendiğini, bu seslənmeden sonra hareket ettiğini gördü insanlık.Konşudan geri kalmamak için konuşmayı öğrendi insanlık.Kuşların neşeli nağmelerinden melodiler yaratdı.Ve gülmek için hayvanları taklit etmeye başladı. Bu kadar şeyi öğreten hayvanları alay etmege başladı insanlık.Acaba hayvanlar bizden ne öğrendi? Biz insanlıktan ne öğrendi? Biz düşünen varlığız. Hayvanların düşünmediğini kim bilir? Belki de insanların ne zamana kadar hayvan gibi davranacağını, insan olmayı ne zaman ögrenecegini  düşünüyor.

Maskeli yüzler

zaman: Aralık 16, 2015 0 yorum
Bazi  insanlar kendilerini gizlerler. Kimine iyi görunnmek için. Bir insan birini elde etmek için ne kadar istersen yalan konuşabilir, kendisini kaybetmek için ise tüm gerçekleri söyleyebilir.
Birilerini ele almak için sonsuz sayıda yalan söyleyenlerin dilindende nasıl güzel seslenir. "Ne olur yalan olmasın, aldatmak olmasın, ihanet olmasın". Nasılda güzel sesler bunlarin hepsi. Evet sadece sesleniyor. Ama cogunlugu aynı çöp. Yalancının en buyugu . Kendini düşünen ihanetkarlar. Konuştuğunuz sayısız yalanlar gözlerine görünmüyor kimsede yanlış aradikda. Yeter artık bu kadar kendini beğenmişlik. Bir ara zaman ayırıp aynada kendinize bir bakın. Düşünün. Kimlerise yok. En azından bir kerede kendinizi düşünün. Kendiniz hakkında düşünün. Ne olduğunuzu düşünün. Neden böyle olduğunuzu düşünün. Neyin  sizi böyle yaptığını düşünün.

Size maskelerenizi çıkarmayı teklif ederdim. Düşünürsunuz , olmuyor alinmiyormu artık?
Kendinizi öyle batakligin içine sokdunuzki, geri dönüşü bulamıyorsunuz. Bataklığın içinde yok olup gidiyorsunuz. Artık çok zor hatta imkansız gelir bazilarina  sıfırdan başlamak.
Ama bi çaba göstere biliriz diyimi?

27 Kasım 2015 Cuma

Mektup okumayı sevenler icin...

zaman: Kasım 27, 2015 0 yorum
Mektup yazmayı ve almayı ne zaman sevdim, hiç kendim de bilmiyorum. Ama bir şeyi net biliyorum: eserlerdeki mektupları okumayi cok seviyorum.
Aşağıdaki liste, bu zamana kadar mütalaa ettiğim kitaplardan beni etkileyen ve hafızamda takılıp kalan mektupları topladim.


Halit Hüseyni "Şafak saçan bin güneş"
Celilin kızı Meryem'e mektubu
"Bir tek sen döv. Bu kez yüzüne tum kapıları  açicam. Sadece kapıları açicam, seni bağrıma basıp zayıf kalbime sıkarak. Bunun ne zaman  olabileceğine beslediğim, umut gibi zayıf olan yüreğime ".

Kurban Said "Ali ve Nino"
Ninonun Aliye yazdığı ve İlyas beyin mektubu
Savaş başlayana kadar Bakü'ye dönmeli olduk. Haber vermeye vaktim olmadı.
Bana kirilma. Sinirlenme. Ağlıyorum ve seni seviyorum. Yaz sezonu fark edilmeden sona ulaştı. Acil peşimden gel. Seni bekliyorum ve özlemini çekiyorum. Yol boyunca sadece seni düşüneceğim. Babam savaşın çok yakın zamanda bitecegine ve bizim tarafın zafer kazanacagina inanmaktadır. Benim ise bu karmaşa içinde halim çok kötüdür. Senden rica ediyorum Şuşa pazarına gidip bana oradan bir halı alasın. Onu almaya vaktim olmadı. halının üzerinde rengarenk küçük at başının deseni olsun. Öpüyorum seni. Bakü'de hava çok sıcak olmalıdır ".
senin Ninon
"Ali Han Şirvanşir altıya on beş dakika  kala Gence köprüsünde çalıştı, makineli tüfek arkasında tuttuğu konumunda öldü. Onun cesedi köprüden kurumuş çayın yatağına düşmüştü.Bedenini sekiz kurşunla delikdeşik etmiştiler. Cebinden hatıra defteri çıktı. Allah izin verirse, bu defteri karısına ulaştıracağım. Biz sabah erken, Rus birlikleri son saldırıya geçmeden az önce onu caminin yakinlarinda gömduk  Cumhuriyetimizin ömrü Ali Han Şirvanşirin ömrü gibi sona erdi ".

Ceyn Ostin "Düşüncenin delilleri"
Kaptan Venfortun mektubu

Daha sakin sizi dinleyebilirmiyim bilmiyorum. Nasıl olursa olsun sizinle mutlaka konuşmalıyım. Siz benim
kalbimi kiriyorsunuz. Yarı ölüm, yarı umut içindeyim. Bana deme ki, gecikdim ve bu aziz, değerli duygular sonsuza kadar yok oldu. Ben kendimi sekiz buçuk yıl önce kalbimi kirdiginiz zaman Size karşı olan sevgimden daha büyük kalple elinize veriyorum.
Bu ne cüretki dediniz ki, erkek kadından çabuk unutuyor ve onun sevgisi daha çabuk ölür. Ben sizden başka kimseyi sevmedim. Belki de haksız oldum, belki de zayıf ve küskün oldum, ama hiçbir zaman sevgime dönük olmadım. Sadece size göre Bata geldim. Tüm fikirlerim ve geleceğim sadece sizinle ilgilidir. Görmezmisiniz? Belki beni anliyamiyoesunuz? Eğer sizin hislerinizi okuyabilir bilseydim, hiç bu on günü beklemezdim. Artık yazamıyorum. Her an sizin dediklerinizi duydukça heyecanlanıyorum. Sesinizi alcaltiyorsunuz, ancak onu başka seslerden ayırt ede biliyorum. En iyi, en güzel mahluk! Siz gerçekten bize inanıyorsunuz.
İnanın ki, bu hisler en coşkun, en kesin ...
Ben gitmeliyim, kendi bahtimdan habersiz. Ama döneceğim, ya buraya, ya da tez bir zamanda  akşamki ziyafete. Bir söz, bir bakış.. benim bu akşam sizin babanız evine gelmem veya ebediyen terk etmem için yeterli olacak

Stefani Mayer " Tutulma"
Ceykobun Bellaya mektubu
"Evet, ben de seni cok özlüyorum. Hem de çok. Ama bu hiçbir şeyi değiştirmez. Bağışla".
Ceykob

Anna kaval da "35 kg umut" Qrequarın okul müdürüne mektubu
"Grand okulunun sayın müdürü !
Okulunuzda  eğitim almayı çok isterdim, ancak biliyorum ki, bu imkansızdır. Çünkü
başarı derecem çok kötüdür.
Okulunuzun reklamında   çilingir ve marangoz imalahatenizde, bilgisayar odanizin,
olduğunu gördüm.
Düşünüyorum ki, hayatta en önemli şey kac aldigin değildir. En önemlisi ne istemeyin.Sizin okulda okumak istiyorum, düşünüyorum ki, benim için en iyisi Granşandadır. Öyle de kilolu değilim, toplam otuz beş kilo ümidim var.
Esen kalın, Qrequar Dübosk
Not: № 1: Hayatımda ilk defa okulda okumak için rica ediyorum , hiç kendim de
anlamıyorum bana ne oluyor, galiba, hasta oldum.
Not:. № 2: Size yedi yaşım oldugunda yaptığım muz temizleyen makinesinin çizimlerini gönderiyorum "

Franz Kafka / Milena'ya Mektuplar
Kafka kaleminden çıkan en çok beğendiğim mektup ise şudur:
Ben bir orman hayvanıyım, eskiden ormanda değildim, pis bir mağarada yatıyordum (pis olması benim varlığımdan kaynaklanıyor tabii ki) o zaman seni dışarıda, açık havada gördüm, o zamana kadar gördüğüm en harika şeydin, her şeyi unuttum, kendimi de unuttum tamamen, ayağa kalktım, yaklaştım, bu yeni ama yine de tanıdık özgürlüğün verdiği korkuyla daha da yaklaştım, senin dibine kadar geldim, çok iyiydin, önünde diz çöktüm, sanki bunu yapmaya hakkım varmış gibi yüzümü eline sürdüm, o kadar mutlu, o kadar gururlu, o kadar özgür, o kadar güçlü o kadar evimdeydim ki, ve yine aynı duygu: o kadar evimde, gerçekte ormana ait olan, burada sadece senin teveccühünle yaşayan bir hayvandım. Kaderimi, bilmeden (çünkü her şeyi, ama her şeyi unutmuştum) senin gözlerinden okudum. Bu böyle sürmezdi. Şefkatli elinle beni okşasan da ormandan geldiğimi, gerçek yuvamın orası olduğunu gösteren tuhaflıkları fark edecektin. Sonra korku üzerine zorunlu, yinelemesi zorunlu konuşmalar yaptık. Bunlar beni (seni de, ama seni haksız yere) harap etti, senin için nasıl pis bir bela, ne kadar rahatsız edici bir engel olduğumu her geçen gün daha da net görüyordum. Kim olduğumu hatırladım, artık gözlerinde yanılsama yoktu, rüya korkusunu (ait olmadığın bir yerde evindeymiş gibi hissetme korkusunu) bu korkuyu gerçekte yaşadım, karanlığa dönmeliydim, gün ışığına tahammül edemiyordum, ümitsizdim, gerçekten yolunu şaşırmış bir hayvan gibi koşmaya başladım, koşabildiğim kadar koştum ve aklımda hep şu düşünce vardı: “Keşke onu da götürebilsem!” ve şu karşı düşünce: “Onun olduğu yerde karanlık var mı ki?”
Nasıl yaşadığımı soruyorsun; İşte böyle yaşıyorum…"

John Maxwell Kutzee "Rüsvayçılık" Eserin baş kahramanı Profesör David Lurinin kızı Lüsiye
Harf ve Lüsinin cevap namesi
"Aziz, Lüsi. Seni dünyalar kadar sevdiğime göre, bunları söylemeye mecburum. Sen büyük bir hatanın
eşiğindesin. Tarihin karşısında boyun eğmek istiyorsun, fakat tuttuğun yol doğru değil. Bu yol seni
liyaketden mahrum edecek, kendine saygı gosteremiyceksin. Yalvarıyorum, bana kulak ver.
Baban. "
"Aziz David,

Sen yine bana dinlememişsin. Ben senin tanıdığın insan değilim. Ben ölüyüm, neyin beni hayata geri vermeye kadir olduğunu henüz bilmiyorum. Bir tek onu biliyorum ki, burdan gidemem. Sen bunu
anlamiyorsun. Bilmiyorum, sana nasıl anlatayım. Sen bana pençelerini sıkı sıkı gözlerine sıkan üç maymunu hatirlatiyorsun. Evet, belki de yanlış yoldayım. Ama ben şimdi fermanı bırakıp mağlup bir şekilde burdan gidersem, hayatım boyunca bu yenilginin tadıcam.Ben her zaman çocuk kalamam Sen de  baba hep baba olamazsın. Biliyorum ki, benim iyilgimi
istiyorsun. Ama bu konuda senin koruman bana yardım etmez, bu kez yok.
Senin Lusin ".


Ve son olarak  "belirtiler kralı" Koelyonun sözlerini vurgulamak istiyorum:
Kağıt ve kalem harikalar yaratır - ağrıyı azaltır, arzuyu sağlamlaştirir, kayıp güveni geri getirir.

26 Kasım 2015 Perşembe

Eskilerin hic bir zaman unutulmayan en güzel şarkisi .

zaman: Kasım 26, 2015 0 yorum
En sevdigim ve de en duygulandigim sarkilardan biri idi,.sözler insanın kalbinde sızı bırakıyor. Esasende Annesinin uzakligini yasayanlar icin ...Kesinlikle hayat daha renkli insanlar sicakti. Duygularımızın süsü hayallerimizin içindeydi. Hatıralarım canlanıyor o günün güzelliğinin içine çekiyor beni Sadeliği ve saygısıyla.Bu sarki  su gibi akan kötülerin deşifre edildiği ,iyilerinde el üstünde tutluan günümüze, 90 derece ters yaşam dönemiyle,fark kılan ,insanların mutluluk içinde yüzen yılların dans parçasıydı ne yazıkki giden yıllarda günleri, geri, gelmiyor.o dönemin farklı yaşamııda...Bu sarki eskilerin   sarkisiymis ve sevdigim sarkilardan biri oldugu icin  kendimce cevrisini yapmaya calisdim :) ayni zamanda baska dillerde de seslenmis. bunlardan en sevdiklerimi sizlere takdim edecegim :)

Ben senin unutulmuş oğlunum
21 yaşında cekip giden
Cok üzücü şimdi kendimi evde bulmam
ve senin artık burada olamaman
Keşke elini tutabilseydim ve üzgünüm diye bilseydim
Evet cok üzgünüm
Eminim gercekten anlıyorsun
Ah anneciğim nerdesin şimdi?
Anneciğim sana ihtiyacım var

Anne,
Anne, anne ...Ah, anne üzgünüm
Anne,
Anne, anne ...


Ah, anne üzgünüm
Bir zamanlar yaşadığımız tepenin üstündeki ev
Şimdi ölu gibi ama hala ayakta duruyor
ve cokukluk anılarım zihnime doluyor
Ah, anne ...
Anne,
Anne ...
Ben, farklı dünyaların yeterince gördüm
Yorgun günler yalnız geceler gördüm
Ama şimdi sen yanımda olmayınca yapa yalnızım
Nasıl yaşarım böyle?
Ah, anne ...
Gökyüzü, karanlık
Rüzgar sert,
Ev artik eskisi ev degil
Ve şimdi ben kaybettigimi fаrk etdim,
                    Gidiyorum ..
Geleceğim o kadar belirsiz görünüyor.
Kimsenin umrunda degilim
Kimse, beni sevmiyor
Kimsenin benim için zamanı yok
Sessiz duvarlar bana bakiyor.
Anne,  anne Ah, anne üzgünüm
Anne, anne
Ah, anne üzgünüm

19 Kasım 2015 Perşembe

Koyu kırmızının ve siyahin Gülde yansimasi

zaman: Kasım 19, 2015 0 yorum
  Koyu kırmızının ve siyahin Gülde 🌹 yansimasi 
Bugünkü çektigim en guzel gül resimleri☺☺🌹🌹🌹🌹🌹
'Gülü tarife ne hacet ne çiçektir biliriz' 'ONUN yerinde söylenebilir Gül ona iklimde yetiştirilebilir, ancak ONUN Sahip bahçesi yine Türk klasik şiiridir. Orada güllerin bin bir çeşidinden, elvan elvan kokusundan, katmer katmer renginden bahisler açmak, manalar cikarnak mümkündür.Bugün gül denilince YALNIZCA kırmızısı, pembesiyle İçin; yedivereni, katmerlisiyle o kırmızı çiçeği anlarız.Gül, Özel adıyla klasik şiirimizin en seçkin çiçeği, adından en Ziyade söz edilen güzelliğidir. Bazen gül aska; bazen de aşkda güle benzetilir.
Gül Yetiştirmek zahmetli Bir meşgaledir göster Aslında. ONUN geleneği, nazla beslenmesi, itina ile tımarlanmasıdır. Bahçıvan elinde, isterse da başka bir yerde, gül naziklik ile güzelleşir İster Bir, asalet ile ziynetlenir. Suyunu rahmet yağmurlarından da alsa, gıdasını rüzgârdan da alsa, çapalanan topraktan da, gül Bir şahtır, şahı ezhardır (Çiçeklerin şahı), dolayısıyla şahanedir.


 Gülün suya ihtiyacı vardır; hem de her çiçekten fazla. Sık sık sulanması, köklerinin su içinde bulunması gerekir onun. O halde aşıkın göz yaşları ne güne duruyor; ömür boyu gülünü sulamayacaksa eğer. İşte bu nedenle su kenarlarında olmayı sever gül. Hele yaprakları üzerine de çiğ taneleri, şebnemler düşerse bir kez, varın seyredin güzelliği. Dikeni, dalı, yaprağı bile güzeldir artık. Tazelik, taravet, incelik, narinlik, nazlılık, hepsi bir aradadır. Bunlar aynı zamanda sevgilinin boyu, yüzü, yanağı ve tabiatıyla tefsir edilmeye başlar şairlerin dilinde. 



 Gül, aşkın her çeşidinde sevgiliyi temsil eder; bülbül ise onun aşkıyla yanıp tutuşan âşıktır. Efsaneye göre, gülün rengi eskiden kırmızı değilmiş; bülbüle o zaman da hiç yüz vermiyormuş. Gülün bu kayıtsızlığına dayanamayan bülbül, günün birinde gidip onun gövdesine konuvermiş. Dikenler bülbülün göğsüne batınca akan kan gülün dibine dökülüp köklerinden damarlarına doğru yayılmış. Gül, işte o günden sonra kan kırmızı açmaya başlamış.
 Bülbül’ün güle aşkı birçok divan şairi tarafından mesnevi tarzında alegorik hikâyelerle anlatılmıştır. Gül redifli kaside ve gazellerde ise eski şairlerin gül ve bülbül etrafındaki tasavvurlarının hemen tamamını bulmak mümkündür. Klasik edebiyatımızda, rengi, şekli, kokusu, dikenleri ve kısa ömürlü oluşu dolayısıyla bir yığın teşbihe konu olan kırmızı gül, mesela sık sık ateşe yahut ateş güle benzetilir. Nemrut’un İbrahim Peygamberi mancınıkla içine attığı ateşin de Tanrı’nın emriyle gül bahçesine dönüştüğünü unutmamak gerekir. 

 Şüphesiz bütün zamanların en muhteşem aşıkına da sahiptir gül. Bülbülün aşkı dillere destansa eğer, bu yüzdendir. Yoksa şairler, kendi güllerinin bülbülü olmak için neden çırpınıp dursunlar; neden diken gibi olan rakipleriyle kavga etsinler, aşklarını anlatmakta bülbül ile yarışsınlar ki?!.. 

Kaynak: Gül Şiirleri Antolojisi

Stepladder , Spagetti ve Kurnaz Karga :)

zaman: Kasım 19, 2015 0 yorum
Bu sefer blogda tamamen baska bir  konu hakkinda yazmaya karar verdim :)


Hepimiz küçükken çizgi film izlemişizdir 
peki en sevdiğiniz çizgi film karakteri neydi?
Benim Çocukken en çok izlediğim ve en  sevdiğim cok eski  cizgi fimlerinden  biride Çekoslovakya yapimi bir  çizgi filmi.
Ne kadar yaşımız ilerlesede yinede çizgi film izlemek ayrı bir zevk olarak kalıyor. Belkide içimizde bir türlü büyemek istemeyen yada büyüyemeyen bir çocuk yetiştiriyoruz. Çocukluğumuzu biz büyüdüğümüzde özlüyoruz, oysaki büyümek için nasılda can atardık. 
 iki ayrılmaz arkadaş hakkında komik ve guzel eski Çekoslovakya cizgi filmi. Yorulmaz ve  sürekli komik ve eğlenceli oyunlar oynayan ikili .komplo kuran  onların huzurunu bozmaya calisan kurnaz komsu karga.
Stepladder ve spagetti - iki köpek maceralarını anlatan bir çizgi film. Onlarin tüm hayatı güzel peyzajlı köpek kulübesinde yaşаyayarak gecer . Zararlı karga onların sessiz ve huzurlu hayatlarina müdahale eder. Çizgi filminin  Her yeni bolumu  kurnaz karganin fesatligiyla başlar. karga iki arkadasin sahip oldukları her seyi tümunu mahrum etmeye karar verir.
Cesur küçük köpek stepladder ve spagetti . İlk sezon boyunca  kahramanlar  aktif bir  sekilde ev inşa eder . karga ise   aksine o anda kötü planlar yapar .Iyi mizah iceren , çok sayıda komik olaylardan olusan ve beklenmedik fesatliga katlanilmış  neşe dolu  kucuk cocuklarinda  izlemesi gereken guzel bir eglenceli cizgi film.
Iyi seyirler! izleyin ve çocukca kalın... 

6 Kasım 2015 Cuma

Ağaç ve Dua ..

zaman: Kasım 06, 2015 0 yorum
Adamın biri boş sahralarda aç susuz, yorgun seyahatine devam ederken meyvesi ve gölgesi bol olan, yanından çeşme akan bir ağaca rast gelir. Meyvesinden yer ve çeşmesinden içer, gölgesinde isirahet eder.
Vedalasirken ağaça:
"Ağaç, ben sana ne dua edeyim?
"Meyvelerin tatlı olsun diyeyim mi? Meyvelerin, zaten, cok tatliydi.
"Gölgen  geniş olsun diyeyim mi? Gölgen, zaten,  geniş . Aşağı taraftan çeşme aksın deyim
Çeşme, yoksa da, var."
"Sana yapacağım tek bir dua olabilir. Allah senden türeyenleri de senin gibi etsin".



A man was travelling through the desert, hungry, thirsty, and tired, when he came upon a tree bearing luscious fruit and affording plenty of shade, underneath which ran a spring of water. He ate of the fruit, drank of the water, and rested beneath the shade.
When he was about to leave he turned to the tree and said:
‘Tree, oh, tree, with what should I bless you?
“Should I bless you that your fruit be sweet? Your fruit is already sweet.
“Should I bless you that your shade be plentiful? Your shade is plentiful. That a spring of water should run beneath you? A spring of water runs beneath you.”
“There is one thing with which I can bless you: May it be G-d’s will that all the trees planted from your seed should be like you…”

27 Ekim 2015 Salı

Geçen günlerimi geri versinler, gelen günlerimi kurban verirdim"

zaman: Ekim 27, 2015 0 yorum
İlk kez nasıl, ne zaman güldüğümü sadece bir tek ben degil, kimse hatırliyamıyor .. Ama ilk ağladığım günün net tarihini bile biliyorum, sadece ben değil,  herkes öyle . Hayatın "kanunu" diyelim. Oysa, bu kanunu ihlal eden ve doğarken ağlamayan bebekler de var.Düşünüyorumda, onların hayatı acaba farklı  mi oluyor? neyse, bu mevzu  başka mevzu .. Ne içinse insalar kendileri büyüdükçe ağlamayı unutur, yabancilasiyor bu duguya ..ve \ "ağlayamiyorum \" ifadesi. Muhtemelen çok kişiye yabancı değildir. Ya da tam tersi .. Hayatın herkese verdiği pay diyelim buna .. Bazense gülüşler çalınıyor ... Bir  tebessüme  bile hasret .. Yapmacik olmayan, ılık tebessüme .. hayat çalıyor yüzünden gülüşünü, ya da gözlerinden. İşte en kötüsü de gözlerden çalınan kahkaha değil mi !? Yüzde yalancı gülüşe ne var ki .. Geleceğe  kacmiyorum hiç .. Artık orda ne olacak, nasil olacak bana ilginç gelmiyor .. En kötü durum korkuyorum. . . belki de geçmislerde onun icin  "geçen günlerimi geri versinler, gelen günlerimi kurban verirdim" denildi .. Geçmişten ödünç aldığım gülüşü teşhir etmektense, geçmiş günlerimi tekrar yaşamak ne güzel olurdu .. İnsan gerçekten, gerçekten, ve bir daha gerçekten elindekilerin - ne olur olsun, yıllar , yaşam, insan - sadece onları kaybettikten, ya da bir gün kaybedeceğini bildikten sonra  bir kiymet verir .. ne kadarki geçmişinizi borç için aramazsaniz  bu gününüze gelecek için zemin oluşturun, inanın ki, size dahada  gerekli olacak. . .

Not. simdi demek istediklerimin az miktarıni bile gerceklesdiremedigimi biliyorum .. bazen cümleler, kelimeler bile , insanın hissettikleri karşısında aciz kalıyor.

20 Ekim 2015 Salı

Kayb edilen Umutlar....

zaman: Ekim 20, 2015 0 yorum

Soguk sonbahar günlerinin birinde umudumu kayb etdim .. GenellikleYerini biliyordum , bana öyle geliyordu ki, nereye gideceğini de biliyorum, o yüzden de izine pesine düşmedim .. Ama feleyin hesaplamaları ile ortaya çıkardığı sayi benim sayıma denk gelmedi. Bu nedenle "Ben saydığımı saydım, bir de feleyin saydığına baktım" .. Yitirdim umudumun izini, bilemedim hangi günün karanlık gecesinde, kimsesiz sokakda kaybolup gitdi .. Bir zamanlar takvimdeki günleri kovalayan ben, şimdi her gece umutlarimin gittiği yollarla  , " vedalaşiyorum ". . Umut kaybolmaz diyorlar, kaybolsada arayan herkes bulur onu .. Ve başkasının umutlarını borç alır en zor anda. Dusunmeyin ki  ben sadece ,kaybetdim, kendim de kaybolmuşum nasil olsa  .. Onu aramaktan iki elimi  de  üzerinden  cekmedim, ve bir elimde lamba sorguluyorum  geriye dogru  giderek   .. Kesilmeyen umut değil mi? .. En ince ve sonuncu bağla olsa da  bağlanir insanın ruhundan Allah'a doğru. . .

12 Ekim 2015 Pazartesi

Bahtiyar Vahapzade -Masal hayat (Türkçe çeviri)

zaman: Ekim 12, 2015 2 yorum

Məni incidirlər bəzən qəsd ilə, ( Beni incitiyorlar bazen kasıt ile,)      
Ertəsi hər şeyi unuduram mən. (Ertesi her şeyi unutuyorum ben.)
Girəvə düşəndə zalimə belə  (Firsat  düşende zalime bile )
Zülm edib, kam almaq gəlmir əlimdən.( Zulmedip, kam almak gelmiyor elimden.)

Ana, quduzlaşır həyat, ilbəil, (Ana, kuduzlaşıyor hayat,  her yıl,)
Dalayır puç olan ümidlərimi. (Kemirir  geçici olan umutlarımı.)
Niyə isti deyil, mehriban deyil  (Neden sıcak değil, sevecen değil)
Bu amansız həyat qucağın kimi?.. (Bu acımasız hayat kucağın gibi? ..)
Hardasan, ay ana, bir gəl, mən yenə  (Nerdesin, ey ana, bir gel, ben yine)

Bəlalı başımı qoyum dizinə. (Belalı başımı koyayım dizine.)
Mənə nağıl danış, dayansın anlar, (Bana bir masal anlat, dursun anlar,)
Görüm, nağıldakı o qəhrəmanlar (Göreyim, masaldakı o kahramanlar)
Cütbaşlı divləri nə təhər yıxır, (Ciftbaşlı divleri nasıl yıkıyor,)
Nə təhər gizlənib, tilsimdən çıxır. (Nasıl gizlenip, tilsimden çıkıyor.)

Bir danış, hardadır, görüm səadət? (Bir konuş, nerededir, göreyim mutluluk?)
Bizim yurdumuza o niyə gəlməz?( Bizim meskenimize o neden gelmez?)
Danış, danış görüm, Məlik Məhəmməd (Konuş, konuş bakalım, Melik Muhammed)
Zülmətdən işığa necə çıxdı bəs?( Karanlıklardan ışığa nasıl çıktı peki?)

Danışma, ay anam, danışma, kiri, (Konuşma, ay anam, konuşma,)
Beynimə batmayır bu əfsanələr. (Beynim almiyor bu efsaneleri.)
Divlər görmüşəm ki, nağıl divləri, (Devler gördüm ki, masal devleri,)
Onların yanında toyuğa bənzər. (Onların yanında tavuğa benzer.)
Nadanlar görmüşəm, öz yolundakı (Nadanlar gördüm, kendi yolundaki)
Dikə eniş deyir, düzə dik deyir. (Yukseklige düşüş diyor, düze yuksek diyor.)
Tülkülər görmüşəm, öz qolundakı (Tilkiler gördük, kendi kolundaki)
Dəmir zəncirlərə bilərzik deyir. (Demir zincirlere bilezik diyor.)

Atasını söyən, yada baş əyən (Babasına küfreden, baskasina baş eğen )
Rəhbərlər görmuşəm, qəddar, amansız (Başcilar gördum, gaddar, acımasız.)
Tikana gül deyən, gülə kol deyən (Dikene gül diyen, güle cali diyen)
Qarılar görmüşəm dinsiz, imansız. (Karilar gördüm dinsiz, imansız.)

Quldurlar görmüşəm, özgə yer deyil, (Haydutlar   gördük, yabancı yer değil,)
Yurdunu talayıb, asudə yatmış. (Yurdunu yagmalamis , asude yatmış.)
Tacirlər görmüşəm, simuzər deyil, (Tüccarlar gördüm, simuzer değil,)
“Malades” sözünə Vətəni satmış. ("Aferim ” sözüne vatanı satmış.)


Dünyanı biləndən, duyandan bəri (Dünyayı bilenden, duyandan beri)
Mənim gözlərimdən düşüb həyat da. (Benim gözlerimden düşmüş hayat da.)
Nağılda gördüyüm qorxunc şeyləri, (Masalda gördüğüm korkunç şeyleri,)
Həyatda görmüşəm, anam, həyatda.(Hayatta gördüm, anam, hayatta.)



9 Ekim 2015 Cuma

GÖZ YAŞLARIM...

zaman: Ekim 09, 2015 0 yorum

Dokulür yanağımdan göz yaşları .. ılık .. tuzlu .. kederli.. ve tek çığır açıyor yüzümde .. Kendime benzetiyorum - o yanakta yalniz ben  .. arsızca akıyor yüzümden .. Satar beni o gözyaşları. Gizleyeceğim, gizliyorum  ... hiç bilmiyorum daha doğrusu. Söz dinlemiyor benim gibi, dur dedikçe kaçar, teselliye nefret eder .. Bana benzetiyor çogu zaman kendini .. Ben konuştukça o yanagimdan akar  yavaş-yavaş, beni dinlediğini gösterir .. kederime ortak çıkar .. Çogu zaman ben onu saklamaya çalışsam da, bazen kendisi kendisinden kaçar , gizlenir .. Düyümlenir boğazımda .. yakar .. incitir.. Ama bir türlü görünmüyor .. Yine bana benziyor .. Ben insanlardan kaçarım, oysa o  benden .. ve böylece akar yanağımdan avuçlarıma damla-damla gözyaşları, ılık .. tuzlu .. kederli ..



6 Ekim 2015 Salı

Duyguları ve hiss etdiklerini kağıt üzerine dökmek başkasına anlatmakdan daha kolay. Cünki o seni sakince dinler, sözünü kesmez. Ve kağıt insanin sırdaşı olur bazende!!

zaman: Ekim 06, 2015 1 yorum
Duyguları ve hiss etdiklerini kağıt üzerine dökmek başkasına anlatmakdan daha kolay. Cünki o seni sakince dinler, sözünü kesmez.  Ve kağıt insanin sırdaşı olur bazende!!

Zormu mutlu olmak?
Gönlüme, kalbime   bir soru sordum
Dedi: bana   yabancı  bu soz.
Sorma bana  ben Gurbet Elin insanıyım.
Öğle bir yerdeyimki,ne yaz,ne sonbahardır  nede kışdır
Kimsesizler yurdundayım,cöp olmuş bağı bahcesi
Ve gönüllerse kaskatı..
Suskun, küskün can yoldaşım,yanar bağrımda yüreğim .
Bir yanımda soğuk taşlar,bir yanimda Çamura bulanmışlar
Öğle  bir yerdeyimki ne deniz var nede bulut
Vicdan  ahlak ve vefadan her kes habersiz
yollar hep dikenli, susuz,catlak toprak üstünde  yana-yana kavruluyorum
Ayrı düsdüm ben kendimden,cıkdı gitdi ruh canımdan
Sesim gelir duymazlar,yanlarındayım görmezler
Vefasiz cıkdım ben ,ömrum vefa etmediki
Vur sende vur ey rüzgar,sana dur demem
Neyim varki şimdi benim,terk edilmiş benden başka
Yorgun, gurbet elin  bir insaniyim.


25 Eylül 2015 Cuma

Kafka'dan Milena'ya Mektuplar

zaman: Eylül 25, 2015 0 yorum
Yahudi asıllı, Alman yazar Franz Kafka 1883 yılının 3 Temmuz Prag'da (o zamanlarda Çek Cumhuriyeti Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na dahil idi) doğdu. 1889-1893 yıllarında ilköğretim alan Franz 1901-1906 yıllarında Karl-Ferdinand Üniversitesinde önce kimya, daha sonra hukuk eğitimi almıştır. Babası, Çek asıllı sonradan zengin olmuş bir tacirdir, annesi ise Alman asıllı varlıklı bir Yahudidir. Prag'da doğmuş, Prag Üniversitesi'nde Hukuk eğitimi almıştır. Tıpkı diğer kardeşleri gibi o da Alman okullarında okumuştur.Çeşitli alanlarda çalışmış, verem hastalığına yakalandığı için son işinden ayrılmıştır. 1924 yılının 3 Haziran tedavi aldığı sanatoryumda vefat etmisdir.


Yazar genç yaşlarından edebiyatla meşgul olmuş olsa da, onun ilk eserleri kaybolmuştur. Tahmin edilir ki, onlari kendisi onları yok etmiştir. Ölümünden sonra eserlerinin yayınlanmamasini vasiyet etse de, dostu buna karşılık onun eserlerini yayınladı. Bunun icinde  Franz Kafka, ölümünden sonra ünlü olan yazarlar listesinde. Onun en ünlü eserlerine gelince, bunlara "Hüküm", "Dönüşüm", "Adam", "Kanun önünde", "Babama mektup" vb. vb.

Yazarın özel hayatı hakkında onu söyleyebilirim, 2 kızla 3 kez nişanlanmış (biriyle 2 kez), 1 kez evlenmiş, ama bence 1 kez aşık olmuştur. Aşık olduğu kadın ise Milena Yesenka olmuştur. Fakat evlilikten kaçıyor. Evlilikten kaçışına neden olarak hastalığını gösterir, çünkü verem hastasıdır.  "Milena'ya mektuplar" kitabında da bu aşkın kanıtları olan mektuplar toplanmıştır. Milena Franz Kafka eserleri incelemiş ve bu eserleri Çek diline çevirmek kararına gelmiştir. Milena ise Viyana'da yaşıyor.Bu tanışma sonucunda onlar arasında dostça başlayan mektublaşmalar giderek aşka dönüştü, hem de birbirlerini hiç görmedikleri halde aşk başladı. 1920-23 yıllarında devam eden mektuplaşma döneminde sadece 2 ya da 3 kez görüşmüsler. Ama bu onların aşklarini hiç de olumsuz etkilemedi, onlar arasındaki bağlılığı daha da güçlendirmis diyebilirim.


Bir insanı görmeden de sevmenin, ona bütün yüreğinle, bütün canınla bağlanabilir bilmenin en güzel örneğidir bu mektuplar.  Böyle bir atasözü vardir: "Gözden ırak olan gönülden de ırak olur" - Kafka mektupları ile bu fikri alt üst ediyor. Aşk kalpten geldikden sonra ne mesafe engeller olabilir buna, ne de başka biri. Kafka kendi durumları ile ilgili öyle güzel benzetmeler gösteriyor ki, bu satırları hayranlıkla okuyorsun, bir taraftan da bir kişi tarafından bu kadar sevildiyi icin Milena'ya da gıpta ediyorsun.


İnsan istediği bir şey imkansız olduğunda onu daha çok istiyor, onu elde etmek için daha fazla gayret ediyor ve o şeye daha çok bağlanıyor, Kafka'nın Milena'ya olan sevgisinden de ben neredeyse bunu hissettim. Bir şeyin "imkansız" olduğunu bile bile sevmek,  bu Franz ve Milena arasındaki aşkı ifade eder. Çünkü Milena evli bir kadındı ve onun sorumluluğu variydi üzerinde. Bu gayri mümkünlük içerisinde oluştu bu aşk. Belki kimse Milenanı ve  Kafkanı da kinamisdir. Ama ben kınamadım. Kitapta Milenanın Kafka'nın arkadasi Maksa yazdığı mektuplar da var, onları okuyan herkes beni de kınamaz galiba. Dogru, böyle aşklara kesin olarak karşıyım, ama bazen istisnalar da ola biliyormuş.


Seven insan mutluluğu karşılıklı sevilmekte görür bazen, ama ne yazık ki, bu, çoğu zaman mutluluk yok, mutsuzluk da getirebilir. Gerçekten olmuş bir olay hakkında bilgi aldıktan sonra bu fikre gelmek zor oldu benim için.



Mektupları okurken kafamda sorular, düşünceler birbirini takip etti. Bazen öyle oldu ki, kimsenin özel hayatına müdahale ediyor gibi hissettim kendimi.Belki de bu mektupların ortaliga cikmasinin müsebbibi olan Milenanın yakın dostu Villy Hass-ın da bu konuyu çok tartdigina eminim. Ama iyi ki, onları yayınlamis, çünkü asıl aşkin ne olduğunu bilmek isteyenler satırlara dökülmüş bu aşkla mutlaka tanısmalilar. Franz Kafka'ya gelince, bu mektuplar olmasaydı, onun iç dünyasını değil, okuycularida onu bu kadar çok sevmezdi belki de. Ünlü insanların  iç dünyasını, hayatini bilmek onun hayranlarının hep ilgi alanında olduğunu dikkate alırsak, Kafka severlerin bu açıdan mutlu olduklarını da düşünebiliriz.


Keşke Milenanın Franz Kafka'ya yazdıkları mektuplar da kalsaydi, onları da okuma imkânımız olurdu, her şey daha açık olurdu, bazı taraflar karanlık kalmazdı benim için-bu kitap için
tek üzüldugum  nokta budur.

Mektuplarla ilgili olarak şunu da söyleyeyim ki, eser biraz otobiyografik özelliğe de sahiptir. Öyle ki, mektuplardan Franz Kafka'nın hayatının 3-4 yılı hakkında bilgi almak da mümkündür.
Milenayı bir de "Benim mutluluğum sende erimek" diyen Franz Kafka'nın gözünden görmek, bu aşka tanık olmak isteyenler için en ideal seçim, hiç şüphesiz, "Milena'ya mektuplar" dır. Şimdiden hoş mütalieler.

Kitaptan seçdiklerim;

~ Uyku en suçsuz varlıktır, şık insansa en suçlu varlık ~

~ Evliliğin anlamını keskin ve katı bir şekilde tanımlayacak olursak, güvende olmaktır.

~ Milena, öğrenciniz olmak ve sürekli yanlış yapmak isterdim ki, sizin tarafınızdan durmadan azarlanabileyim ~

~Aslında hep aynı şeyi yazıyoruz. Bir ben sana hasta olup olmadığını soruyorum, bir sen bana. Bir ben ölmek istiyorum, bir sen. Ve bir kez, on kez, bin kez sürekli senin yanında olmak istiyorum.

~Farkettim ki galiba erkekler daha fazla acı çekiyorlar ya da başka bir bakış açısıyla, bu konuda karşı koyma güçleri daha az.Oysa kadınlar daima suçsuzca acı çekerler; üstelik '' ellerinde olmaksızın '' değil, gerçek anlamda, ki aslında bu da yine '' ellerinde olmaksızın''a çıkar. Zaten bunları düşünmek boşuna. Tıpkı cehennemdeki tek bir kazanı devirmek için çaba gösterme isteği gibi; birincisi, hiçbir işe yaramaz ve ikincisi, yarasa bile, insan kazanın dışından akan kızgın madde de yanar ama cehennem tüm görkemiyle yerinde kalır.

~ Milena deniz gibi, içindeki su kütleleriyle deniz ne kadar güçlüyse o kadar güçlü, ama yine de ölü ve öncelikle uzaklardaki ay istediğinde, bir yanlış anlama sonucu tüm gücüyle yığılıp kalıyor. Seni tanımıyor ve gelmeni istemesi belki de gerçeği sezmesinden kaynaklanıyor. Senin gerçek varlığının gözlerini daha fazla kamaştırmayacağını seziyor; bundan emin olabilirsin. Acaba gelmek istememenin asıl nedeni bundan korkuyor olman mı güçsüz ruh? ~

~ Şeytanların tarafından işkence edilen insan farkında bile olmadan öcünü en yakınından alır ~

~ Benimsin Milena ... Seni bir daha görmeyecek olsam bile ... ~

~ Yıkılmasına şikayetim yok, zaten yıkılıyordu; yeniden kurulmasından şikayetim var, güçsüzlüğümden şikayetim var, doğmuş olmaktan şikayetim var, güneşin ışığından şikayetim var ~

~ iki insanın birbiriyle evlenmesi için tek bir mantıklı sebep vardır, o da birbirleriyle evlenmelerinin imkansız olmasıdır.

~ Ve her şeye rağmen bazen şuna inanıyorum: Eğer mutluluktan olunuyorsa, bu benim başıma gelmeli. Ve eğer ölüme yazgılı biri mutluluk sayesinde hayatta kalıyorsa, o zaman hayatta kalacağım ~

~ Bekleme odasıyla girilen mücadele uzun sürmez ~

~ Bunu kıskançlıktan söylemiyorum Milena, kıskanç değilim. Ya dünya çok küçük ya da biz çok büyüğüz, ne olursa olsun onu tamamen dolduruyoruz. Kimi kıskanacağım ki? ~

~ İnsan aslında nelere sahip olduğunu bilmeyen bir kapitalist ~

~ Bazen bana öyle gelyor ki, birlikte yaşamak yerine, ölmek üzere mutlu mesut yan yana uzanacağız. Fakat ne olacaksa, senin yanında olacak ~

~ Ben bir ölçüde iyileşmek için yalnızca huzura ihtiyacım olduğunu biliyorum, özel bir tür huzura ya da başka bir açıdan bakacak olursak, özel bir tür hzursuzluğa ~

~ Güçlü insanların da güçsüzlükleri vardır, hatta sanırım Herakles bile bir keresinde bir baygınlık geçirmiş. Fakat ben dişlerim sıkılı, senin o güpegündüz bile gördüğüm gözlerinin önünde her şeye katlanabilirim: uzaklığa, korkaklığa, endişeye, mektupsuzluğa ... ~

~ Karanlık evimden çıkıp sana giden bu daracık tunelde ilerlemeyi büyük bir sevinçle denedim ve beni ben yapan her şeyi yavaş yavaş, bu belki sana doğru giden, ama birdenbire senin yerine o geçit vermeyen taşa "Lütfen yola çıkma" ya çarpan bu tünelin içine attım; şimdi, beni ben yapan her şeyle birlikte, hızla kazarak açtığım bu tüneli yavaş yavaş geri yürümek ve doldurup kapatmak zorundayım. Anlayacağın, biraz acı veriyor ama bunun üzerine bu denli ayrıntılı yazabiliyorsam, o kadar da kötü değil demektir.

~ Hiç kimse cehennemin dibindekiler kadar temiz şarkı söyleyemez; meleklerin söylediğini sandığımız şarkı aslında onlarınki. ~

~ Kalbimde sen varken her şeye katlanabilirim.

~Aklıma geldi de, tek olarak yüzünüzü anımsayamıyorum.Sadece kafe masalarının ardından geçip gidişiniz, görünüşünüz, elbiseniz; bunlar hala gözümün önünde.

~ İnsan bazen erken kalktığında, gerçeğin hemen yatağın yanı başında olduğuna inanır: üzerinde birkaç solmuş çiçekle bir mezar, açık, içine almaya hazır ... ~

~ Seninle karşılıklı merhamet dileniyoruz; ben senden kabuğuma çekilebilmek için izin istiyorum, sen de benden ~

~ Kesin olan az şey var, asla birlikte yaşayamayacak olmamız da bunlardan biri, aynı evde, beden bedene, aynı masada, asla, aynı şehirde bile olamayacağız ~

~ Bazen insanların "neşe" kavramını nereden bulduklarını anlamıyorum, muhtemelen yalnızca üzüntünün zıddı olarak düşünülmüş ~

~ Yanımda yürüyordun Milena, düşünsene yanımda yürümüştün.

~ Hayatımı, kendimi zevke karşı savunarak, onu bitirmeye çalışarak geçirdim. ~

~ Ben tüm zamanımı ve tüm zamalar bin kat fazlasını ve daha iyisi, dünya üzerinde var olan bütün zamanları senin için kullanmak istiyorum; seni düşünmek, senin içinde nefes almak için ...

~ Son şarkımı söylüyorum. Bazısının şarkısı daha uzundur, bazısınınki daha kısa. Fakat aradaki fark yalnızca birkaç kelimeden ibarettir ~

~ Viyana'da en güzel, hem de en delicesine güzel giyindiğin gün hangi gündü biliyor musun? Bu konuda tartışmayalım: pazar.

~ Bu mektuplar sırf acıdan ibaret, acıdan geliyor, dindirilemeyecek bir acıdan, sadece acı veriyor, dindirilemeyecek bir acı, olacak şey mi - üstelik giderek artıyor bu acı. Susmak, yaşamanın tek yolu; burada da, orada da. Kederle; olsun, ne çıkar? Uykuyu daha çocuksu ve derin kılar bu. Ama acı, uykunun - ve gündüzün - içinden geçen bir saban, dayanılır şey değildir bu. ~

~Bu güne kadar hayata katlanamadığımı düşünüyordum, insanlara katlanamadığmı ve bundan utanıyordum. Ama şimdi sen, bana katlanılmaz gelenin hayat olmadığını gösteriyorsun.

~ Benimsin, seni bir daha görmeyecek olsam bile.

~Bugün Milena, Milena, Milena -Başka bir şey yazmayacağım. Hayır yazacağım. Bugün Milena, sadece telaş, yorgunluk ve yokluğun var.

~Aramak için inanmak gerekir, inanmak içinse belki yaşamak için gerekenden daha fazla güç.

~Ben tüm zamanımı ve tüm zamalar bin kat fazlasını ve daha iyisi, dünya üzerinde var olan bütün zamanları senin için kullanmak istiyorum; seni düşünmek, senin içinde nefes almak için ...

~ Mektuplar insanın uykusunu kaçırmak için mükemmel ilaçlardır! ~

~ Belki en çok seni sevdiğimi söylediğimde de söz konusu olan gerçekten sevgi değil; sevgi, senin içimde çevirip durduğum bıçak olman

 ~ Dış görünüşünün benim için en ufak bir önemi yoktu, beni tek ilgilendiren sözlerindi.

~"Ve gece yazdığın mektup orada işte, nasıl okunabileceğini aklım almıyor, bir göğüs havayı solumak için böyle nasıl daralıp genişliyor, aklım almıyor, senden nasıl uzak kalınır, aklım almıyor.


kitaplari yükleyip indirebilmeniz icin linkler :

Türkce  -   http://serv11.boxca.com/files/3/tf0b4wyozcwbm0/franz-kafka-milenaya-mektuplar.pdf 

Ingilizce  -  http://serv11.boxca.com/files/8/utnq05e6sa8u6t/frans_kafka_milenaya_mektublar-eng.pdf 

 Rusca -  http://serv11.boxca.com/files/5/7nrof5sy4gfz6y/frans_kafka_milenaya_mektublar-rus.pdf 

15 Eylül 2015 Salı

Victor Hugo- "Sefiller"

zaman: Eylül 15, 2015 0 yorum
Victor Hugonun kaleme aldığı "Sefiller" romanı dünya edebiyatında önemli bir yer tutan eserlerden biridir. Öyle ki, Hugonun eserde one cikardığı meseleler, neredeyse hala çözüm bulamamakta. Tolstoy eser hakkında diyordu ki, "Eğer" Sefiller "romanı olmasaydı, dünya edebiyatı çok fakir kalırdı". Hugo eserde kanunla vicdanı karşılaşdırmış, adil bir sonuca gelmeye çalışmıştır. Peki nasıl oldu bu eser ortaya çıktı? Bu eserin tarihi nedir? Kısaca konusalim. Hugo henüz katedralilar hakkinda Bilgileri topladigi zaman böyle bir eser yazmayı artık düşünmeye başlamıştı. Bu arada 1820 yılıydi. Onun eline Moren adlı birinin geçmişi ulaşiyor. Moren 1806'da katedraya tahliye olduktan sonra yolustu piskopos Miollisin evinde konuk olmuştu. Miollis Morene manevi etki göstermişti ve bu olay Morenin hayatını değiştirmişti. Bildiğiniz gibi  Moren eserdeki Jan Valjan, piskopos Miollis ise Mirieldi. Yani Monsenyör Benvenü. Hugo diyordu ki, "eserde her şey ayni olsun diye bir sey yok, önemli olan, samimi olsun." Hugo geniş araştırmalar yapıyor. Fakat eser yazılamıyor. O, Brüksel'de mülteci hayatı yaşayan zaman 1851 yılında "Jan Trejan" ı yaziyor, daha sonra 1862 de ise "Sefiller" piyasaya sürüldü. Romanda olaylar, esasen, 1815-1833 yılları kapsamaktadır. Bir çok yazar eseri yüksek değerlendirmiş, ayrıca eleştirenler de olmuştu. Örneğin, Flober diyordu ki, "Bütün kahramanlar iyi konuşuyor, fakat aynı konuşuyor." Yani benzer. Roma'nın motifleri üzerine ilk kez 1907 yılında "Paris barrikadalarında" ve "İşçi"  filmleri çekilmiştir.

Victor Hugo - "Sefiller" romanının kısa içeriği

Romanın esas karakteri olan Jan Valjan kızkardeşinin çocuğu açlıktan ölmesin diye hırsızlık yapıp tutuklanan gençtir. 5 yıl ceza alan Jan birkaç kez cezaevinden kaçmaya teşebbüs ettiği için cezasını 19 yıl çekmeli olmuştu ...
Cezaevinden çıkıp özgürlüğe kavuşan Valjan artık çok farklı bir insandı. Yeniden hayata tutunmağa çalışsa da, eski mahkum olduğundan toplum tarafından kabul edilmez. Ne karnını doyura bilecek ekmek, ne de soğuk günlerde kalabilecek yer buluyor.
Daha sonra bir piskoposla karşılaşan Valjan biraz ümitleniyor. Piskopos ona kalmaya yer ve yiyecek verir. Fakat cezaevinde yaşadıkları ve özgürlüğe çıktıktan sonra toplumun tavrı onun bütün his ve duygularını yitirmesine neden olur. Valjan  piskoposun sahip olduğu tüm gümüş ve değerli eşyaları çalıp kaçıyor. Fakat bu kadar esyayla yakalanması uzun sürmüyor. Değerli eşyaları ile birlikte  piskoposun huzuruna getirilen Jan beklemediği olayla karşılaşır. Piskopos bu eşyaların hediye olduğunu ve caldmadigini soyler ve Valjanın serbest kalmasına yardım ediyor. Daha sonra piskopos ona daha iki gümüş şamdan verir ve bir tek şey ister: tüm bu gümüşleri iyi insan olmak yolunda harcamayı istiyor. Bu olay Jan Valjanın yok olan duygularını yeniden geri döndurur.
Yıllar sonra Jan Valjan sahte kimlik belgesi ile iş hayatına başlar ve başarı kazanıyor. O artık zengindir ve kasabanın en sevilen insanlarından biri. Ama geçmişi onu sürekli takip ediyor. Onun aslında kim olduğundan sadece bir polis memuru Javer şüphe etse de, elinden hiçbir şey gelmiyor. Daha sonra Jan Valjanın hayatına ciddi sekilde degistiren bir kadın girecek ...
Fantina Valjanın fabrikasında çalışan ve küçük kızı olan fakir bir kadındır.  Babası belli olmayan çocuk annesine bir o kadar da olumlu bakamadığından işini kaybeden bu kadın kızı için her türlü fedakarlığa hazır. Günlerin birinde tutuklanma tehlikesi ile karşılaşan Fantinanı Jan Valjan kurtarır ve onu hastaneye yatırır. Fakat Fantina yaşadığı acılara katlanamaz ölür. Jan Valjandan kızına sahip çıkmasını istiyor. Jan sırayla ona söz verir.
Jan Valjanın hayatı yeniden değişime tabidir. Kendisine benzeyen ve Jan Valjan iddiasıyla masum biri tutuklanıyor. Kendi yerine başkasının tutuklanmasını vicdanına sığdırmayan Valjan aslında kim olduğunu açıklamayi karar verir. Ama Fantinaya verdiği söz onu bu adımı atmasına engel olur. Onun kızı Kozettanı kendi himayesine alır ve hayata atılır.
Yıllar geçiyor kozetta artık büyümüş ve güzel bir kız olmuştu. Jan Valjan sahte kimlikli hayatına devam etse de polis müfettişi Javer onun izini bırakmaz. Bu sırada kozetta Marius adlı bir gence aşık olur. Ama Javer Valjanın, aslında, kim olduğunu bulur ve genç sevgililer ayrılmak zorunda kalırlar. Olayların gidişatı bu tür süren anda ihtilal olur. Kozettanın sevgilisi ve polis memuru Javer devrimciler  sırasında olurlar. Onlara idam cezası verilir. Bu sırada Jan Valjan yeniden ortaya çıkıyor ve idam etme görevi ona veriliyor. Fakat Jan polis memurunun kaçması için ortam sağlıyor. Bu sırada çatışmalar yeniden başlar ve Marius ağır yaralanır. Onun hayatını kurtaran Jan Valjan Mariusu hastaneye götürüyor.
Daha sonra Marius iylesir ve kozetta ile evlenir. Jan Valjan da bir süre sonra hayata veda eder. Bir zamanlar yepiskopun ona verdiği iki gümüş şamdanı hiç yanından ayırmıyor ve sonda da mezarının başına konur.

Not: Eserlerin, özellikle de, bu tip romanların tek kısa içeriğini okuyarak yetinseniz, çok şey kaybetmiş olursunuz. Kitap ile kısa içerik kıyaslanmayacak derecede farkli. Biz sadece sizi kitabı okumaya yönlendiriyoruz. Not yapmadığım o kadar olaylar var ki ...  :-) 
Kitabın elektronik versiyonunu buradan indirebilirsiniz:
PDF  linki : http://adf.ly/1BAxoQ

EPUB  linki : http://adf.ly/1BAyQB

12 Eylül 2015 Cumartesi

Oktay Ağayev Ötən günlər

zaman: Eylül 12, 2015 0 yorum

Yadındamı ötən günlər,
Ağac altı… bulaq səsi.
Günlər keçir… bizə qalır,
O günlərin xatirəsi…
Gəl əzizim, keçənləri
Yada salaq dönə-dönə.
Ötən günə gün çatarmı,
Calasan da günü günə?
Yadındamı ötən günlər,
Qəm çoxalır, ömr azalır.
Üzümüzdə, alnımızda,
O illərdən izlər qalır.
Saç ağarır… qoy ağarsın!
Qoy var olsun ellərimiz,
Yenə şirin diləklərdə,
Ürəklərdə yaşarıq biz!

Gəl əzizim, keçənləri
Yada salaq dönə-dönə.
Ötən günə gün çatarmı,
Calasan da günü günə?

11 Eylül 2015 Cuma

Sadece Anlatmak ve Anlamak istiyorum ....

zaman: Eylül 11, 2015 0 yorum
Bazı kelimeler var ki, anlamak kadar zor, anlatılası kadar zordur.
Ama yine de anlatmak istiyorum ve birdaha anlamak istiyorum.
Gördüklerimi anlatmak fark ettiklerimi anlamak istiyorum.


Zalim bir dünya görüyorum, herkes herkesten bir şeyler uman.
Yüzler görüyorum, yüzlerden utanmayan, çekinmeyen.
Adalet görüyorum, haksızlığın gölgesinde.
Vicdan görüyorum, sadece kitapların sayfalarinda.
Doğrular arıyorum, yalanların arasında.
Sevdiklerimi arıyorum, yersiz zamanın  gidisinde.
Samimiyet arıyorum, zayiflara horuzlanarak, güçlülerin etegini openler  arasında.
İnsaf arıyorum, gözünü para  bürüyenler arasında.
Sadelik arıyorum var olduğu gibi değil, görünmek istediği gibi olanlar arasında.
İmanlı arıyorum, imanın gölgesinde gizlenen imansızlar arasında.
Namus arıyorum, namussuzluğu perdeliyip kendileri için doğru sananlar arasında.
Kendine saygı arıyorum, ben böyleyim kime ne diyenler arasında.

O kadar aradim  ki, aradiklarim  tarzda yaşamayı unuttum.
Belki doğru yerde aramıyorum ama toplulukta arıyorum
Bireylerde aradığım gün neyse bulucagima veya bulduğuma dair inancımı yitirecegim.


Raife.

1 Eylül 2015 Salı

DOSTLUK ÜZERİNE:Her şeyini dostun için feda et, onu zor durumdan kurtar için bunu hiç düşünmeden yap. Onu mutsuz görmemek için elinden gelen her şeyi yap, en önemlisi de yanında olduğunu her zaman hissettir.

zaman: Eylül 01, 2015 0 yorum


Her bir insan kendisine yakın arkadaş arıyor. Mutlu anlarını paylaşacağı, zor anlarında ona destek olan, çözemediği konularda yol gösteren, onu seven, sadık olan, koruyan, hatalarına şefkatle yaklaşan, hastalanınca veya Yaşlandıkda onu yalnız bırakmayan insanlar arıyor ...

Sevgi, Allah'ın insanlara verdiği en büyük nimetlerden biridir. Allah insanın fıtratını sevmekten ve sevilmekten , dostluktan ve yakınlıktan hoşlanacağı şekilde yaratmıştır. Kuran ahlakını yaşayan insanlarla birarada olmak, onlarla dostluğu ve sevgiyi yaşamak ise, iman eden insana birçok nimetten daha fazla zevk verir. Dolayısıyla, Allah'ın sevdiği ve razı olduğu kullarına vadettiği cennet gerçek sevginin, dostluğun ve yakınlığın sonsuza kadar büyük coşku ile yaşanacağı güzel yerdir. Allah'ın Kuran'da cennet hayatına dair verdiği ayetlerde hep neşe, arkadaşlık, sevgi, muhabbet, güzel söz ve huzurdan bahsedilmektedir. Sevgi ve dostluğa engel olan her şey cennetteki insanlardan uzak tutulmuştur. Örneğin Allah bir ayette cennete giren müminlerin göğüslerinde kinden ne varsa hepsini çıkaracağını bildirmiştir ("Araf" suresi, 43). Kıskançlık, düşmanlık, rekabet, öfke, darılma gibi sevgiye ve dostluğa engel olan kötü özellikler cennetten kenarda kalacak.

Allah Kuran'ın birçok ayetinde müminlerin birbirlerinin velileri olduklarını bildirir. Bu ayetlerden biri şöyledir:

"Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederler. Allah onlara rahmet edecektir. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 71)

Veli kelimesinin anlamı dost, koruyucu, yardımcı ve destekçidir. Dolayısıyla, bu ayetin gereği olarak dürüst, güzel ahlaklı ve samimi müminler birbirlerini desteklemeli, korumalı, birbirlerine dost olmalı ve yardım etmelidirler.

Dostluk nasıl olmalıdır?

Ahlaka önem verilen dostluk: gerçek dost olmak için insanı sadece güzel ahlakına göre sevmek gereklidir. Bu özellikler insanın Allah korkusu ve sevgisi, imanı, samimiyeti ve takvasıdır. Ancak bu değerler üzerine kurulan dostluklar sağlam olabilir. Bu tür yüksek ahlaka sahip kişilerin dostluğu sarsılmaz olur.

Bitmeyen dostluk: şüphesiz, her insan için asıl dostluk çok değerli ve büyük nimettir. Gerçek dost insanın iyi gününde de, kötü gününde de yanında olan, kendisi için istediği tüm güzellikleri dostu için de tereddüt etmeden isteyen, onun mutlu olmasını, iyi olmasını en az kendisi kadar arzu eden insandır. Kıskançlık, rekabet gibi düşüncelere kapılmadan karşısındaki insanı samimiyetle seven ve hep onun iyiliğini isteyen insandır. Kuran ahlakından kaynaklanan böyle sağlam dostluğu başka türlü elde etmek mümkün değildir.

Ahireti hedefleyen dostluk: gerçek dost kendi arkadaşının dünyada da, ahirette de mutlu olmasını hedefleyen insandır. Gerekirse samimi ve açık konuşup, ona imani yönden eksikliklerini anlatmak, onları gidermek için yol göstermek de önemli dostluk özelliğidir. Bu tür davranışı ancak gerçekten seven ve gerçekten dost olan insan yapar.

Saygı ve sevgiye esaslanan dostluk: kuran ahlakının yaşandığı bir ortamda Allah korkusu ve iman insanların birbirlerine gerçek anlamda sevgi ve saygı beslemelerini sağlayan değerlerdir. İman edenlerin birbirlerine besledikleri sevgi, güven ve sadakat onların Allah yolunda gösterdikleri çabaya göre şekillenir. Allah'ın rızasını kazanmak için sahip olduğu herşeyini hayır yolunda harcayan, bu yolda dogru  yön alan bir mümin Müslüman kardeşlerinin sevgisini kazanır ve onlara en güzel şekilde örnek olur. Aralarındaki güçlü sadakat birbirlerine olan sevginin, bağlılığın ve güvenin artmasına neden olur. Dolayısıyla, dostluk ve yakınlık insanların Allah korkuları, imanları ve güzel ahlakları üzerinde kurulmuşdursa, hastalık ya da yaşlılıkla ortaya çıkan fiziksel değişiklikler bu dostluğa kesinlikle etkileyemez. Aksine, bu durumdaki bir mümine daha da fazla şefkat ve merhamet duyulur.


Dürüstlüğe dayanan dostluk: samimiyet insanın ici ve disinin bir olması, kalbinde hissettiğini dışa yansıtmasıdır. Çok samimi, açık ve net olması, düşüncelerini, duygularını gizletmeden kendini olduğu gibi göstermesi, gerçek karakterini açıkça ortaya koymasıdır. Kuran ahlakına göre, insan samimiyeti ölçüsünde değer kazanır; yakınları ve sevdikleri onun samimi olduğunu bildikleri için bu insana güvenir ve onu seviyorlar. Allah Kuran'da şöyle buyurur:

Arkadaşınız sadece Allah, Resulü ve iman edenlerdir. Onlar (Allah'a) boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler. (Maide Suresi, 55)


Cahilin dostluk anlayışı

Gazetelerde, dergilerde, televizyon kanallarında veya çevremizde sık sık birbirlerini ne kadar çok sevdiklerini söyleyen insanların tatillerde, eğlence yerlerinde, iş arkadaşlarının ortakçıların ise şirketleri önünde çekilmiş resimlerini görüyoruz. Bir süre sonra bu kişilerin dostluklarının, iş ilişkilerinin veya evliliklerinin bittiği ile ilgili haberler karşımıza çıkıyor. Önce birbirlerini sevdikleri, birbirlerine değer verdikleri, "Bizim sevgimiz çok farklıdır", - deyen insanlar sonradan birbirlerine toplumun karşısında çok ağır sözler söyleyerek, iftiralar atarak, birbirlerini maddi zorluklar içinde bırakarak ayrılırlar.

İnsanlar arasındaki ilişkiler nasıl olursa olsun (ister evlilik, ister iş ortaklığı, ister arkadaşlık), onların arasındaki bağların kopması bu veya buna benzer şekilde olur. Bir süre önce birbirlerini seven, değer veren gibi görünen insanlar biri diğerini aşağılayarak, nefret ederek ayrılırlar.

Aslında, yaşadıkları sistem içerisinde sevgi ve dostluk dediğimiz şey gerçek sevgi ve gerçek dostluk değil. Bu, sadece geçici heveslere dayalı, sağlam dayanağı olmayan, karşılıklı çıkarlar doğrultusunda gelişen ve korunan, hiçbir manevi derinliği olmayan, esasen, maddi değerlere dayanan ve taraflardan birinin kârının bitmesi ile sona eren ilişkilerdir.

Yalnızlığa mahkum olan dostluk: Kuran ahlakını kendilerine rehber etmeyen insanlar ne kadar isteseler de, asla yakın dost bulamazlar. Buna göre, bir çok insanın "yalnızım", "Bir dostum bile yok", "Hepsi zor günümde yalnız bıraktılar, herkes iyi günün dostu imiş" gibi sözlerine sık sık rastlanır.

Makam ve itibara dayalı dostluk: bazı insanların zenginlik, güzellik, itibar, makam, ya da sosyal statü gibi değerlere göre kurdukları dostluklar hiçbir zaman kalıcı olmaz. Çünkü dostluğun dayandığı bu değerlerde bir değişiklik olduğu zaman dostluk da biter. Örneğin, bu ahlaka sahip olan bir insan çok güzel ve lüks bir yaşam süren biri ile eş olabilir. Eğer bu kişi kaza sonucu tanınmayacak kadar kusurlu ve aynı zamanda da bakıma muhtaç, aciz bir duruma düşerse, bu insana olan tüm ilişki ve yakınlık da biter.


Menfaate dayalı dostluk: çıkarlarına göre yaşayan insanlar kendileri de maddi manevi iniş ve yokuşlarla karşılaşırlar. Güzelliklerini, gencliklerini, sağlıklarını, sahip oldukları malları, zenginliklerini kaybederler. Eskiden  gerçek dost zannettikleri insanların yaşlanınca, maddi imkani olmadiginda, onlara değer vermediklerini görürler. İyi günlerinde çok yakın davranan, birbirlerine sadakat yemin eden insanlar birbirleriyle konuşmayan ve hatta birbirlerini tanımayan insanlara dönüşürler. Bir sorunları olduğunda , yardım isteyecekleri, güvene bilecekleri insanların olmadığını görürler. "En yakınım", - dedikleri insanların bile, menfaatlerini dostluktan üstün tuttuklarını anlarlar.

Güvensizliğin hakim olduğu dostluk: Kuran ahlakına göre yaşamayan insanların birbirlerinin kötü ahlak özelliklerini bilerek gerçek sevgi beslemeleri, saygı beslemeleri, güvenmeleri imkansızdır. Bir insanın yalan söylediğini, ikiyüzlü ve yapay olduğunu bilip, çıkarları için başkalarından kullandığını görüp ona yürekten sevgi beslemek ve saygı duymak mümkün değil. İnsan ne kadar: "Dostum, yakınım", - dese de, bu insanın başkalarına olduğu gibi, kendisine karşı da aynı şekilde yaklaştığını bilir.

O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamber'in yolunu tutup gedeydim! Olacak şey değil! Keşke falancayı dost edinmeseydim Çünkü zikir (Kur'an) bana geldikten sonra beni ondan uzaklaştırdı "Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder.

(Furkan Suresi, 27-29)

Gerçek dostluk Allah rızası için olandır

Kuran'a göre yaşamayan insanlar gerçek sevgi ve dostluğun da nasıl olduğunu bilmezler. Çünkü gerçek sevgi ve dostluğun temeli Allah sevgisi ve rızası üzerine kurulur, iman, takva, Allah'a olan yakınlıkla artar.

Iman eden bir insan Allah'ı büyük coşku, heyecanla sever. Allah'a olan sevgisinden ötürü Allah'ın yarattıklarına karşı da büyük bir sevgi ve muhabbet duyar. Allah'ı çok sevdiği için Allah'ı seven imanlı insanlara karşı büyük sevgi duyar. Takvaya dayalı sevgide cahiliye ahlakında sıkça duyduğumuz "... sevgim bitti, sevgim azaldı, arkadaşlığımız bitti ... vb." Gibi ifadelere yer yoktur. Mümin karşısındaki insan imanlı ve takvalı olduğu sürece onu daim, her durumda ve her durumda çok sever. Yaşlılık, sakatlık, fiziksel kusur, konumu kaybetmek, yoksulluk, hastalık, hata yapmak gibi durumlar asla sevgiyi olumsuz yönde etkilemez. Bir sevgide vefa, sadakat, merhamet, bağışlama var. Eksiklik, kusur olsa bile, yine de güzel gözle bakma var. Allah için olan sevgide, sevginin süresi, ya da sonu yoktur. Bu sevgi dünyada ve sonsuz ahiret hayatında yaşan için hedeflenmiştir. Allah gerçek sevgi ve dostluğun yaşanmasının ancak imanla mümkün olduğunu Kuran'da şöyle bildirmektedir:

İman edip iyi işler yapanlar için Rahman (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır. (Meryem Suresi, 96)


 

DAN ULDUZU Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review