25 Eylül 2015 Cuma

Kafka'dan Milena'ya Mektuplar

zaman: Eylül 25, 2015 0 yorum
Yahudi asıllı, Alman yazar Franz Kafka 1883 yılının 3 Temmuz Prag'da (o zamanlarda Çek Cumhuriyeti Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na dahil idi) doğdu. 1889-1893 yıllarında ilköğretim alan Franz 1901-1906 yıllarında Karl-Ferdinand Üniversitesinde önce kimya, daha sonra hukuk eğitimi almıştır. Babası, Çek asıllı sonradan zengin olmuş bir tacirdir, annesi ise Alman asıllı varlıklı bir Yahudidir. Prag'da doğmuş, Prag Üniversitesi'nde Hukuk eğitimi almıştır. Tıpkı diğer kardeşleri gibi o da Alman okullarında okumuştur.Çeşitli alanlarda çalışmış, verem hastalığına yakalandığı için son işinden ayrılmıştır. 1924 yılının 3 Haziran tedavi aldığı sanatoryumda vefat etmisdir.


Yazar genç yaşlarından edebiyatla meşgul olmuş olsa da, onun ilk eserleri kaybolmuştur. Tahmin edilir ki, onlari kendisi onları yok etmiştir. Ölümünden sonra eserlerinin yayınlanmamasini vasiyet etse de, dostu buna karşılık onun eserlerini yayınladı. Bunun icinde  Franz Kafka, ölümünden sonra ünlü olan yazarlar listesinde. Onun en ünlü eserlerine gelince, bunlara "Hüküm", "Dönüşüm", "Adam", "Kanun önünde", "Babama mektup" vb. vb.

Yazarın özel hayatı hakkında onu söyleyebilirim, 2 kızla 3 kez nişanlanmış (biriyle 2 kez), 1 kez evlenmiş, ama bence 1 kez aşık olmuştur. Aşık olduğu kadın ise Milena Yesenka olmuştur. Fakat evlilikten kaçıyor. Evlilikten kaçışına neden olarak hastalığını gösterir, çünkü verem hastasıdır.  "Milena'ya mektuplar" kitabında da bu aşkın kanıtları olan mektuplar toplanmıştır. Milena Franz Kafka eserleri incelemiş ve bu eserleri Çek diline çevirmek kararına gelmiştir. Milena ise Viyana'da yaşıyor.Bu tanışma sonucunda onlar arasında dostça başlayan mektublaşmalar giderek aşka dönüştü, hem de birbirlerini hiç görmedikleri halde aşk başladı. 1920-23 yıllarında devam eden mektuplaşma döneminde sadece 2 ya da 3 kez görüşmüsler. Ama bu onların aşklarini hiç de olumsuz etkilemedi, onlar arasındaki bağlılığı daha da güçlendirmis diyebilirim.


Bir insanı görmeden de sevmenin, ona bütün yüreğinle, bütün canınla bağlanabilir bilmenin en güzel örneğidir bu mektuplar.  Böyle bir atasözü vardir: "Gözden ırak olan gönülden de ırak olur" - Kafka mektupları ile bu fikri alt üst ediyor. Aşk kalpten geldikden sonra ne mesafe engeller olabilir buna, ne de başka biri. Kafka kendi durumları ile ilgili öyle güzel benzetmeler gösteriyor ki, bu satırları hayranlıkla okuyorsun, bir taraftan da bir kişi tarafından bu kadar sevildiyi icin Milena'ya da gıpta ediyorsun.


İnsan istediği bir şey imkansız olduğunda onu daha çok istiyor, onu elde etmek için daha fazla gayret ediyor ve o şeye daha çok bağlanıyor, Kafka'nın Milena'ya olan sevgisinden de ben neredeyse bunu hissettim. Bir şeyin "imkansız" olduğunu bile bile sevmek,  bu Franz ve Milena arasındaki aşkı ifade eder. Çünkü Milena evli bir kadındı ve onun sorumluluğu variydi üzerinde. Bu gayri mümkünlük içerisinde oluştu bu aşk. Belki kimse Milenanı ve  Kafkanı da kinamisdir. Ama ben kınamadım. Kitapta Milenanın Kafka'nın arkadasi Maksa yazdığı mektuplar da var, onları okuyan herkes beni de kınamaz galiba. Dogru, böyle aşklara kesin olarak karşıyım, ama bazen istisnalar da ola biliyormuş.


Seven insan mutluluğu karşılıklı sevilmekte görür bazen, ama ne yazık ki, bu, çoğu zaman mutluluk yok, mutsuzluk da getirebilir. Gerçekten olmuş bir olay hakkında bilgi aldıktan sonra bu fikre gelmek zor oldu benim için.



Mektupları okurken kafamda sorular, düşünceler birbirini takip etti. Bazen öyle oldu ki, kimsenin özel hayatına müdahale ediyor gibi hissettim kendimi.Belki de bu mektupların ortaliga cikmasinin müsebbibi olan Milenanın yakın dostu Villy Hass-ın da bu konuyu çok tartdigina eminim. Ama iyi ki, onları yayınlamis, çünkü asıl aşkin ne olduğunu bilmek isteyenler satırlara dökülmüş bu aşkla mutlaka tanısmalilar. Franz Kafka'ya gelince, bu mektuplar olmasaydı, onun iç dünyasını değil, okuycularida onu bu kadar çok sevmezdi belki de. Ünlü insanların  iç dünyasını, hayatini bilmek onun hayranlarının hep ilgi alanında olduğunu dikkate alırsak, Kafka severlerin bu açıdan mutlu olduklarını da düşünebiliriz.


Keşke Milenanın Franz Kafka'ya yazdıkları mektuplar da kalsaydi, onları da okuma imkânımız olurdu, her şey daha açık olurdu, bazı taraflar karanlık kalmazdı benim için-bu kitap için
tek üzüldugum  nokta budur.

Mektuplarla ilgili olarak şunu da söyleyeyim ki, eser biraz otobiyografik özelliğe de sahiptir. Öyle ki, mektuplardan Franz Kafka'nın hayatının 3-4 yılı hakkında bilgi almak da mümkündür.
Milenayı bir de "Benim mutluluğum sende erimek" diyen Franz Kafka'nın gözünden görmek, bu aşka tanık olmak isteyenler için en ideal seçim, hiç şüphesiz, "Milena'ya mektuplar" dır. Şimdiden hoş mütalieler.

Kitaptan seçdiklerim;

~ Uyku en suçsuz varlıktır, şık insansa en suçlu varlık ~

~ Evliliğin anlamını keskin ve katı bir şekilde tanımlayacak olursak, güvende olmaktır.

~ Milena, öğrenciniz olmak ve sürekli yanlış yapmak isterdim ki, sizin tarafınızdan durmadan azarlanabileyim ~

~Aslında hep aynı şeyi yazıyoruz. Bir ben sana hasta olup olmadığını soruyorum, bir sen bana. Bir ben ölmek istiyorum, bir sen. Ve bir kez, on kez, bin kez sürekli senin yanında olmak istiyorum.

~Farkettim ki galiba erkekler daha fazla acı çekiyorlar ya da başka bir bakış açısıyla, bu konuda karşı koyma güçleri daha az.Oysa kadınlar daima suçsuzca acı çekerler; üstelik '' ellerinde olmaksızın '' değil, gerçek anlamda, ki aslında bu da yine '' ellerinde olmaksızın''a çıkar. Zaten bunları düşünmek boşuna. Tıpkı cehennemdeki tek bir kazanı devirmek için çaba gösterme isteği gibi; birincisi, hiçbir işe yaramaz ve ikincisi, yarasa bile, insan kazanın dışından akan kızgın madde de yanar ama cehennem tüm görkemiyle yerinde kalır.

~ Milena deniz gibi, içindeki su kütleleriyle deniz ne kadar güçlüyse o kadar güçlü, ama yine de ölü ve öncelikle uzaklardaki ay istediğinde, bir yanlış anlama sonucu tüm gücüyle yığılıp kalıyor. Seni tanımıyor ve gelmeni istemesi belki de gerçeği sezmesinden kaynaklanıyor. Senin gerçek varlığının gözlerini daha fazla kamaştırmayacağını seziyor; bundan emin olabilirsin. Acaba gelmek istememenin asıl nedeni bundan korkuyor olman mı güçsüz ruh? ~

~ Şeytanların tarafından işkence edilen insan farkında bile olmadan öcünü en yakınından alır ~

~ Benimsin Milena ... Seni bir daha görmeyecek olsam bile ... ~

~ Yıkılmasına şikayetim yok, zaten yıkılıyordu; yeniden kurulmasından şikayetim var, güçsüzlüğümden şikayetim var, doğmuş olmaktan şikayetim var, güneşin ışığından şikayetim var ~

~ iki insanın birbiriyle evlenmesi için tek bir mantıklı sebep vardır, o da birbirleriyle evlenmelerinin imkansız olmasıdır.

~ Ve her şeye rağmen bazen şuna inanıyorum: Eğer mutluluktan olunuyorsa, bu benim başıma gelmeli. Ve eğer ölüme yazgılı biri mutluluk sayesinde hayatta kalıyorsa, o zaman hayatta kalacağım ~

~ Bekleme odasıyla girilen mücadele uzun sürmez ~

~ Bunu kıskançlıktan söylemiyorum Milena, kıskanç değilim. Ya dünya çok küçük ya da biz çok büyüğüz, ne olursa olsun onu tamamen dolduruyoruz. Kimi kıskanacağım ki? ~

~ İnsan aslında nelere sahip olduğunu bilmeyen bir kapitalist ~

~ Bazen bana öyle gelyor ki, birlikte yaşamak yerine, ölmek üzere mutlu mesut yan yana uzanacağız. Fakat ne olacaksa, senin yanında olacak ~

~ Ben bir ölçüde iyileşmek için yalnızca huzura ihtiyacım olduğunu biliyorum, özel bir tür huzura ya da başka bir açıdan bakacak olursak, özel bir tür hzursuzluğa ~

~ Güçlü insanların da güçsüzlükleri vardır, hatta sanırım Herakles bile bir keresinde bir baygınlık geçirmiş. Fakat ben dişlerim sıkılı, senin o güpegündüz bile gördüğüm gözlerinin önünde her şeye katlanabilirim: uzaklığa, korkaklığa, endişeye, mektupsuzluğa ... ~

~ Karanlık evimden çıkıp sana giden bu daracık tunelde ilerlemeyi büyük bir sevinçle denedim ve beni ben yapan her şeyi yavaş yavaş, bu belki sana doğru giden, ama birdenbire senin yerine o geçit vermeyen taşa "Lütfen yola çıkma" ya çarpan bu tünelin içine attım; şimdi, beni ben yapan her şeyle birlikte, hızla kazarak açtığım bu tüneli yavaş yavaş geri yürümek ve doldurup kapatmak zorundayım. Anlayacağın, biraz acı veriyor ama bunun üzerine bu denli ayrıntılı yazabiliyorsam, o kadar da kötü değil demektir.

~ Hiç kimse cehennemin dibindekiler kadar temiz şarkı söyleyemez; meleklerin söylediğini sandığımız şarkı aslında onlarınki. ~

~ Kalbimde sen varken her şeye katlanabilirim.

~Aklıma geldi de, tek olarak yüzünüzü anımsayamıyorum.Sadece kafe masalarının ardından geçip gidişiniz, görünüşünüz, elbiseniz; bunlar hala gözümün önünde.

~ İnsan bazen erken kalktığında, gerçeğin hemen yatağın yanı başında olduğuna inanır: üzerinde birkaç solmuş çiçekle bir mezar, açık, içine almaya hazır ... ~

~ Seninle karşılıklı merhamet dileniyoruz; ben senden kabuğuma çekilebilmek için izin istiyorum, sen de benden ~

~ Kesin olan az şey var, asla birlikte yaşayamayacak olmamız da bunlardan biri, aynı evde, beden bedene, aynı masada, asla, aynı şehirde bile olamayacağız ~

~ Bazen insanların "neşe" kavramını nereden bulduklarını anlamıyorum, muhtemelen yalnızca üzüntünün zıddı olarak düşünülmüş ~

~ Yanımda yürüyordun Milena, düşünsene yanımda yürümüştün.

~ Hayatımı, kendimi zevke karşı savunarak, onu bitirmeye çalışarak geçirdim. ~

~ Ben tüm zamanımı ve tüm zamalar bin kat fazlasını ve daha iyisi, dünya üzerinde var olan bütün zamanları senin için kullanmak istiyorum; seni düşünmek, senin içinde nefes almak için ...

~ Son şarkımı söylüyorum. Bazısının şarkısı daha uzundur, bazısınınki daha kısa. Fakat aradaki fark yalnızca birkaç kelimeden ibarettir ~

~ Viyana'da en güzel, hem de en delicesine güzel giyindiğin gün hangi gündü biliyor musun? Bu konuda tartışmayalım: pazar.

~ Bu mektuplar sırf acıdan ibaret, acıdan geliyor, dindirilemeyecek bir acıdan, sadece acı veriyor, dindirilemeyecek bir acı, olacak şey mi - üstelik giderek artıyor bu acı. Susmak, yaşamanın tek yolu; burada da, orada da. Kederle; olsun, ne çıkar? Uykuyu daha çocuksu ve derin kılar bu. Ama acı, uykunun - ve gündüzün - içinden geçen bir saban, dayanılır şey değildir bu. ~

~Bu güne kadar hayata katlanamadığımı düşünüyordum, insanlara katlanamadığmı ve bundan utanıyordum. Ama şimdi sen, bana katlanılmaz gelenin hayat olmadığını gösteriyorsun.

~ Benimsin, seni bir daha görmeyecek olsam bile.

~Bugün Milena, Milena, Milena -Başka bir şey yazmayacağım. Hayır yazacağım. Bugün Milena, sadece telaş, yorgunluk ve yokluğun var.

~Aramak için inanmak gerekir, inanmak içinse belki yaşamak için gerekenden daha fazla güç.

~Ben tüm zamanımı ve tüm zamalar bin kat fazlasını ve daha iyisi, dünya üzerinde var olan bütün zamanları senin için kullanmak istiyorum; seni düşünmek, senin içinde nefes almak için ...

~ Mektuplar insanın uykusunu kaçırmak için mükemmel ilaçlardır! ~

~ Belki en çok seni sevdiğimi söylediğimde de söz konusu olan gerçekten sevgi değil; sevgi, senin içimde çevirip durduğum bıçak olman

 ~ Dış görünüşünün benim için en ufak bir önemi yoktu, beni tek ilgilendiren sözlerindi.

~"Ve gece yazdığın mektup orada işte, nasıl okunabileceğini aklım almıyor, bir göğüs havayı solumak için böyle nasıl daralıp genişliyor, aklım almıyor, senden nasıl uzak kalınır, aklım almıyor.


kitaplari yükleyip indirebilmeniz icin linkler :

Türkce  -   http://serv11.boxca.com/files/3/tf0b4wyozcwbm0/franz-kafka-milenaya-mektuplar.pdf 

Ingilizce  -  http://serv11.boxca.com/files/8/utnq05e6sa8u6t/frans_kafka_milenaya_mektublar-eng.pdf 

 Rusca -  http://serv11.boxca.com/files/5/7nrof5sy4gfz6y/frans_kafka_milenaya_mektublar-rus.pdf 

15 Eylül 2015 Salı

Victor Hugo- "Sefiller"

zaman: Eylül 15, 2015 0 yorum
Victor Hugonun kaleme aldığı "Sefiller" romanı dünya edebiyatında önemli bir yer tutan eserlerden biridir. Öyle ki, Hugonun eserde one cikardığı meseleler, neredeyse hala çözüm bulamamakta. Tolstoy eser hakkında diyordu ki, "Eğer" Sefiller "romanı olmasaydı, dünya edebiyatı çok fakir kalırdı". Hugo eserde kanunla vicdanı karşılaşdırmış, adil bir sonuca gelmeye çalışmıştır. Peki nasıl oldu bu eser ortaya çıktı? Bu eserin tarihi nedir? Kısaca konusalim. Hugo henüz katedralilar hakkinda Bilgileri topladigi zaman böyle bir eser yazmayı artık düşünmeye başlamıştı. Bu arada 1820 yılıydi. Onun eline Moren adlı birinin geçmişi ulaşiyor. Moren 1806'da katedraya tahliye olduktan sonra yolustu piskopos Miollisin evinde konuk olmuştu. Miollis Morene manevi etki göstermişti ve bu olay Morenin hayatını değiştirmişti. Bildiğiniz gibi  Moren eserdeki Jan Valjan, piskopos Miollis ise Mirieldi. Yani Monsenyör Benvenü. Hugo diyordu ki, "eserde her şey ayni olsun diye bir sey yok, önemli olan, samimi olsun." Hugo geniş araştırmalar yapıyor. Fakat eser yazılamıyor. O, Brüksel'de mülteci hayatı yaşayan zaman 1851 yılında "Jan Trejan" ı yaziyor, daha sonra 1862 de ise "Sefiller" piyasaya sürüldü. Romanda olaylar, esasen, 1815-1833 yılları kapsamaktadır. Bir çok yazar eseri yüksek değerlendirmiş, ayrıca eleştirenler de olmuştu. Örneğin, Flober diyordu ki, "Bütün kahramanlar iyi konuşuyor, fakat aynı konuşuyor." Yani benzer. Roma'nın motifleri üzerine ilk kez 1907 yılında "Paris barrikadalarında" ve "İşçi"  filmleri çekilmiştir.

Victor Hugo - "Sefiller" romanının kısa içeriği

Romanın esas karakteri olan Jan Valjan kızkardeşinin çocuğu açlıktan ölmesin diye hırsızlık yapıp tutuklanan gençtir. 5 yıl ceza alan Jan birkaç kez cezaevinden kaçmaya teşebbüs ettiği için cezasını 19 yıl çekmeli olmuştu ...
Cezaevinden çıkıp özgürlüğe kavuşan Valjan artık çok farklı bir insandı. Yeniden hayata tutunmağa çalışsa da, eski mahkum olduğundan toplum tarafından kabul edilmez. Ne karnını doyura bilecek ekmek, ne de soğuk günlerde kalabilecek yer buluyor.
Daha sonra bir piskoposla karşılaşan Valjan biraz ümitleniyor. Piskopos ona kalmaya yer ve yiyecek verir. Fakat cezaevinde yaşadıkları ve özgürlüğe çıktıktan sonra toplumun tavrı onun bütün his ve duygularını yitirmesine neden olur. Valjan  piskoposun sahip olduğu tüm gümüş ve değerli eşyaları çalıp kaçıyor. Fakat bu kadar esyayla yakalanması uzun sürmüyor. Değerli eşyaları ile birlikte  piskoposun huzuruna getirilen Jan beklemediği olayla karşılaşır. Piskopos bu eşyaların hediye olduğunu ve caldmadigini soyler ve Valjanın serbest kalmasına yardım ediyor. Daha sonra piskopos ona daha iki gümüş şamdan verir ve bir tek şey ister: tüm bu gümüşleri iyi insan olmak yolunda harcamayı istiyor. Bu olay Jan Valjanın yok olan duygularını yeniden geri döndurur.
Yıllar sonra Jan Valjan sahte kimlik belgesi ile iş hayatına başlar ve başarı kazanıyor. O artık zengindir ve kasabanın en sevilen insanlarından biri. Ama geçmişi onu sürekli takip ediyor. Onun aslında kim olduğundan sadece bir polis memuru Javer şüphe etse de, elinden hiçbir şey gelmiyor. Daha sonra Jan Valjanın hayatına ciddi sekilde degistiren bir kadın girecek ...
Fantina Valjanın fabrikasında çalışan ve küçük kızı olan fakir bir kadındır.  Babası belli olmayan çocuk annesine bir o kadar da olumlu bakamadığından işini kaybeden bu kadın kızı için her türlü fedakarlığa hazır. Günlerin birinde tutuklanma tehlikesi ile karşılaşan Fantinanı Jan Valjan kurtarır ve onu hastaneye yatırır. Fakat Fantina yaşadığı acılara katlanamaz ölür. Jan Valjandan kızına sahip çıkmasını istiyor. Jan sırayla ona söz verir.
Jan Valjanın hayatı yeniden değişime tabidir. Kendisine benzeyen ve Jan Valjan iddiasıyla masum biri tutuklanıyor. Kendi yerine başkasının tutuklanmasını vicdanına sığdırmayan Valjan aslında kim olduğunu açıklamayi karar verir. Ama Fantinaya verdiği söz onu bu adımı atmasına engel olur. Onun kızı Kozettanı kendi himayesine alır ve hayata atılır.
Yıllar geçiyor kozetta artık büyümüş ve güzel bir kız olmuştu. Jan Valjan sahte kimlikli hayatına devam etse de polis müfettişi Javer onun izini bırakmaz. Bu sırada kozetta Marius adlı bir gence aşık olur. Ama Javer Valjanın, aslında, kim olduğunu bulur ve genç sevgililer ayrılmak zorunda kalırlar. Olayların gidişatı bu tür süren anda ihtilal olur. Kozettanın sevgilisi ve polis memuru Javer devrimciler  sırasında olurlar. Onlara idam cezası verilir. Bu sırada Jan Valjan yeniden ortaya çıkıyor ve idam etme görevi ona veriliyor. Fakat Jan polis memurunun kaçması için ortam sağlıyor. Bu sırada çatışmalar yeniden başlar ve Marius ağır yaralanır. Onun hayatını kurtaran Jan Valjan Mariusu hastaneye götürüyor.
Daha sonra Marius iylesir ve kozetta ile evlenir. Jan Valjan da bir süre sonra hayata veda eder. Bir zamanlar yepiskopun ona verdiği iki gümüş şamdanı hiç yanından ayırmıyor ve sonda da mezarının başına konur.

Not: Eserlerin, özellikle de, bu tip romanların tek kısa içeriğini okuyarak yetinseniz, çok şey kaybetmiş olursunuz. Kitap ile kısa içerik kıyaslanmayacak derecede farkli. Biz sadece sizi kitabı okumaya yönlendiriyoruz. Not yapmadığım o kadar olaylar var ki ...  :-) 
Kitabın elektronik versiyonunu buradan indirebilirsiniz:
PDF  linki : http://adf.ly/1BAxoQ

EPUB  linki : http://adf.ly/1BAyQB

12 Eylül 2015 Cumartesi

Oktay Ağayev Ötən günlər

zaman: Eylül 12, 2015 0 yorum

Yadındamı ötən günlər,
Ağac altı… bulaq səsi.
Günlər keçir… bizə qalır,
O günlərin xatirəsi…
Gəl əzizim, keçənləri
Yada salaq dönə-dönə.
Ötən günə gün çatarmı,
Calasan da günü günə?
Yadındamı ötən günlər,
Qəm çoxalır, ömr azalır.
Üzümüzdə, alnımızda,
O illərdən izlər qalır.
Saç ağarır… qoy ağarsın!
Qoy var olsun ellərimiz,
Yenə şirin diləklərdə,
Ürəklərdə yaşarıq biz!

Gəl əzizim, keçənləri
Yada salaq dönə-dönə.
Ötən günə gün çatarmı,
Calasan da günü günə?

11 Eylül 2015 Cuma

Sadece Anlatmak ve Anlamak istiyorum ....

zaman: Eylül 11, 2015 0 yorum
Bazı kelimeler var ki, anlamak kadar zor, anlatılası kadar zordur.
Ama yine de anlatmak istiyorum ve birdaha anlamak istiyorum.
Gördüklerimi anlatmak fark ettiklerimi anlamak istiyorum.


Zalim bir dünya görüyorum, herkes herkesten bir şeyler uman.
Yüzler görüyorum, yüzlerden utanmayan, çekinmeyen.
Adalet görüyorum, haksızlığın gölgesinde.
Vicdan görüyorum, sadece kitapların sayfalarinda.
Doğrular arıyorum, yalanların arasında.
Sevdiklerimi arıyorum, yersiz zamanın  gidisinde.
Samimiyet arıyorum, zayiflara horuzlanarak, güçlülerin etegini openler  arasında.
İnsaf arıyorum, gözünü para  bürüyenler arasında.
Sadelik arıyorum var olduğu gibi değil, görünmek istediği gibi olanlar arasında.
İmanlı arıyorum, imanın gölgesinde gizlenen imansızlar arasında.
Namus arıyorum, namussuzluğu perdeliyip kendileri için doğru sananlar arasında.
Kendine saygı arıyorum, ben böyleyim kime ne diyenler arasında.

O kadar aradim  ki, aradiklarim  tarzda yaşamayı unuttum.
Belki doğru yerde aramıyorum ama toplulukta arıyorum
Bireylerde aradığım gün neyse bulucagima veya bulduğuma dair inancımı yitirecegim.


Raife.

1 Eylül 2015 Salı

DOSTLUK ÜZERİNE:Her şeyini dostun için feda et, onu zor durumdan kurtar için bunu hiç düşünmeden yap. Onu mutsuz görmemek için elinden gelen her şeyi yap, en önemlisi de yanında olduğunu her zaman hissettir.

zaman: Eylül 01, 2015 0 yorum


Her bir insan kendisine yakın arkadaş arıyor. Mutlu anlarını paylaşacağı, zor anlarında ona destek olan, çözemediği konularda yol gösteren, onu seven, sadık olan, koruyan, hatalarına şefkatle yaklaşan, hastalanınca veya Yaşlandıkda onu yalnız bırakmayan insanlar arıyor ...

Sevgi, Allah'ın insanlara verdiği en büyük nimetlerden biridir. Allah insanın fıtratını sevmekten ve sevilmekten , dostluktan ve yakınlıktan hoşlanacağı şekilde yaratmıştır. Kuran ahlakını yaşayan insanlarla birarada olmak, onlarla dostluğu ve sevgiyi yaşamak ise, iman eden insana birçok nimetten daha fazla zevk verir. Dolayısıyla, Allah'ın sevdiği ve razı olduğu kullarına vadettiği cennet gerçek sevginin, dostluğun ve yakınlığın sonsuza kadar büyük coşku ile yaşanacağı güzel yerdir. Allah'ın Kuran'da cennet hayatına dair verdiği ayetlerde hep neşe, arkadaşlık, sevgi, muhabbet, güzel söz ve huzurdan bahsedilmektedir. Sevgi ve dostluğa engel olan her şey cennetteki insanlardan uzak tutulmuştur. Örneğin Allah bir ayette cennete giren müminlerin göğüslerinde kinden ne varsa hepsini çıkaracağını bildirmiştir ("Araf" suresi, 43). Kıskançlık, düşmanlık, rekabet, öfke, darılma gibi sevgiye ve dostluğa engel olan kötü özellikler cennetten kenarda kalacak.

Allah Kuran'ın birçok ayetinde müminlerin birbirlerinin velileri olduklarını bildirir. Bu ayetlerden biri şöyledir:

"Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederler. Allah onlara rahmet edecektir. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 71)

Veli kelimesinin anlamı dost, koruyucu, yardımcı ve destekçidir. Dolayısıyla, bu ayetin gereği olarak dürüst, güzel ahlaklı ve samimi müminler birbirlerini desteklemeli, korumalı, birbirlerine dost olmalı ve yardım etmelidirler.

Dostluk nasıl olmalıdır?

Ahlaka önem verilen dostluk: gerçek dost olmak için insanı sadece güzel ahlakına göre sevmek gereklidir. Bu özellikler insanın Allah korkusu ve sevgisi, imanı, samimiyeti ve takvasıdır. Ancak bu değerler üzerine kurulan dostluklar sağlam olabilir. Bu tür yüksek ahlaka sahip kişilerin dostluğu sarsılmaz olur.

Bitmeyen dostluk: şüphesiz, her insan için asıl dostluk çok değerli ve büyük nimettir. Gerçek dost insanın iyi gününde de, kötü gününde de yanında olan, kendisi için istediği tüm güzellikleri dostu için de tereddüt etmeden isteyen, onun mutlu olmasını, iyi olmasını en az kendisi kadar arzu eden insandır. Kıskançlık, rekabet gibi düşüncelere kapılmadan karşısındaki insanı samimiyetle seven ve hep onun iyiliğini isteyen insandır. Kuran ahlakından kaynaklanan böyle sağlam dostluğu başka türlü elde etmek mümkün değildir.

Ahireti hedefleyen dostluk: gerçek dost kendi arkadaşının dünyada da, ahirette de mutlu olmasını hedefleyen insandır. Gerekirse samimi ve açık konuşup, ona imani yönden eksikliklerini anlatmak, onları gidermek için yol göstermek de önemli dostluk özelliğidir. Bu tür davranışı ancak gerçekten seven ve gerçekten dost olan insan yapar.

Saygı ve sevgiye esaslanan dostluk: kuran ahlakının yaşandığı bir ortamda Allah korkusu ve iman insanların birbirlerine gerçek anlamda sevgi ve saygı beslemelerini sağlayan değerlerdir. İman edenlerin birbirlerine besledikleri sevgi, güven ve sadakat onların Allah yolunda gösterdikleri çabaya göre şekillenir. Allah'ın rızasını kazanmak için sahip olduğu herşeyini hayır yolunda harcayan, bu yolda dogru  yön alan bir mümin Müslüman kardeşlerinin sevgisini kazanır ve onlara en güzel şekilde örnek olur. Aralarındaki güçlü sadakat birbirlerine olan sevginin, bağlılığın ve güvenin artmasına neden olur. Dolayısıyla, dostluk ve yakınlık insanların Allah korkuları, imanları ve güzel ahlakları üzerinde kurulmuşdursa, hastalık ya da yaşlılıkla ortaya çıkan fiziksel değişiklikler bu dostluğa kesinlikle etkileyemez. Aksine, bu durumdaki bir mümine daha da fazla şefkat ve merhamet duyulur.


Dürüstlüğe dayanan dostluk: samimiyet insanın ici ve disinin bir olması, kalbinde hissettiğini dışa yansıtmasıdır. Çok samimi, açık ve net olması, düşüncelerini, duygularını gizletmeden kendini olduğu gibi göstermesi, gerçek karakterini açıkça ortaya koymasıdır. Kuran ahlakına göre, insan samimiyeti ölçüsünde değer kazanır; yakınları ve sevdikleri onun samimi olduğunu bildikleri için bu insana güvenir ve onu seviyorlar. Allah Kuran'da şöyle buyurur:

Arkadaşınız sadece Allah, Resulü ve iman edenlerdir. Onlar (Allah'a) boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler. (Maide Suresi, 55)


Cahilin dostluk anlayışı

Gazetelerde, dergilerde, televizyon kanallarında veya çevremizde sık sık birbirlerini ne kadar çok sevdiklerini söyleyen insanların tatillerde, eğlence yerlerinde, iş arkadaşlarının ortakçıların ise şirketleri önünde çekilmiş resimlerini görüyoruz. Bir süre sonra bu kişilerin dostluklarının, iş ilişkilerinin veya evliliklerinin bittiği ile ilgili haberler karşımıza çıkıyor. Önce birbirlerini sevdikleri, birbirlerine değer verdikleri, "Bizim sevgimiz çok farklıdır", - deyen insanlar sonradan birbirlerine toplumun karşısında çok ağır sözler söyleyerek, iftiralar atarak, birbirlerini maddi zorluklar içinde bırakarak ayrılırlar.

İnsanlar arasındaki ilişkiler nasıl olursa olsun (ister evlilik, ister iş ortaklığı, ister arkadaşlık), onların arasındaki bağların kopması bu veya buna benzer şekilde olur. Bir süre önce birbirlerini seven, değer veren gibi görünen insanlar biri diğerini aşağılayarak, nefret ederek ayrılırlar.

Aslında, yaşadıkları sistem içerisinde sevgi ve dostluk dediğimiz şey gerçek sevgi ve gerçek dostluk değil. Bu, sadece geçici heveslere dayalı, sağlam dayanağı olmayan, karşılıklı çıkarlar doğrultusunda gelişen ve korunan, hiçbir manevi derinliği olmayan, esasen, maddi değerlere dayanan ve taraflardan birinin kârının bitmesi ile sona eren ilişkilerdir.

Yalnızlığa mahkum olan dostluk: Kuran ahlakını kendilerine rehber etmeyen insanlar ne kadar isteseler de, asla yakın dost bulamazlar. Buna göre, bir çok insanın "yalnızım", "Bir dostum bile yok", "Hepsi zor günümde yalnız bıraktılar, herkes iyi günün dostu imiş" gibi sözlerine sık sık rastlanır.

Makam ve itibara dayalı dostluk: bazı insanların zenginlik, güzellik, itibar, makam, ya da sosyal statü gibi değerlere göre kurdukları dostluklar hiçbir zaman kalıcı olmaz. Çünkü dostluğun dayandığı bu değerlerde bir değişiklik olduğu zaman dostluk da biter. Örneğin, bu ahlaka sahip olan bir insan çok güzel ve lüks bir yaşam süren biri ile eş olabilir. Eğer bu kişi kaza sonucu tanınmayacak kadar kusurlu ve aynı zamanda da bakıma muhtaç, aciz bir duruma düşerse, bu insana olan tüm ilişki ve yakınlık da biter.


Menfaate dayalı dostluk: çıkarlarına göre yaşayan insanlar kendileri de maddi manevi iniş ve yokuşlarla karşılaşırlar. Güzelliklerini, gencliklerini, sağlıklarını, sahip oldukları malları, zenginliklerini kaybederler. Eskiden  gerçek dost zannettikleri insanların yaşlanınca, maddi imkani olmadiginda, onlara değer vermediklerini görürler. İyi günlerinde çok yakın davranan, birbirlerine sadakat yemin eden insanlar birbirleriyle konuşmayan ve hatta birbirlerini tanımayan insanlara dönüşürler. Bir sorunları olduğunda , yardım isteyecekleri, güvene bilecekleri insanların olmadığını görürler. "En yakınım", - dedikleri insanların bile, menfaatlerini dostluktan üstün tuttuklarını anlarlar.

Güvensizliğin hakim olduğu dostluk: Kuran ahlakına göre yaşamayan insanların birbirlerinin kötü ahlak özelliklerini bilerek gerçek sevgi beslemeleri, saygı beslemeleri, güvenmeleri imkansızdır. Bir insanın yalan söylediğini, ikiyüzlü ve yapay olduğunu bilip, çıkarları için başkalarından kullandığını görüp ona yürekten sevgi beslemek ve saygı duymak mümkün değil. İnsan ne kadar: "Dostum, yakınım", - dese de, bu insanın başkalarına olduğu gibi, kendisine karşı da aynı şekilde yaklaştığını bilir.

O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamber'in yolunu tutup gedeydim! Olacak şey değil! Keşke falancayı dost edinmeseydim Çünkü zikir (Kur'an) bana geldikten sonra beni ondan uzaklaştırdı "Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder.

(Furkan Suresi, 27-29)

Gerçek dostluk Allah rızası için olandır

Kuran'a göre yaşamayan insanlar gerçek sevgi ve dostluğun da nasıl olduğunu bilmezler. Çünkü gerçek sevgi ve dostluğun temeli Allah sevgisi ve rızası üzerine kurulur, iman, takva, Allah'a olan yakınlıkla artar.

Iman eden bir insan Allah'ı büyük coşku, heyecanla sever. Allah'a olan sevgisinden ötürü Allah'ın yarattıklarına karşı da büyük bir sevgi ve muhabbet duyar. Allah'ı çok sevdiği için Allah'ı seven imanlı insanlara karşı büyük sevgi duyar. Takvaya dayalı sevgide cahiliye ahlakında sıkça duyduğumuz "... sevgim bitti, sevgim azaldı, arkadaşlığımız bitti ... vb." Gibi ifadelere yer yoktur. Mümin karşısındaki insan imanlı ve takvalı olduğu sürece onu daim, her durumda ve her durumda çok sever. Yaşlılık, sakatlık, fiziksel kusur, konumu kaybetmek, yoksulluk, hastalık, hata yapmak gibi durumlar asla sevgiyi olumsuz yönde etkilemez. Bir sevgide vefa, sadakat, merhamet, bağışlama var. Eksiklik, kusur olsa bile, yine de güzel gözle bakma var. Allah için olan sevgide, sevginin süresi, ya da sonu yoktur. Bu sevgi dünyada ve sonsuz ahiret hayatında yaşan için hedeflenmiştir. Allah gerçek sevgi ve dostluğun yaşanmasının ancak imanla mümkün olduğunu Kuran'da şöyle bildirmektedir:

İman edip iyi işler yapanlar için Rahman (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır. (Meryem Suresi, 96)


 

DAN ULDUZU Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review