Roman edebiyyatda en çok sevdiğim ve bana en çok yakın olanıdır. Romanlar daha çok hayati, anlamlı, ve ibret alinasi oluyor. Modern dönem yazarlarının da romanlarını okuyor ve beğeniyorum. Ancak geçtiğimiz yüzyılın dahi yazarı olmuş İlyas Efendiyev romanları yıllar geçse bile aklimin bir köşesinde hala kalmaktadır.
Bu romanların içerisinde "Söyütlü ark" romanı ise kendi özgünlüğü, özelliği ile seçilir. "Söyüdlü ark" romanı 1959 yılında yayımlandı.
Romanda Nuriye isimli bir kızın hayatından ve onun uzak bir köyde başına gelenlerden bahsedilmektedir. Nuriye yetim bir kızdır, onun Bakü'de Alesker dayısından başka bir yakını yok. Talebelik yıllarında bir tegmenle tanışır ve aralarında öyle ilk görüşmeden büyük bir sevginin temeli konur. Ancak kader onların yolunu ayrırır. Nuriye her gün görüş yerine gelse de teğmen Murad gelmez. Sabri tükenen Nuriye cikip gider. Kendi arzusu olan oyunculuk eğitimi alır, tiyatro Universitesine girer. Daha sonra tayini cikar onu Güney kışlak, oradaki kültür evine gönderirler. Güney kışlakda o yıllar da sevdigi asik oldugu, Muratla karşılaşır. Murat bu kişlagin komşu olan Kuzey kışlağında kolhoz Başkanıdır. Ancak onun evli olduğunu öğrenen Nuriyyenin tüm umutları bir anda paramparça olur. Aslında geçen yüzyılın sorunlarından söz edilse de, o sorunları bü gün başka bir şekilde yine de yaşamaktayız.
Şimdi Nuriye gibi kızlarımız cok az, Nuriye isterse Murat'ın ailesini dağıtabilirdi, ama o gerçek namuslu, iffetli bir kız gibi muamele etti. Şimdi ise aile dağıtanlar yuva yikanlar bunu kendilerine bile şeref bilirler. Şimdi de köylerimizde kültür evlerinin olmasına ihtiyaç var, ücra köylerdeki insanlar kültürden, edebiyattan uzak düşmemelidir.
Beni en çok etkileyen Nuriyyenin yaşadıkları oldu, yaşamı boyunca acı çekmiş bu kız oyunculuk yaparak kalbi ağlasa da çevresindekilere sevinc gosterdi, onlara nelerise öğret bildi. Keşke etrafımızda Nuriye gibi iffetli, cesaretli, namuslu, mert, yalnız kendi çıkarını düşünmeyen insanlar çok olsaydı!
Okumak isteyenler Azerbaycan Turkcesiyle burdan okuya bilirler 😊 - Söyüdlü arx
Blogroll
Labels
About
Subscribe For Free E-book
29 Haziran 2017 Perşembe
27 Haziran 2017 Salı
Masumiyet Müzesi
Orhan Pamugu tanımam 2015 yılının Nisan ayında oldu ... . Kitapta neden bahs edildigini tam bilmiyordum ama ilk basda begenip begenmiyecegimdende emin degildim. ama itiraf edeyim kitabin kapagi tamda eskileri hatirlatiyor diye okudum.
Bazen kendi kendime düşünüyorum ki, acaba neden günümüzde doğdum. Bu dönemin eşyaları, stili hiç bana göre değil. Ama o stilde yaşamak imkansız da değil :)
Kitap, tasarımı, sayfalari, Orhan Pamug'un dili - her şey çok hoşuma gitti. Özellikle de başlangıçta yazdığı o muhteşem cümle ...
"Hayatımın en mutlu aniymis, bilmiyordum ..."
İnsanlar hayatlarının en mutlu anının farkında oluyorlarmi acaba? Kime sorsan "bilmiyorum" der galiba, ya da özel olduğu için paylaşmak istemez. Neyse çok derine gitmemek gerekir :)))
Kitaptan sonra müze hakkında çok ilgileniyordum. Orhan bey çok güzel düşünmüs kitabın sayfasında müzeye giriş için muhürlenmeye yere birakmayı.
Ben hala müzede olmadım, ama bir gün Türkiye'ye gitsem, muzeyi ziyareti etmeyi cok isterim.hatta hayallerimden biri diye bilirim 😊 muzeye giris icin bu kitabı almayı unutmamak gerek.
Bu kitabı bu kadar sevmeyimin bir nedeni de Orhan beyin olayları detaylı olarak tarif etmeyi. Merhamet Apartmanı, Füsun'un kendisi, kıyafeti, eşyaları tüm bunlar tam benim istediğim gibiydi. Belkide cocuklugumdandir şatafatli seyleri sevmedigim antikayi her zaman sevdigim deger verdigim icindir.
Odada en çok beğendiğim penceresi oldu :)
Herkesi ilgilendiren soruya gelince, belkide dusunuyorum Orhan Pamuk böyle bir ask yaşamiş! Bu tür hastalık derecesine ulaşmış bir aski yaşamayan biri bence bunu tarif edemezdi ...
Son soz olarak Kitabı okumayan herkese okumayı tavsiye ediyorum ...
Bazen kendi kendime düşünüyorum ki, acaba neden günümüzde doğdum. Bu dönemin eşyaları, stili hiç bana göre değil. Ama o stilde yaşamak imkansız da değil :)
Kitap, tasarımı, sayfalari, Orhan Pamug'un dili - her şey çok hoşuma gitti. Özellikle de başlangıçta yazdığı o muhteşem cümle ...
"Hayatımın en mutlu aniymis, bilmiyordum ..."
İnsanlar hayatlarının en mutlu anının farkında oluyorlarmi acaba? Kime sorsan "bilmiyorum" der galiba, ya da özel olduğu için paylaşmak istemez. Neyse çok derine gitmemek gerekir :)))
Kitaptan sonra müze hakkında çok ilgileniyordum. Orhan bey çok güzel düşünmüs kitabın sayfasında müzeye giriş için muhürlenmeye yere birakmayı.
Ben hala müzede olmadım, ama bir gün Türkiye'ye gitsem, muzeyi ziyareti etmeyi cok isterim.hatta hayallerimden biri diye bilirim 😊 muzeye giris icin bu kitabı almayı unutmamak gerek.
Bu kitabı bu kadar sevmeyimin bir nedeni de Orhan beyin olayları detaylı olarak tarif etmeyi. Merhamet Apartmanı, Füsun'un kendisi, kıyafeti, eşyaları tüm bunlar tam benim istediğim gibiydi. Belkide cocuklugumdandir şatafatli seyleri sevmedigim antikayi her zaman sevdigim deger verdigim icindir.
Odada en çok beğendiğim penceresi oldu :)
Herkesi ilgilendiren soruya gelince, belkide dusunuyorum Orhan Pamuk böyle bir ask yaşamiş! Bu tür hastalık derecesine ulaşmış bir aski yaşamayan biri bence bunu tarif edemezdi ...
Son soz olarak Kitabı okumayan herkese okumayı tavsiye ediyorum ...
Categories
Türk dilində
15 Haziran 2017 Perşembe
Aynı ağlamaz....
Aynı ağlamaz herkes. ....
Bazıları gözleri ile ağlar. ..
Bazıları sözleriyle ağlar. ...
Bazıları hisleriyle ağlar. ...
Bazıları kalpleri ile ağlar. ...
Aynı ağlamaz herkes. ....
Kimisi kendi hatalarına ağlar. ..
Kimisi kendi dününe ağlar. ...
Kimisi kendi aşkına ağlar. ..
Kimisi kendi vicdanına ağlar.
Kimisi kendi kaderine ağlar. ..
Aynı ağlamaz herkes. ...
Ama mutlaka herkes ağlar. ...
Bazıları gözleri ile ağlar. ..
Bazıları sözleriyle ağlar. ...
Bazıları hisleriyle ağlar. ...
Bazıları kalpleri ile ağlar. ...
Aynı ağlamaz herkes. ....
Kimisi kendi hatalarına ağlar. ..
Kimisi kendi dününe ağlar. ...
Kimisi kendi aşkına ağlar. ..
Kimisi kendi vicdanına ağlar.
Kimisi kendi kaderine ağlar. ..
Aynı ağlamaz herkes. ...
Ama mutlaka herkes ağlar. ...
Ş.Raifa
14 Haziran 2017 Çarşamba
Keşke....
Keşke keşkelerimiz olmadan yaşaya bilseydik....
Keşke tanıdığımız her kes kendilerini tanıtdıklari gibi kalsaydı...
Keşke sevdiklerimizi yitirme gibi korkumuz olmasaydı....
Keşke insanlar bir birini incitmek yerine sevmeyi seçseydi...
Keşke dilediğimiz güzel dilekler gercekleşe bilseydi...
Keşke yalansız yarınlara uyana bilseydik...
Keşke her kesin hissleri ilk günki gibi saf temiz kala bilseydi...
Keşke gerçekle hayellerimiz arasında fark olmasaydı...
Keşke yaşadığımız her güne şükürler ede bilseydik....
Keşke cismimiz yorgun düşsede, ruhumuz yorulmasaydı...
Keşke keşkelersiz yaşaya bilseydik...
Ş.Raifa
Keşke tanıdığımız her kes kendilerini tanıtdıklari gibi kalsaydı...
Keşke sevdiklerimizi yitirme gibi korkumuz olmasaydı....
Keşke insanlar bir birini incitmek yerine sevmeyi seçseydi...
Keşke dilediğimiz güzel dilekler gercekleşe bilseydi...
Keşke yalansız yarınlara uyana bilseydik...
Keşke her kesin hissleri ilk günki gibi saf temiz kala bilseydi...
Keşke gerçekle hayellerimiz arasında fark olmasaydı...
Keşke yaşadığımız her güne şükürler ede bilseydik....
Keşke cismimiz yorgun düşsede, ruhumuz yorulmasaydı...
Keşke keşkelersiz yaşaya bilseydik...
Ş.Raifa
11 Haziran 2017 Pazar
Behçet AYSAN- BİR EFLATUN ÖLÜM ( kendi sesimle )
bir kac aydir soz vermisdim.gün bu gun kendi sesimden siir seslendirdim.
umarim begenilir 😊 bu arada isteyen eşlik ede bilir😃
↓
→1) Behçet AYSAN- BİR EFLATUN ÖLÜM ← (şiirin ismine tiklayin)
→2)BİR EFLATUN ÖLÜM ←(buda arkadasimin esligiyle )😇
↑
kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım
git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım
ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.
aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.
söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım
belki
sararmış
eski resimlerde kalırım
belki esmer bir çocuğun dilinde.
bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti
değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.
aynı gökyüzü aynı keder.
2 Haziran 2017 Cuma
Orhan Kemal - El Kızı
Okul yıllarında okumuştum ilk kez. Geçenlerde Kitaplarin arasinda karşıma çıktigi zaman kayıp listesinde bulunan değerli dost gibi bağrıma bastım.
Eser sahilde ölü olarak bulunan bir kadının parmağındaki yüzüğün tarihçesinden başıyor. Avukat Mazhar bey eşini sevse de, ondan hic memnun değil. Nazan aslinda saf bir kadin ve utangac oldugundan duygularını pek belli etmiyor Tabii, burada annesi Hacer Hanım'ın da büyük rolü var. Sık sık "vur başına, al ekmeği elinden" prensibinden yararlanarak gelinine hakaret ediyor,Bir tarafı "sarayi-humayuna" bağlı sayan Hacer hanım oğluna böyle gelin kesinlikle hayal etmiyordu. Yüzüğü öğrenir-öğrenmez komşusu Naciyenin yardımı ile Nazanin kuyusunu kazmaya başlar.
Bu sırada Mazhar Bey Jale-Neriman adlı bar kadını ile tanışarak onunla ilişkilerini giderek güçlendiriyor. Nazanı büyü ile evden "reddetmeye" muvaffak olan Hacer hanımın içine düştüğü durum, "taş kayaya rast geldi" gibidir.
Hacer hanim, bar kadınını da oğluna layık görmüyor. Oysa kendi geçmişinin de Nerimandan geri kalir yani yoktu.Avukat annesi gibi nüfuzuna önce Nazan darbe vurmuşsa, simdiyse bar kadını darbe vuruyordu. Ondan kurtulmak amacıyla önceki yöntemlerden kullanmaya başlar, ama Neriman henüz ilk gordugunde Hacer Hanım'ın nasıl bir kadın olduğunu anlamıştı.
Avukat annesinin hazmedemediği oğlunun "bar kadını"na bagli olması, ev işleri yapmasi, torunu Haldunu kendi tarafına çekmesi , eve hizmetci gibi alinan Naciyenin de Nerimana canla başla kulluk etmesi, Mazharin avukat dostu Nihat'ın eşi Hikmet hanımla dost olmasidir Tüm girişimleri başarısızlıkla sonuçlanarak hem Nazana yaptığının bedelini öder, hem de baskasina kazdığı kuyuya kendisi düşer.
Kitabın sonunu soylemiyip merakda birakacagim ama ben çok sevdim.Bu kitap insanın kendi çıkarı için ne kadar ileri gidebileceğini gösteriyor. Gözlerim dolarak okudum. Yazarın kalemi oldukça sade. Benzetme sanatını az kullanan isimlerden biri. Fakat o sade kalem nasıl da bir şaheser ortaya çıkarmış? El Kızı, hayatım boyunca aklımdan çıkmayacak bir kitap . Tavsiyem aşırı ağır dram sevmiyorsanız pek tavsiye etmem. Bir de ilk kez Orhan Kemal okuyacaksanız tavsiye edemeyeceğim. İlk kitaptan bu kadar dram ağır etki yaratabilir ve yazarı bırakmanıza sebep olabilir. Tersiyse tam sizlik ;) Uzun süre akılda kalacak bir kitap. Ne varsa eskilerde var zaten diyipde yazimi bitiryorum. Esen kalin ve Kitapsiz kalmayin 😊
Eser sahilde ölü olarak bulunan bir kadının parmağındaki yüzüğün tarihçesinden başıyor. Avukat Mazhar bey eşini sevse de, ondan hic memnun değil. Nazan aslinda saf bir kadin ve utangac oldugundan duygularını pek belli etmiyor Tabii, burada annesi Hacer Hanım'ın da büyük rolü var. Sık sık "vur başına, al ekmeği elinden" prensibinden yararlanarak gelinine hakaret ediyor,Bir tarafı "sarayi-humayuna" bağlı sayan Hacer hanım oğluna böyle gelin kesinlikle hayal etmiyordu. Yüzüğü öğrenir-öğrenmez komşusu Naciyenin yardımı ile Nazanin kuyusunu kazmaya başlar.
Bu sırada Mazhar Bey Jale-Neriman adlı bar kadını ile tanışarak onunla ilişkilerini giderek güçlendiriyor. Nazanı büyü ile evden "reddetmeye" muvaffak olan Hacer hanımın içine düştüğü durum, "taş kayaya rast geldi" gibidir.
Hacer hanim, bar kadınını da oğluna layık görmüyor. Oysa kendi geçmişinin de Nerimandan geri kalir yani yoktu.Avukat annesi gibi nüfuzuna önce Nazan darbe vurmuşsa, simdiyse bar kadını darbe vuruyordu. Ondan kurtulmak amacıyla önceki yöntemlerden kullanmaya başlar, ama Neriman henüz ilk gordugunde Hacer Hanım'ın nasıl bir kadın olduğunu anlamıştı.
Avukat annesinin hazmedemediği oğlunun "bar kadını"na bagli olması, ev işleri yapmasi, torunu Haldunu kendi tarafına çekmesi , eve hizmetci gibi alinan Naciyenin de Nerimana canla başla kulluk etmesi, Mazharin avukat dostu Nihat'ın eşi Hikmet hanımla dost olmasidir Tüm girişimleri başarısızlıkla sonuçlanarak hem Nazana yaptığının bedelini öder, hem de baskasina kazdığı kuyuya kendisi düşer.
Kitabın sonunu soylemiyip merakda birakacagim ama ben çok sevdim.Bu kitap insanın kendi çıkarı için ne kadar ileri gidebileceğini gösteriyor. Gözlerim dolarak okudum. Yazarın kalemi oldukça sade. Benzetme sanatını az kullanan isimlerden biri. Fakat o sade kalem nasıl da bir şaheser ortaya çıkarmış? El Kızı, hayatım boyunca aklımdan çıkmayacak bir kitap . Tavsiyem aşırı ağır dram sevmiyorsanız pek tavsiye etmem. Bir de ilk kez Orhan Kemal okuyacaksanız tavsiye edemeyeceğim. İlk kitaptan bu kadar dram ağır etki yaratabilir ve yazarı bırakmanıza sebep olabilir. Tersiyse tam sizlik ;) Uzun süre akılda kalacak bir kitap. Ne varsa eskilerde var zaten diyipde yazimi bitiryorum. Esen kalin ve Kitapsiz kalmayin 😊
Categories
Türk dilində
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)