30 Aralık 2017 Cumartesi

Yeni yil

zaman: Aralık 30, 2017 0 yorum
Karşıdan yeni yıl geliyor, her yıl olduğu gibi herkes sevincle karşılamaya, imkanları dahilinde farklı karsilamaya çalışıyor .... yıllar çok çabuk geçiyor, büyüdükçe bunu daha iyi anlıyorum .. her yıl bize daha da olgunluk katıyor, her yıl bizi cocukluğumuzdan biraz daha uzaklaştırıyor, her yıl bir zamanlar gelecek gibi düşündüğümüz zamana geçmiş yıllar yerini alir ve hatiralarimiz bugün gibi olsa da elimizi uzattığımızda ulaşamayacağımız uzaklıklara alip gidiyor .. Her yeni yıl yeni istekler doğurur, hayata bakışını, düşüncelerini  değiştiriyor, bir zaman güldüyün şeylere zaman geçtiğinde düşününce ağlayip, ya da tam tersi ağladığın konuların ne kadar boş, anlamsız ve saçma olduğunu anlıyorsun .. Hayattan istediğin şeyler olunca başka isteklerin yerini alir ve düşünüyorum bundan doğal bir şey yok, insan hayatı boyunca bir şeylerin hayal eder, isteklerinden istekler doğurur ve onlara bağlanarak hayata tutunur .. Aslında her şey böyledir, gardirobunun en sevimli elbisesiniı yıllar sonra evin bir köşesinde temizlik bezi gibi göreceksin, o çok sevdiğin muzikleri yerine yeni müzikler gelerek, bir gün unuttuğun, her gün gittiğin sokakların değiştiğini, ezber bildiğin numaralar, yollar, isimleri ve s. bir gün düşünsen bile hatirlayamazsin .. Zaman bizi zahiren değiştirdiği gibi bazen manevi olarakda değiştiriyor, yalniz degişikligimiz her zaman olumlu yönde olsun, yıllar değerlerimize değer katarak çogaltsın, onları  bizi bizden alıp bizleri tanınmaz hale düşürüp, sevdiklerimizden uzaklaştırmasin .. Aslında bizler bir birimize tutundukca daha güçlü hissediyoruz, her zaman sevdiklerimizin desteğine ihtiyaç duyuyoruz .. Hiç kimse yalnızlığı sevmez aslında, yalnızlığa terk edilmişlerdir vardır, ya da geri dönüşü olmayan terk edişler .. mutluluk bir sofra arkasında birlikde olmaktır, mutluluk istediğin zaman gide bildigin  akrabaların, arkadaşlarının olmasıdır, mutluluk her yeni yılda eskilmeyen değerler ve sevdiklerine sahip olmaktır .. Haydi hayalimizde büyük bir dilek tutalim, bu yeni yılda tekrar, internetden kopaylanmis tebriklerle değil de, bir cümle  bile olsa da kalpten gelen tebrik yazalım, bir birimize küçük paketlerde büyük sevgimizi hediye edelim, ve sevdiklerimizle birlik olalım ve en güzel yıllar, sevindiren yenilikler, sağlıklı canla bizlerin olsun İnŞaAllah ..


20 Aralık 2017 Çarşamba

Şükran Allah!..

zaman: Aralık 20, 2017 0 yorum
Ellerinizi Allaha açıp ve içten şükür etdinizmi size bahş etdiyi sonsuz nimetler icin ? Eksiklerimizin farkına vardığımız gibi sahip olduklarımızın farkindamiyiz acaba?! .. Biz Dünyanın en zengin insanlarıyız eğer bunu anlarsak, her birimiz özlüyümüzde bir Dünyayız, sonsuz bir ummanız aslında..
Dünyada mevcut olan o kadar dertler, hastalıklar, mutsuz olaylar var ki, onlara bakınca dert yaptığımız şeylerin ne kadar küçük ve önemsiz olduğunu görüyorsun .. ve engelli insanların hayata kusursuzca tutunduğunu, gözlerindeki hayat aşkını, yüzlerindeki gülüşü, insanlara olan güzel tavrını, arzuları için elinden geleni yaptığını, parlak bir gelecek için gösterdikleri çabaları, uçmak için çırpınmak gerektiğini bildiklerini görünce kendinden utanırsin .. sahip olduğumuz şeylere küçük bir  bakisla ele alalım, bir de sahip olmadıklarımıza .. sahip olduğun neyi sahip olmadığın bir şeye kurban verirdinmi ?! Vücudunuzu çok uzaklaşmadan düşünün, el, kol, ayaklar, gözler, konuşma yetenekleri, işitme duyuları vb. Vazgeçebilir miyiz? Hic birimiz "elbette hiçbirinden .." dedik içimizden, ancak bunların Allah'ın bize bahşettiği hediye olarak değil, olmalı gereken gibi görüyoruz ve bunlar için Allah'a yeterince şükür etmiyoruz ne yazıkki .. Oysa ne kadar şükretsek azdır, oysa sahip olduklarımızın misli, beraberi yok .. Ne kadar mükemmel yaratılışta olduğumuzun farkında değiliz, tıbbın bu kadar geliştiği bir dönemde herhangi bir hastalığın hiç olmamış gibi tedavisi yok, henüz bunun için sarf ettiğimiz maddi manevi değerleri demiyorum .. Sağlıklı bedenimiz varsa biz gerçekten Dünyanın en mutlu ve en zengin insaniz! Herhangi bir hastaligimiz varsa da düşünüyorum yine şükür etmeli çok şeyimiz var .. Hayatta her şey görecelidir ve senden daha mutlu olduğunu düşündüğün insanlar varsa, onu da bilmelisin ki, senden çok daha kötü ve mutsuz insanlar da var .. Olmuş olduğun sen ve yerin bir çoklarının hayalidir .. Senin hayalini bir başkasının yaşadığını düşünüyorsan, sen de bir başkasının hayalini yaşadığını Unutmamalısın .. Dünyada kusurlu insanlardan daha çok kusurlu düşünceye sahip olan insanlar var, onlar baktıkları her şeyin kötü tarafın görürler, her şeyde bir kusur ararlar, hic bir sey onları memnun etmiyor  .. Çünkü, insanın gözü neyi ararsa ilk onu görucek, beyin düşüncede olan sinyali arar, negatif düşünceye sahip olan insanların da yani sadece kötülükler dikkatine çarpıyor, pozitif düşünceye sahip olan insanlarınsa bu dikkatine çarpan en son şey olacak .. Bu yüzden de olumsuz yönde olan düşüncelerimizi olumlu yöne yönlendirmemiz gerek, her şey bizden ve bakış açımızdan başlar, sağlıklı düşüncenin önüne kimse geçemez, düşünen insan minnettardır, sahip olduğu her şeye göre, ilk önce Allah'ına, sonra kendisine, çevresinde olan her şeye ve herkese .. Biz yaptığımız herhangi bir şey için teşekkür aldığımızda sonraki kez daha güzelini yapmaya can atıyoruz, yaptıklarımızdan etmemiz gereken şeyler gibi bakıldığında bu bize hoş gelmiyor, isteksiz oluyoruz, bunu yapmak istemiyoruz ve belki de inadına yapmiyoruz ..  Allah'ın bize verdiklerini düşünelim, şükrün teşekkür ve şükran olduğunu anlayalım, sahip olduklarımız icin yürekten Allah'a şükredelim, yalnızca dara düştüğümüzde veya bir şey istediğimizde Allah'ı hatırlamayalim, Allah'ın bizim şükrümüze ihtiyacı yoktur, biz Allah'ın  rahmetine ve nimetine muhtaciz!



18 Aralık 2017 Pazartesi

zaman: Aralık 18, 2017 0 yorum
Son zamanlarda bazı tanıdıklarım tarafından duyduğum konuşmalar beni bu yazıyı yazmaya sevketti .. Aslında her zaman güncel konu olan ihanet .. İhanet düşünüyorum biraz da pisikoloji meselesidir, bu ne gereklilik değil, ne de yetersizlik .. İhanetin cinsiyyeti yoktur, ihanet insan ruhunu zehirleyen bir kavramdır .. İhaneti sıradanlaştıran toplumda yaşamak ise dehşet! Ben feminist değilim, her zaman haklı olanın taraftarıyım, cinsiyetinden ve kimliyinden asli olmuyarak , ancak toplumun çifte bakış açısı felaketin başlangıcıdır .. Biliyorsunuz, aslında herşey bizlere terbiye veren valideynlərimizdən başlıyor, oğul baba annesi qürrələndiyi yerde, kızı olan baba anne biraz başı aşağı hissediyor sanki, oğula çocuklar vaxtınnan "söy onu söy, döy ak öyle, ayy malades .." diyen ebeveyn çocuk büyüdüğünde de "gez, kef ele, sana herşey olur .." pisixologiyasında "terbiye" vermeye devam ediyor, bunun yanında çocukluğundan başlayarak kızlara yasaklar konulmaya başlar, sebebini başa düşürmeden olmazlarla büyütülen kızlar, yarın susmaya ve susdurulmağa vadar olur .. unuttuğumuz en önemli faktör ise kişilik büyütmeye çalışmadan, sadece oğul veya kız büyütmeye çalışmamız .. hakkını, hukukunu tanımadan, gözü qıpıq, başı aşağı büyütülen kızlarımız dünkü ve sabahki analarımız, karşısındakini tanımadan, sadece evlenmek adına evlenen veya evlendirilen kızlarımızdir ihanete uğrayan .. Evlenmek adına aile kuran erkekler, düşünmeden, kendisini tanımadan ve tam anlamıyla erkek gibi formalaşmayan, ailesine sahip çıkmayıp, ihanete meyilli olanlarımız .. birisine ihanet ederek birilerini aldatmak olur belki, ancak en büyük aldanış insanın susmayan vicdnını susturmaya çalışmasıdır .. İnsan her ama her rolünde taraf mükabilinin yerine kendini koymayı bilmelidir, ihaneti ilk önce kendisine yakişdırmamalıdır, aldatan insan bir yerde mutlaka ki, aldanır, hayatta hic bir sey karşılıksız kalmıyor , zaman geçiyor, çark dönüyor ve farkında olmadan hayat seni hedef alıyor .. Yok ettiğimiz beraberligimiz, göz yumduğumuz haksızlıklarımız, ortam yarattığımız yalanlarımız, Bitmeğen mahbusluğumuzdan kaynaklanıyor adaletsizliklerimiz .. Düşünen ve kendisine saygısı olan kişi sadece meşuqe axtarmır, asıl kişi öyle kadın arayışında olmalıdır ki, onu hayatının her aşamasında yanında görsün, dost olmayı bacarsın, dürüst davransın, sevginin zirvesine onunla ulaşacağına inansın ve onu bulduğunda ona, ya da Onu sadece vicdanına ihanet etmekten ötürü borçlu değil.
   Ben toplumda güçlü kadınlar görmek istiyorum, korkak değil, kendine güvenen ve inanan, çekinmeden sözünü diyen, ben toplumda kendi ayakları üzerinde durmasını başaran, başıdik kadınlar görmek istiyorum, gözyaşlarını gizleyen yok, toplumda öyle kadın, anneler görmek istiyorum ki, kadınlık şerefinin farkında olsun .. Ben toplumda dürüst erkekler görmek istiyorum, nankör değil, sadık, adil, sevgisini göstermekten çekinmeyen, gücünü zarif olan kadınlar üzerinde gösteren yok, ben toplumda kibar erkekler görmek istiyorum, kendine ve başkalarına saygı olan, sahip olduklarının farkına varıp, değer vermesini başaran, namuslu erkekler görmek istiyorum, namusu yalnızca kadınlarda arayan yok, toplumda öyle erkek, babalar görmek istiyorum ki, kendisini ve amalını idrak etmiş olsun .. Ben sadece insan görmek istiyorum ...



Son zamanlarda bəzi tanışlarım tərəfindən eşitdiyim söhbətlər məni bu yazını yazmağa vadar etdi.. Əslində hər zaman aktual mövzu olan xəyanət.. Xəyanət düşünürəm biraz da pisixoloji məsələdir, bu nə gərəklilik deyil, nə də yetərsizlik.. Xəyanətin cinsi yoxdur, xəyanət insan ruhunu zəhərləyən bir məfhumdur.. Xəyanəti adiləşdirən cəmiyyətdə yaşamaq isə dəhsətdir! Mən feminist deyiləm, hər zaman haqlı olanın tərəfdarıyam, cinsindən və kimliyindən asılı olmayaraq, ancaq cəmiyyətin ikili baxış açısı fəlakətin başlanğıcıdır.. Bilirsiz, əslində hərşey bizlərə tərbiyə verən valideynlərimizdən başlayır, oğul ata anası qürrələndiyi yerdə, qızı olan ata ana biraz başı aşağı hiss edir sanki, oğula uşaq vaxtınnan “söy onu söy, döy ak elə, ayy malades..” deyən valideyn övladı böyüdüyündə də “gəz, kef elə, sənə hərşey olar..” pisixologiyasında “tərbiyə” verməyə davam edir, bununla yanaşı uşaqlığından başlayaraq qızlara qadağalar qoyulmağa başlayır, səbəbini başa salmadan olmazlarla böyüdülən qızlar, sabah susmağa və susdurulmağa vadar olur.. Unutduğumuz ən önəmli faktor isə şəxsiyyət böyütməyə çalışmadan, sadəcə oğul ya qız böyütməyə çalışmağımızdır.. Haqqını, hüququnu tanımadan, gözü qıpıq, başı aşağı böyüdülən qızlarımızdır dünənki və sabahki analarımız, qarşısındakını tanımadan, sadəcə ərə getmək adına evlənən və ya evləndirilən qızlarımızdır xəyanətə uğrayan.. Evlənmək adına ailə quran oğlanlarımızdır, düşünmədən, özünü tanımadan və sözün əsl mənasında kişi kimi formalaşmayan, ailəsinə sahib çıxmayıb, xəyanətə meyilli olanlarımız.. Birisinə xəyanət edərək kimisə aldatmaq olar bəlkə, ancaq ən böyük aldanış insanın susmayan vicdnını susdurmağa çalışmasıdır.. İnsan hər amma hər rolunda tərəf müqabilinin yerinə özünü qoymağı bacarmalıdır, xəyanəti ilk öncə özünə yaraşdırmamalıdır, aldadan insan bir yerdə mütləq ki, aldanır, həyatda heçnə qarşılıqsız qalmır, zaman keçir, çarx dönür və fərqində olmadan həyat səni hədəfə alır.. Yox etdiyimiz bərabərliyimiz, göz yumduğumuz haqsızlıqlarımız, şərait yaratdığımız yalanlarımız, bitməyən məhbusluğumuzdan qaynaqlanır ədalətsizliklərimiz.. Düşünən və özünə hörməti olan şəxs sadəcə məşuqə axtarmır, əsl kişi elə qadın axtarışında olmalıdır ki, onu həyatının hər mərhələsində yanında görsün, dost olmağı bacarsın, dürüst davransın, sevginin zirvəsinə onunla çatacağına inansın və onu tapdığında ona, ya da sadəcə vicdanına xəyanət etməməyi özünə borc bilsin..
   Mən cəmiyyətdə güclü qadınlar görmək istəyirəm, qorxaq yox, özünə güvənən və inanan, çəkinmədən sözünü deyən, mən cəmiyyətdə öz ayaqları üzərində durmasını bacaran, başıdik qadınlar görmək istəyirəm, göz yaşlarını gizlədən yox, cəmiyyətdə elə qadın, analar görmək istəyirəm ki, qadınlıq şərəfinin fərqində olsun.. Mən cəmiyyətdə vicdanlı kişilər görmək istəyirəm, nankor yox, sadiq, ədalətli, sevgisini göstərməkdən çəkinməyən, gücünü zərif olan qadınlar üzərində göstərən yox, mən cəmiyyətdə nəzakətli kişilər görmək istəyirəm, özünə və başqalarına hörməti olan, sahib olduqlarının fərqinə varıb, dəyər verməsini bacaran, namuslu kişilər görmək istəyirəm, namusu yalnızca qadınlarda axtaran yox, cəmiyyətdə elə kişi, atalar görmək istəyirəm ki, özünü və amalını dərk etmiş olsun.. Mən sadəcə insan görmək istəyirəm...

17 Aralık 2017 Pazar

Farkindalik bazi şeylerin farkina varmamızdır..

zaman: Aralık 17, 2017 0 yorum
Bir çok insanın boş baktığını farkettim .. Bir çoğunun koşacak yeri olmadığından ağır adımlarının .. Bir çoğunun yola dikilmiş gözlerini gördüm .. Bir çoğunun yorgun ruhlarını taşımakta zorlanan vücutlarını .. Bazılarının zehmetden kabaran ellerini gördüm, alın terlerinin lekesiz düşürdüğü izlerini,  kırışiklarında gizli yaşam yollarını, bazılarını yaşlanmadan yaşlanan gördüm .. bir çoğunun sessizligindeki isyanını gördüm, içinde verdiği savaşlarını, yenilgisinin ardından gülüşünde gizlediği gözyaşlarını .. bir çok müzik dinledim, farklı hayatların yazmaya mecbur etdigi benzer sözlerini .. bir çok insanı gözden geçirdim, bir çoğunu başkalarını tekrarlayan gördüm, espriyi anlamadan başkaları gülüyor diye güldüklerini, başkalarının açtığı cizgiyle gittiklerini, dogru olmasa bile bazı kelimelerin onayını, yoğurdun bazılarının gözünde siyah olabileceğini .. Bazılarının yüzünde masumiyet gördüm, bazılarında kirlenmiş hayatlarının aksini .. Bazılarının akilla adım attıklarını gördüm, bazılarının hislerinin esiri olduklarını .. Bir çok hikaye dinledim, doğrunun yalan, yalanın doğru olabileceğini, bir gün iyinin kötü, kötünün bile iyi olabileceğini gördüm .. bazılarının gözlerinde pişmanlık, bazılarını gururunun dile getirmeye izin vermediği sözlerinde boğulan gördüm .. bazılarının karmaşık hayatlarında dolduramadigi boşluklarını gördüm, bazılarının boş hayatlarını doluymuş gibi yaşadıklarını .. Dünyanın merkezinin herkes için farklı olabileceğini gördüm, herkesin farklı amaçlar , değerler ve çıkarlara sahip olduğunu .. Yağmurdan sonra gökkuşağını gördüm, her zaman bir çıkış yolunun olduğunu, pozitif düşüncenin iyilik, olumsuz düşüncenin kötülük getirdiğini. Ve bir güneş gördüm, ama farklı açılarda, farklı ısıtdıgini ..




8 Aralık 2017 Cuma

Popüler kitaplar hakkındaki garip gerçekler

zaman: Aralık 08, 2017 0 yorum
Ünlü Rus yazar Dostoevski kumarda kaybeder ve borçlarını ödemek ve bu işi sadece yirmi beş gün boyunca tamamlamak için "Kumarbaz" kitabini yazmaya başlar.

Romanı kendisi yazmayan Dostoyevski, bunun için bir stenografi aldı ve daha sonra Anna Grigoryevna adındaki bu genç kadınla evlenir.


Victor Hugo'nun en etkili romanlarından  Sefiller'ın eserlerini okursanız, çok uzun bir cumle ile karşı karşıya kalacaksınız. Evet, çok uzun bir cümle ... Bu cümlede 823 kelime var! Yani, cümle 3 sayfadan oluşuyor. Bu cumlenin Fransız edebiyatının en uzun cümlesi olduğuna soylenilmektedir.


Efsanevi romanın yazarı A.Konan Doyle - "Sherlock Holmes" aslında bir uzman göz doktoruydu. Bununla birlikte, tıp alanında iyi bir gelir elde edemeyen Doyle, günlük hayatinda para kazanmak  icin yazıyordu. Şu anda en iyi yazarlardan biri olan Doyle'un fakirliği olmasaydi, belki bugün Sherlock Holmes olmayacaktı.


İngiliz edebiyatının göze çarpan yazarlarindan Jonathan Swift, Mars'ta iki uydu olan Phobos ve Deimos'un tam boyutları ve döndürme hızları hakkında Gulliver's Travels adlı kitabında bahsediyor.

Astronomi bilim insanları, bu uyduları kitabın yazılmasından yaklaşık 100 yıl sonra kitapta buldular. Sviftin bu bilgiyi nasil olarak ogrendigi bir sır olarak kaldi.

Ünlü mizah yazarı Mark Twain, "Remington" yazı makinesini alan ilk müşterilerden biriydi. 1887'de yazar makinesiyle ünlü ilk eseri "Tom Soyer'in Maceraları" dır. Bu kitap, yazı makineleri üzerindeki edebiyat dünyasındaki ilk kitap olarak da bilinir.

Rus yazar Lev Tolstoy'un "Savaş ve Barış" kitabı, klasik edebiyatta en önemli romanlardan biri olarak kabul edilir. Dünyanın en uzun romanları arasında on yedinci sırada yer alıyor. Tolstoy'un karısı Sophie Behrs, bir cihazın ve bilgisayarların icat edilmediği zamanda yazar tarafından yazılmış bu eserin 7 kere elle yazarak  kopyalarını çıkardı. Yedi çocuklu  annenin kahramanlığını hangi seven biri yapardi?




zaman: Aralık 08, 2017 0 yorum
Hiçbir sebep olmadan sokaklara yürürsün. Belki de bir umut, belki de bir işik. . .

Benim gücüm bitti, çok yoruldum dersin. Yavaş yavaş içinde mum gibi yanan umudu da gözünden akan bir damla yaş söndürürsün.

Hangi sokak ile gitsek her pencerede - tv, radyo, çocuk sesi, eşler arasinda kavgadan farklı hiçbir şey görmüyoruz. Neden gittiğimizi bilmeden uzaklaşıyoruz. Nerede olduğumuzu bile bilmiyorduk belki. İçimizdeki şeytanla melek arasındaki kavga bizi yakalar.

bir umut . .

Korktum:

-  ikiyuzlulerden ölmüş ümutlardan, sahte dostluklardan, boş hayallerden, sinsi insanlardan, anlamsız günlerden, ,buyuk yalanlardan, kindar bakışlardan,yanilmakdan, çekememezlikden türeyen kötülüklerden, umursamamazlikdan,ihanetden, incinmekden, incitmekden,ve merhametsiz kalplerden...


Hayat öyle, çevrendekileri seviyorsun. Ama bazen sevmeyi düşünüyorsun. Ve sevmenin aslında herkeste farklı olduğunun farkına varirsin.

Sevmek bazıları için kolay, bazisi için zor ve baziları içinse hic önemli değil. Birileri onları sever, diğerleri kotu  davranır, bazıları sahtekarlık yapar ve.s Sana bundan bir pay verir.

Bazen sevmen çok güçlüdür, anlamıyorsan sevilmekten daha az sevilirsin. Bazen sevmeyi düşünüyorsun.
Susadıysanız, bir kenara gidiyorsunuz, 'benimlemsin?' Sıklıkla söylenir. Aslında, hep yanındayım, "Seni seviyorum" diyerek. Sizi aramıyorlar, gittiğinizi bile bilmiyorlar. Seninle biraz sorun yaşarsalar, senden uzaklaşırlar.

Yalnız olduğunuzda, boşuna olduğunuzu, sizin hiçbir şey yapmayan sevdiklerinizin farkında mısınız? Eğer hayaletler susturulursa, sana ihtiyaç duyduklarında sadece seninle olacaklar. Ne yaparsanız yapın, tereddüt etmeyin. Kendi sıkıntılarınızi ortadan kaldırin - onun daha büyük olduğunu düşünüyor, onunla birlikte olacaksın, ama yalnız kalman gerektiğinde asla bunu düşünmeyeceksin.

Her anın yanında olmaya çalışırsin, ve kötü, iyi, üzgün ve mutlu anlarınızda dönmeye çalışıyorsun. Değer verdiğiniz değer hiçbir ölçütle ölçülmez. En önemlisi, yalnız kalmayacağınıza inanıyorsanız, güvenirsiniz. Fakat sizi küçük bir hatayla uzun süre yalnız bırakacaklardır. Eğer barış içinde iseniz, tekrar uzlaştırılacaksınız. Sevgilerini hayatlarında kalmaları için kullanıyorlar. Çünkü sevdiklerini sevdiklerini ve affedilecegini biliyorlar, onlara zarar verirler bile bile her zaman her biri ile birlikte olacaklar. Her birimiz çok sevdiğimiz birine ihtiyaç duyuyoruz. Bu arkadaş, tanıdık, kız kardeş, kardeş kimin umrunda değil. Bizi her yönden kabul edecek birine ihtiyacımız var.

Şu üç günlük dünyada varsın kandırsınlar sizi. Aldatsınlar, kanınızı emsinler, hayallerinizi katletsinler, umutlarınızı mahvetsinler… Sadece boş verin siz. O kalbi kararmışlara kaptırdığınız vaktinizi ömrünüzün sadakası sayın. Aldırmayın aldatıldığınıza; ağlamayın kandırıldığınıza. Nasıl olsa sizin alnınız ak olacak Allah’ın huzurunda. Hem biz, ‘Aldatanlar bizden değildir!’ diyen bir peygamberin ümmetiyiz unutma.  Yapanın yanına kar kalmayacak bir hesabın derdini beyhude yüklenmeyin siz. Unutmayın ki, size gözyaşı döktürenler bir gün mutlaka hıçkırıklara boğulacaklardır. Siz sadece sizi yoktan var edene iltica edin; canınızı yakan da kendi canının yanacağı günü beklesin. Ve ne kadar dara düşerseniz düşün, asla kendinizi yalnız hissetmeyin. Düşünün bir kere: Derdiniz ne kadar büyük olursa olsun, ‘Allah kuluna yetmez mi?!Kaybettikten sonra gözyaşı döktüğünüz o insanın aslında kurtuluşunuz olduğunu fark edin. Ve şükredin halinize. Size umut verip hayaller kurduran ve sonra sizi yarı yolda bırakan o insanı ise sadece sahibine havale edin. Sakın kin bile beslemeyin ona. Çünkü emin olun o buna bile değmeyecektir.
Sizi yaralayan o zavallıya acıyın ve unutun onu sadece. Ne de olsa insan bildiğiniz o insan bir nankördür. Ve nankörlerin en büyük özelliği: ‘Her şeyin fiyatını bilip; hiçbir şeyin kıymetini bilmemeleridir!’ Ve artık takılıp kalmayın düne. Üstüne bir çizik çektiğiniz o ismi artık çöp kutunuzda bile barındırmayın. Yüreğinizi bir kıymet bilene emanet edip yeniden tutunun hayata. Dün döktüğünüz gözyaşları için yarın zaten pişman olacaksınız. Öyleyse bugününüzü kaptırmayın o kıymet bilmezlere. Size kötülük edemeyecek kadar Allah’a aşık bir yüreğe yaslayın yüreğinizi. Sevin, sevilin ama asla, vicdandan yoksun insanlar için bir damla göz yaşı bile dökmeyin. Çünkü o kalbi kararmışlar, kendilerine nasip olmayan göz yaşlarını sizde görünce; bunu bile kendilerinden sayarlar. Yiyin, için, dua edin. Hatta ağlayın ama ne olur göz yaşlarınızı israf etmeyin!..
Sevdiklerimize zarar vermemeye devam edelim. . . İşte hayat bu.

24 Kasım 2017 Cuma

Mikayıl Müşfik -Telefon sohbeti (Telefon söhbəti)

zaman: Kasım 24, 2017 0 yorum

Mikayil Müşfik’e Allahdan (c.c.) Rahmet diliyoruz, makamı cennet olsun. (Âmin!)


Sən məndən uzaqsan, mən səndən uzaq, (Sen benden uzaksın, ben senden uzak,)
Uzaqdır sevimli gözlərin mənə. (Uzaktır sevimli gözlerin bana.)
Yaxındır telefon sayəsində bax, (Yakındır telefon sayesinde bak,)
Ürəkdən saçılan sözlərin mənə. (Yürekten saçılan sözlerin bana.)

Neçin ruhlanmasın bu yeni şair, (Niçin esinlenmesin bu yeni şair,)
Çapar gözləməyir canan elindən, (Ulak beklemiyor canan elinden,)
Çılğın arzuları eşqinə dair  (Çılgın arzuları aşkına dair, )
Mərhəmət ummayır səba yelindən. (Merhamet ummuyor sabah yelinden.)

Əvət, böylə qalmaz yarın bu ölkə, (Evet, böyle kalmaz yarın bu ülke, )
Telfonda fikrimi açarkən sənə,  (Telefonda fikrimi açarken sana, )
Həsrətlə baxdığım üzün də bəlkə (Hasretle baktığım yüzün de belki, )
Uzaqdan-uzağa görünər mənə.  (Uzaktan uzağa görünür bana. )

Məhəbbətin dərin, xəyalın dərin, (Muhabbetin derin, hayalin derin,)
Nə çıxar sözlərə könlümü versəm?! (Ne çıkar sözlere gönlümü versem?! )
Əslinə varmaqçın bu söhbətlərin, (Aslına varmak için bu sohbetlerin,)
Nolur gözlərini telfonda görsəm?!  (Ne olur gözlerini telefonda görsem?! )

Məni inandırmaz yoxsa bu sözlər, (Beni inandırmaz yoksa bu sözler, )
Az iş gəlməmişdir qərib başıma. (Az iş gelmemiştir garip başıma.)
İstərəm ürəyin aynası gözlər (İsterim yüreğin aynası gözler,)
Açıb həqiqəti qoysun qarşıma. (Açıp hakikati koysun karşıma. )

Əvət, böylə qalmaz yarın bu ölkə, (Evet, böyle kalmaz yarın bu ülke, )
Telfonda fikrimi açarkən sənə,  (Telefonda fikrimi açarken sana, )
Həsrətlə baxdığım üzün də bəlkə (Hasretle baktığım yüzün de belki, )
Uzaqdan-uzağa görünər mənə.  (Uzaktan uzağa görünür bana. )


Mikayıl Müşvik (1908-1938)

Şair Mikayıl Müşvik (İsmayılzade Mikail Abdulkadir oğlu) 1908 5 Haziran Bakü'nün Hızı kendinde ziyalı ailesinde dünyaya gelmiştir. Henüz buçuk ay olurken annesini, 6 yaşında ise babasını kaybeden Mikail kardeşleri ile birlikte yetim kalmış, yakın akrabalarının himayesinde büyümüştür. Onun babasi Mirze Kadir İsmayılzadə "Saadet" okulunda öğretmen calişmakla beraber "Vüsagi" mahlasıyla şiirler yazıyordu. Yeri gelmişken, büyük besteci M.Magomayev "Şah İsmail" operasını Mirza Kadirin aynı adlı eseri üzerine yaratmıştır.

M.Müşfiqin terbiyesine anneannesi  büyük ilgi göstermiştir. O, çok masal, efsane, halk şiirleri ve şarkıları, bayatı ve ninnileriezber bilirdi. M.Müşvik ilköğretim eğitimini devrimden önce Rus-Tatar okulunda almış sonra eğitimini Azerbaycan Devlet Pedagoji Enstitüsü'nün dil ve edebiyyat Fakültesi'nde sürdürmüştür (1927-1931). Çalışma faaliyetine eğitimci olarak başlamış genç şair 7 il Bakının orta okullarında öğretmenlik yapmıştır. Son iş yeri 18 numaralı Bakü orta okulu olmuştur (bu okul şimdi onun adını taşıyor).

Şiirsel yaratıcılığa 1926 yılında Genç İşçi gazetesinde yayımladığı "Bir gün" şiirile başlayan genç şair düzenli olarak basında  olur ve aynı zamanda sanatsal tercüme ile de ciddi şekilde ilgileniyor. AS Puşkin'in "Çingeneler" (Ş.Abbasovla birlikte) ve MYLermontovun "Demon" poemalarını (R. Rıza ile birlikte), Hayyam'ın birçok rübailerini, T.Şevçenkonun şiirlerini ve başka şairlerin mirasından örnekleri tercüme eden Mikail Müşvik M.F.Axundovun A.S.Puşkinin ölümüne yazdığı meşhur "Doğu şiir" nı de Azerbaycan diline çevirir.


M.Müşfiq hapis dusmeden önce "Çağlayan" şiir koleksiyonu tasarladı yayıncılığa bildirdi. Buraya şair son yıllardaki sii`rleri ile birlikte daha önce yaratmış olduğu en iyi şiirsel eserlerini de dahil etmişti. "Çağlayan" bir tür onun on yıllık şiirsel faaliyetinin nihai kitabı olacaktı ki, 1937 yılında şair "Halk düşmanı" damgası ile tutuklanır ve 1938 Ocak 6-de kısaca çeken mahkeme oturumunda hakkında çıkarılmış ölüm hükmü aynı gün icra olunur . 30 yaşında kurşuna dizilerek infaz edilmiştir.  zulüm cenderesine düşenlerin sadece kendileri değil, eşleri, çocukları, anne-babaları, kardeşleri, akrabaları, kısaca bütün soyu, sopu zulüm çarkının dişlileri arasında yok edilmiştir

23 Ekim 2017 Pazartesi

Reşid Behbudov- Küçelere Su Serpmişem (Turkce altyazili)

zaman: Ekim 23, 2017 0 yorum
                                         Reşid Behbudov - Azerbaycan'ın sanat güneşidir. 
Eğer bugüne kadar Reşid Behbudov  dinlememiş olan varsa şiddetle tavsiye ediyorum.
Ancak bilin ki bağımlılık yapıyor.


22 Ekim 2017 Pazar

Şəhriyâr Yar Gasidi (Yar Habercisi)

zaman: Ekim 22, 2017 0 yorum

İran şahı tarafindan sevgilisi elinden alınan Muhammedhüseyn Şehriyar gecenin bir vakti eski sevgilisi Süreyya xanımı hatırlar ve "Yar Gasidi" şirini yazar. Sonradan evlenmiş ve üç cocuk babasi olmuş olsa da şair ömrünün sonuna kadar Süreyyaya olan saf sevgi hisslerini kaybetmez. Hatta bu yaşında şirini okurken bile uzlur ağlar...
 ve bende sizler icin kendimce  "Yar Gasidi" şirini çeviri yapmaya karar verdim. Umarim begenirsiniz. hepinize keyifle Dinlemeler Diliyorum 😊

24 Eylül 2017 Pazar

İnsancıklar-Dostoyevski

zaman: Eylül 24, 2017 2 yorum
Dünya edebiyatının en tanınmış yazarlarından Rus yazar Fyodor Dostoevsky, 1846'da "Insanciklar" adlı ilk kitabını yazdı. Bu kitap, yayınlandığında eleştirmenlerce büyük beğeniyle karşılandı ve bu da büyük  ilgi yarattı. Dostoevsky, bu romanda dünyaca ünlü bir yazar olmanın sinyalini verdi. Yazar, yirmi dört yaşındayken yoksulluk, arkadaşlık  sanat aşkı gibi konulara değinerek bu kitabı yazdı.

Dostoevsky, ilk romanını bitirirken arkadaşı Grigoroviç okur ve onu seven bir arkadaşınin, zamanının en önemli şairlerinden biri olan Nekrosova'yı, gece yarısı kitabını okumak için zaman kaybetmeden arkadasina okutdurur. Roman Nekrosova, "şaheser" dediği bu kitaptan etkileniyor:


"İki gün boyunca kendimi kitaptan uzak tutamadim. Bu yeni bir yazarın romanı, yeni bir yeteneğin kalemidir. Kim olduğunu bilmiyorum, nasil biri bilmiyorum, fakat bu roman bize Rusya'daki yaşam sınırlarını oyle takdim ediyorki hiçbir yazar bu kadarini hayallerinde bile göremezdi ... Rusya yeni bir Gogol kazandı. "


Sonuçta, Nekrosov, Dostoyevski'yi o zamanların ünlü eleştirmenlerinden biri olan Belinski'i evine getirir. Dostoyevski bu karşılaşma hakkında şunları yazdı: "beni onun yanina aldilar. Birkaç yıl önce Belinskini'yi okudum, ama beni urkutucu  hissettirdi. Bu nedenle, bunun ilk romanımızı ciddiye almayacağını ve dalga gececegini düşündüm. Ancak bunun tersi oldu ve beni saygı ve samimiyetle karşıladı. Bir dakika sonra her şey biraz değişti ... Ateşli gözleri ile bana baktı ve "Anlıyor musun?" Dedi. Ne yazdığını anlıyor musun? Sizin gibi genç bir insanın tüm bu korkunç gerçeği düşünmesi ve yazması  imkânsızdır ... Yeteneğinizin farkında olun ve mükemmel bir yazar olduğunuzdan emin olun. "

Sıradan yoksul insanların hayatından bahsederken, bu roman Dostoyevski'nin kendisi kadar dikkat çekiyor ve kısa bir süre içerisinde ülkede sohret oluyor.


"insanciklar", St.Peterburg eyalet bölgesinde çalışan orta yaşlı Makar Devushkin'in yaşlı akrabası Varvara Dobroselova arasındaki yazışmalardan biridir. Bu eserin özü, bir mektup-roman biçimindedir, diğer yazarların eserlerinde olduğu gibi "merhamet iyilik hissi" dir. Romanın başlıca kahramanları, birbiriyle çelişen iki isimdir. Makar yaşlı olsa da optimist ve Varvara aksine karamsardır. Makar, tüm maddi zorluklara rağmen "Unutmayın, yoksulluk asla utanç değildir." diye yazar mektuplarinda.

Maddi sefaletle mücadele eden bu iki uzak akraba, ahlaki ve bazen de birbirlerine mali destek verirler. Varvara'dan daha yaşlı olan Makar, gerçekte bir sır olmasına rağmen kızı cok sever. "Makar,duygularin yaşi yoktur dersede sevgisini asla ifade etmeden ve Varvar'ya" kızım "olarak hitap eder.

Zorluklarla yaşayan eski katip, uzerinde doğru  durust kıyafeti olmazken, elinde ne varsa Varvaray'la paylaşıyor. Bu genç kızi, kendisinden bile o kadar çok düşünuyor çok seviyor ki, onun adına soz gelmesin diye  defalarca çağrılsa bile, evine bile gitmemektedir. Hatta Varvaraya gönderilen parayı başka birinin adindan gönderir.

Maddi zorluklarla kendini kaybeden Varvara, bir kimseyi tanımış ve evlenmeye karar vermiştir. İlk başta Makar bu evliliği destekledi, ancak daha sonra kızının yokluğundan cok acı çekti. "Sonra kime bir mektup yazacağım? Şimdi seni nasıl görebilirim Varenka? Öleceğim, Varenna, öleceğim, kalbim buna katlanmayacaktır. Tanrı'nın ışığı gibi, seni kendi kızı olarak sevdim. Senin için yaşıyordum, etrafında dolaşmaya ve duygularımı harflerle paylaşmaya çalışıyordum. Belki de tüm bunlardan habersizsin, ama öyle. Bizi yalnız bırakamazsın!

Kızın gidisinden sonra yazdigi  sözlerinden sonra, okuyucu kız karsi  gerçekten büyük bir sevginin olduğunu fark eder, ancak utangaçlığından ifade edemedigini anlar. "Bu son mektupta, kızım olarak nitelendirdigi bu yaşlı ve utangaç insanın sevgisi bu kadar izah edilemezdir"



Kitapdan secdiklerim :

Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktır.

Bana ne olacak? Kaderimde neler var? Tam bir belirsizlik içinde olmak en kötü şey. Geleceğim yok, bana neler olacağını tahmin bile edemiyorum. Geçmişe bakmaya da korkuyorum. Orada daha çok mutsuzluk var. Bunları hatırlamak bile kalbimi parçalamaya yetiyor. [...]
Varvara Dobroselova

Geleceğime ilişkin fikir yürütmeye bile çekiniyorum. Berbat bir his var içimde. Kalbim sıkışıyor, umutsuz düşünceler doluyor benliğime.

İnsan bazen yanı başındaki bir kitapta bütün hayatının yazılı olduğunun farkına bile varmıyor.

"Ölümün ne gün ne de saat bildiğini düşünmek çok hüzünlü... Hiç yoktan ölüveriyor insan..."

Hatıralar mutlu olsun, kederli olsun, hep acı verir

“Size bir şey söyleyeyim mi anacığım, insan kendi halinde yaşayıp gidiyor da, yanı başında duran kitapta kendi hayatının tıpatıp anlatıldığından haberi olmuyor. Eskiden dikkatini çekmemiş birçok şeyi, kitabı okumaya başlayınca bir bir anımsıyor insan.”

Sadece size yazmak için yazıyorum. Sadece size yazmak ve yakın olmak için.

Sorun duvarlarda değil, anılar, geçmişe ait anılar içimi sıkıyor... Hem de işin tuhafı, bunlar daha çok tatlı anılar olduğu halde üzülüyorum. O zamanlar fena gözüken, insanı kızdıran olaylar bile anı olunca bütün kötülüğünü kaybediyor, hayalde cazibe kazanıyor.

Niçin bir kız, daha anasının karnındayken talih kuşu ona mutluluğu müjdeliyor da, öteki kimesizler yurdunda dünyaya gözlerini açıyor?

İnsanların çoğu kendileri için değil, başkaları için giyinir. Daireye gelen pasaklı bir köylü ile iyi giyimli bir çiftlik ağası aynı muameleyi görmez. Pasaklı köylüye bağırır çağırırlar; bugün git yarın gel derler. Çiftlik ağası, general gibi itibar görür; işleri tıkır tıkır yürür. General deyince aklıma geldi. Bir general kişiliğinden dolayı mı, yoksa omuzundaki yıldızlardan dolayı mı itibar görür?


İnsanların bir bölümü ne hızlı yabancılaşıyor! Onlar için ben, ayak temizlenen bir paçavra dan daha değersizim bu halimle! Beni mahveden şeyi biliyor musunuz Varenka? Parasızlık değil. Hayatın bu uğultuları, bu mırıldanışlar, bıyıkaltı gülmeleri. Sitemler...

Hep şunu düşündüm, Varenka , biz insanlar, kaygı ve telaş içinde yaşayan biz insanlar, gökteki kuşların kaygısız ve masum mutluluğunu da kıskanmalıyız.

Bence birçok insan paltoyu üşüdüğü için değil başkalarına ayıp olmasın diye giyiyor. Çizmeler için de aynı şeyi söyleyebilirim. İnsanlara giyebilecek iyi bir çizmem ve paltom var demek için.


Sevgili Varvara Alekseyevna!Evet anacığım, evet iki gözüm, demek bu garibin payına da böyle bir gün düştü! Evet Varvara Alekseyevna, şaka ettiniz bu ihtiyarla, eğlendiniz! Ama suç bende, bütün suç bende! Yaşıma başıma bakmadan aşka meşke kalkıştım...


30 Ağustos 2017 Çarşamba

KİTAP SEVENLER.....

zaman: Ağustos 30, 2017 0 yorum

Huzurun başka tanımı; bir kitabın veya filmin içinde kendini unutmak...
Kitab okuyanlar farkli olurlar... 
Dünya görüşleri, tartışmalari,beklentileri farklıdır. Yaşama farklı şekillerde bakıyorlar ve bakislari hos gözükür. Sorsaniz nerden biliyorum? Aynadan :)
Bir kelime yeterki, onlar bir birini binlerle insanın içinden tanısın..Kitab okuyanların konuşmaya her zaman en azından bir konusu olur.. Aslında, görünüşte kimseden farklı değilller. Ve esas mesele de şu ki, hiç kimesin göre bilmediyi  o farkliligi kitab sevenler bir birinde kolaylikla görür.
Resimleri görmek ister misiniz? Bu illüstrasyonları beğendim çünkü kendim ve hayatımın her birini bunlarda gördüm.  Ben de bir kitab okuyan olduğum için sözlere çok yer vermek istemiyorum. Haydi resimleri konusturalim :) Başladık:)


..hafta sonları koşene çekildiginde


etrafındakılar dikkatini dağıtıb, dikkatini
                                                            kitabdan ayırdiginda



                                                  Kitapta beklemediğiniz bir  hikayeyi okurken





                                            
                                                           .. kitaptaki olaydan etkilendiginde.




                                                okuduğun kitabın kapagi aniden dikkatini cektiginde




                                                     tüm işler bittikten sonra yorulup
                                                             Köşeye cekildiginde


kiril alfabesiyle eski sovyet kitaplari icinde kayb oldugunda


Parkda 


..işden yorgun gelince kitab okuyarak uykuya daldiginda


                                                              sakin hayatının bir gününde


..kitap elində gezmeye  çıktiginda



                                            Kitap elinde çay içmek için mutfağa gittiğinde



                                                    Bir kitabı bitirip yeni kitap aldığınızda



                                                                 kitabdan ayrılamadiginda



                                                          kişin sogugunda



                                                                          geceye doğru



                                               kitaplarla dolu bir eve misafir gitdiginde 



                                                               Hastalandiginda
                                                        neşesiz  sonbahar günlerinde

                                                  ve gece kitap elinde uyuyup kaldiginda   😊 


19 Ağustos 2017 Cumartesi

SEVİNME, GÜLME KUZUM!

zaman: Ağustos 19, 2017 0 yorum


SEVİNME, GÜLME KUZUM! (Hüseyin Cavit)
Sevinme, gülme kuzum kimsenin felaketine
Bu hal, evet, iyi bir şey değil sevinme sakın
Sevinme başkasının hal-i pürsefaletine
Dokunma kalbine bikeslerin, zavallıların.
İnan ki bir acı söz, bir bakış, bir ince gülüş
Kederli, sıtmalı kalbi tırmalar, yaralar
O kalp avunsa da aldanma, incinip küsmüş
Sağalmaz işte o, yıllar geçer de hep sızlar.
Dokunma ruhum! Evet kinlidir felek, bir gün
Kızar hemen gücenip intikam alır senden
Bugün gülen yarın ağlar, sakın öğünme, düşün
Düşün de munis ol, incitme, kırma kimseyi.

4 Temmuz 2017 Salı

Köyümüzde bir güzel var..

zaman: Temmuz 04, 2017 0 yorum
Ünlü Azerbaycan yazarı Selam Kadirzadenin "Köyümüzde bir güzel var" romanı Sovyet döneminde bile gençlerin en çok okuduğu elden ele iletilen birkaç popüler eserden biriymis ve üzerinden yıllar geçse de yine de ilgiyle karşılanıyor. Henüz doğum evinde iken karisik dusmus Leyla'nın başına gelenler onun bu sırdan haber tutacağının korkusuyla yaşayan baba-annenin heyecanı Leyla ve Göydeniz arasındaki aşk bu aşk uğruna yaptıkları fedakarlık eserin esas mövzusudur.Bu roman kendi anlami ve samimi bir açıklama ile okuyucunun dikkatini çekecektir. Türkiye Türkcesiyle elimden geldigi gibi anlasilir halde ceviri yapdim. Bazi yazi hatalarim olursa af ola ! keyifli okumalar her kese !😊


Adı Leyladır onun. Hayatı bahtiyarlikla, kalbi isteklerle doludur.
Dudaklarındakı gülüşle, gözlerindeki sevinç  adeta ikizi oluşmuştur. Ömründen geçen on
sekiz yılda anne-baba her zaman bu tek kızcığazın nazını çekmiş, üzerine titremiş, onu
ihtiyacsizlik nedir bilmemeye, derti bilmesine izin vermemisdiler.
Baharda açılan gonca gibi  bir hilkatin mutluluğu için bunlar
yeterli miydi? Peki bu akşam kalbini anlaşılmaz, çılgın hislerle dövündüren,
ona kah asudelik, kah da rahatsızlık veren sarhoş ask nereden geldi? Leyla'yı
nasıl buldu ?!
O, üniversitede okuduğu günden Göydeniz adlı bir oğlana vurulmuştu.
Askin hükmü karşısında aciz kalan kız, bu görünmez, sinsi hissi
boğmaya, öldürmeye çalışsa da, buna gucu yetmiyordu. hep Göydenizle
karşılaşmaya, sesini duymayi zorunlu bir ihtiyaç duyuyordu.
Kaç zaman oldu ki, Leyla, bu hissi anlamaya calişsada, bir
meseleyi anlayamıyordu. Anlayamıyordu ki, üniversitede yüzlerce başka adamlar
olduğu halde, o, niye sırf Göydenizi düşünüyor, onun hayali ile yaşıyor, onun
adını sayikliyordu.
Eğer bu ask degilse, peki neydi?
İnsafsız oğlansa her Leyla ile yüz yüze geldiğinde, ancak selamlaşmakla
yetiniyor ve böylece borcunu odemis gibi yapiyordu. Sık sık tekrarlanan bu
dolayı, ani görüşlerde o, aklını şaşırtıp, kendini kaybederse de, Göydeniz hiçbir şey kaybetmiyordu.
Fakat dün beklenmedik bir tesadüf kızı yeniden sarstı, göğüsunde ask
kıvılcımlarını tutuşturdu, şulelendirdi ... Leyla çok intizarında olduğu hoş
dakilarin vüslatina ulaştı; Göydenizle ilk  defa görüşe gitti.
Onlar sabahtan akşama yorulmadan şehrin sokaklarını
dolaştılar, konuştular, dertleşdiler. Leyla hiçbir şey görmedi. İşte gözleri hep Göydenizde
hep ona baktı, ona baktı ...
Evet, o görüşmeden sonra kız  sanki kanat açtı, sevincten ayakları
yerden kesildi, güvercin gibi semalara uçtu ...
Garip, mutlu anlar başlandı Leyla'nın hayatında. Demek, şimdiye kadar o,
hicbir seyden haberi olmayan bir çocukmuş, gençliğin şevkini, yaşamanın anlamını tümüyle
duymuyormuş.

1
Her zaman her şeyi çekinmeden evde ailesine konuşan Leyla, bu sırrını
asla soyeleyemedi. Kalbinde kendisine yenice yuva kurmuş askin, kibrit kutusu
düşürülmüş kelebek gibi bütün gece çırpındı, ona eziyet karışık multuluk verdi.
Kız gözlerini yumdu - Göydenizi gördü, gözlerini açtı - Göydenizi gördü.
Dudakları hep onun ismini fısıldadı.
Sabah, henüz güneş penceresinden selama gelmemiş Leyla yerinden kalkıp el-
yüzünü yıkadı, saçlarını taradı,  masanın karşısına geçti. çerçevesi oymalı
bedennüma aynada iki Leyla birbirine baktı. Beyaz giyimde olan çemberleme,
incebedenli, hurmayı saçlı leylalar; kaşları kırlangıç ​​kanadı gibi gerilmiş gök mavisi,
aydın gözlü ikiz kardeşler. Leylalar utandı, dudaklarını ısırıp sıkça kirpik çaldı ...
sonra mutlulukdanmi, nedense ellerini göğsünün üstüne koyarak güldüler ...
Kız, biraz da aynaya yaklaşıp gözlerine dikkatle baktiginda, aniden
korkar gibi oldu. Beynine garip fikirler geldi. Sanki uykudan şimdi
uyandi.
- Ana, uyandinmi? - diye bir çocuk doğallığı ile seslendi. enderuni
odadan Güneş'in cevabı geldi:
- Ne var, kızım? Bugün sana ne oluyor, böyle erkenden kalkdin?
Leyla cabucak ara kapıyı açıp içeri atıldı. Öncelikle babasını bağrına
basarak, sımsıkı öptü, sonra babasının yatağınin yan tarafinda oturup, onun boynuna sarıldı.
Fikret kızın bu anlaşılmaz hareketlerine saşırdi.
- Sizden bir şey soracağım, doğru cevap vermezseniz, ikinizden de
incinirim, - diye Leyla heyecanla konusmaya başladı. - Annemin gözleri
siyah, babamın gözleri siyah ... peki benimkiler neden mavi?!.
Kızın sesi titredi. O, bu soruyu şakaylami, yoksa Ciddimi soruyordu - bilmek
zordu.
Odada sessizlik oldu. Güneş, boğazında kurşun parçası kalmış gibi azapla
yutkundu; kızdan gizli kocasına dönerek, başının hafif hareketi ile ona
anlaşılması çok zor bir işaret vurdu. Fakat konuşmadı. Fikret ah cekerek,
yatagindan kalkarak anlamlı şekilde Leylaya baktı ve kendini zorla ele alarak
gülümsedi.
- Galiba gök denize çok bakmişsin, onun için gözlerin mavi, - dedi.
Kızı adeta yıldırım çarptı. Telaş içinde bir adım geri atildi, duvara
yaslandı. Yanaklarından başlayan sıcaklık hızla tüm vücuduna sirayet etti; saçları
suratına dağıldı:
"Aman! Babam beni Göydenizle bir arada görmüşmudür ?! "- diye geçen
akşamki gezmeni hatırladı ve daha burada kalamayıp, kendi odasına koştu;
dgoruca yataga yıkılarak ağladı Leyla.
Fikret'i, güneşi de fikir aldı: "Annemin gözleri siyah, babamın gözleri
siyah ... peki benimkiler neden mavidir?!. Olmaya on sekiz yıl gizli kalan müthiş bir
sırrı şimdi Leyla çevremdenmi öğrenmişti? .. "
Soltanovların sakin ailesinde endişe başlandı.


Devami var.......

29 Haziran 2017 Perşembe

Söyütlü ark

zaman: Haziran 29, 2017 0 yorum
Roman  edebiyyatda en çok sevdiğim ve bana en çok yakın olanıdır. Romanlar daha çok hayati, anlamlı, ve ibret alinasi oluyor. Modern dönem yazarlarının da romanlarını okuyor ve beğeniyorum. Ancak geçtiğimiz yüzyılın dahi yazarı olmuş İlyas Efendiyev romanları yıllar geçse bile aklimin bir köşesinde hala kalmaktadır.
Bu romanların içerisinde "Söyütlü ark" romanı ise kendi özgünlüğü, özelliği ile seçilir. "Söyüdlü ark" romanı 1959 yılında yayımlandı.
Romanda Nuriye isimli bir kızın hayatından ve onun uzak bir köyde başına gelenlerden bahsedilmektedir. Nuriye yetim bir kızdır, onun Bakü'de Alesker dayısından başka bir yakını yok. Talebelik yıllarında bir tegmenle tanışır ve aralarında öyle ilk görüşmeden büyük bir sevginin temeli konur. Ancak kader onların yolunu ayrırır. Nuriye her gün görüş yerine gelse de teğmen Murad gelmez. Sabri tükenen Nuriye cikip gider. Kendi arzusu olan oyunculuk eğitimi alır, tiyatro Universitesine girer. Daha sonra tayini cikar onu Güney kışlak, oradaki kültür evine gönderirler. Güney kışlakda o yıllar da sevdigi asik oldugu, Muratla karşılaşır. Murat bu kişlagin komşu olan Kuzey kışlağında kolhoz Başkanıdır. Ancak onun evli olduğunu öğrenen Nuriyyenin tüm umutları bir anda paramparça olur. Aslında geçen yüzyılın sorunlarından söz edilse de, o sorunları bü gün başka bir şekilde yine de yaşamaktayız.
Şimdi Nuriye gibi kızlarımız cok az, Nuriye isterse Murat'ın ailesini dağıtabilirdi, ama o gerçek namuslu, iffetli bir kız gibi muamele etti. Şimdi ise aile dağıtanlar yuva yikanlar bunu kendilerine bile şeref bilirler. Şimdi de köylerimizde kültür evlerinin olmasına ihtiyaç var, ücra köylerdeki insanlar kültürden, edebiyattan uzak düşmemelidir.
Beni en çok etkileyen Nuriyyenin yaşadıkları oldu, yaşamı boyunca acı çekmiş bu kız oyunculuk yaparak kalbi ağlasa da çevresindekilere sevinc gosterdi, onlara nelerise öğret bildi. Keşke etrafımızda Nuriye gibi iffetli, cesaretli, namuslu, mert, yalnız kendi çıkarını düşünmeyen insanlar çok olsaydı!
 Okumak isteyenler Azerbaycan Turkcesiyle  burdan okuya bilirler 😊  - Söyüdlü arx

27 Haziran 2017 Salı

Masumiyet Müzesi

zaman: Haziran 27, 2017 0 yorum
Orhan Pamugu tanımam 2015 yılının Nisan ayında oldu ... . Kitapta neden bahs edildigini tam bilmiyordum ama ilk basda begenip begenmiyecegimdende emin degildim. ama itiraf edeyim kitabin kapagi tamda eskileri hatirlatiyor diye okudum.

Bazen kendi kendime düşünüyorum ki, acaba neden günümüzde doğdum. Bu dönemin eşyaları, stili hiç bana göre değil. Ama o stilde yaşamak imkansız da değil :)

Kitap, tasarımı, sayfalari, Orhan Pamug'un dili - her şey çok hoşuma gitti. Özellikle de başlangıçta yazdığı o muhteşem cümle ...

"Hayatımın en mutlu aniymis, bilmiyordum ..."


İnsanlar hayatlarının en mutlu anının farkında oluyorlarmi acaba? Kime sorsan "bilmiyorum" der galiba, ya da özel olduğu için paylaşmak istemez. Neyse çok derine gitmemek gerekir :)))


Kitaptan sonra müze hakkında çok ilgileniyordum. Orhan bey çok güzel düşünmüs kitabın sayfasında müzeye giriş için muhürlenmeye yere birakmayı.
Ben hala müzede olmadım, ama bir gün Türkiye'ye gitsem, muzeyi ziyareti etmeyi cok isterim.hatta hayallerimden biri diye bilirim 😊 muzeye giris icin bu kitabı almayı unutmamak gerek.

Bu kitabı bu kadar sevmeyimin bir nedeni de  Orhan beyin olayları detaylı olarak tarif etmeyi. Merhamet Apartmanı, Füsun'un kendisi, kıyafeti, eşyaları tüm bunlar tam benim istediğim gibiydi. Belkide cocuklugumdandir şatafatli seyleri sevmedigim antikayi her zaman sevdigim  deger verdigim icindir.







Odada en çok beğendiğim penceresi oldu :)

Herkesi ilgilendiren soruya gelince, belkide dusunuyorum  Orhan Pamuk böyle bir ask yaşamiş! Bu tür hastalık derecesine ulaşmış bir aski yaşamayan biri bence  bunu tarif edemezdi ...

 Son soz olarak Kitabı okumayan herkese okumayı tavsiye ediyorum ...


15 Haziran 2017 Perşembe

Aynı ağlamaz....

zaman: Haziran 15, 2017 0 yorum
Aynı ağlamaz herkes. ....
Bazıları gözleri ile ağlar. ..
Bazıları sözleriyle ağlar. ...
Bazıları hisleriyle ağlar. ...
Bazıları kalpleri ile ağlar. ...
Aynı ağlamaz herkes. ....
Kimisi kendi hatalarına ağlar. ..
Kimisi kendi dününe ağlar. ...
Kimisi kendi aşkına ağlar. ..
Kimisi kendi vicdanına ağlar.
Kimisi kendi kaderine ağlar. ..
Aynı ağlamaz herkes. ...
Ama mutlaka herkes ağlar. ...



Ş.Raifa

14 Haziran 2017 Çarşamba

Keşke....

zaman: Haziran 14, 2017 0 yorum
Keşke keşkelerimiz olmadan yaşaya bilseydik....
Keşke tanıdığımız her kes kendilerini tanıtdıklari gibi kalsaydı...
Keşke  sevdiklerimizi yitirme gibi korkumuz olmasaydı....
Keşke  insanlar bir birini incitmek yerine sevmeyi seçseydi...
Keşke dilediğimiz güzel dilekler gercekleşe bilseydi...
Keşke  yalansız yarınlara uyana bilseydik...
Keşke her kesin hissleri ilk günki gibi saf temiz kala bilseydi...
Keşke gerçekle hayellerimiz arasında fark olmasaydı...
Keşke yaşadığımız her güne şükürler ede bilseydik....
Keşke cismimiz yorgun düşsede, ruhumuz yorulmasaydı...
Keşke  keşkelersiz yaşaya bilseydik...



Ş.Raifa
 

DAN ULDUZU Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review