15 Nisan 2016 Cuma

Yoruldum artık...

zaman: Nisan 15, 2016 0 yorum
Hiç bikdinmi hayattan?
Herkesten, her şeyden uzaklara kaçmak istediğin anlar oldu mu?
Yoruldunmu hiç? |
üzerindeki sorumluluktan, her seyden, yalan gülüşlerden, birbiri ardına gelen sorunlardan?
Hiç yalnız hissettin mi kendini?  ...Her kesin konuşmaları, sohbetleri ilgisiz ve anlamsız geldi mi sana?
Bir sayfayı saatlerce okumaya çalıştığın oldu mu peki? Gözün kitapta iken düşüncelerin seni uzaklara apardımı?
Sonra bu düşüncelerden de kaçıp, hiç kimse ve hiçbir şey hakkında düşünmemek İstedinmi?
Hazin bir müziği dinlerken hıçkırıklarla ağladınmı hiç?
Bir şarkının veya şiir parçasının sözlerinde kendini bulduğun oldu mu? |
Geceler yastigini göz yaşlarınla ​​islatdınmı?
Yalan gülüşün ne kadar zor olduğunu bildinmi hiç?
İçindeki acıyı gizleyerek çevredekilerin, hatta arkadaşlarından bile "nasılsın?" Sorusuna "iyi, her şey mükemmel" deyip yalandan güldünmü?
Güçlü olmaktan, güçlü görünmekten yoruldunmu hiç?
İçindeki acıyı herkesle paylaşıp, gözyaşlarını gizletmeden akıtmak, aslında neler yaşadığını, ne kadar kirik kalpli biri olduğunu söylemek istediğin anlar oldu mu peki?
"Olmaz, bu da geçer" deyip daha bir yalanla aldatdınmı kendini? Bir gün bu yalanına da inanmadığın hayattan bikdinmi?
İçinde geçip gitmek bilmeyen o acı ile bitip tükendinmi hiç?
Tek çıkış yolu ölümdür dediğin nasıl, oldu mu? "Yok, bu büyük bir günahtır" der, "hayat güzeldir" diye yaşamaya devam ettin mi?
Ama ... Bir gün hayatın hiçbir güzelliğini duymadığını, her şeye hevesinin öldüğünü, senin için her şeyin ilgisiz ve anlamsız olduğunun farkettin mi?
üzerinde yorgunluk hissettin mi?
Hayat bazen insana oyun oynuyor dersin, ama tam aksine hayat sana hiçbir oyun oynamaz, insanların sana oynadığı rolü gösterir.
Sana acı gelse bile bununla barışir, bazen bağışlayıp, bazen ise unutturur. Ama yok, aslında unutmazsin, çünkü hiçbir şey unutulmaz.
Yasaklar koyarsın, ama o yasaklarla hiç kendinde razı olmazsin. Bu kadar basit dediklerimiz basit, kolay olmaz ..
Sonunda yoruldum dersin ve her şeye son koyarsın ...
Bazen insanları anlayamıyorum. Neden kötülük yapıyorlar? Neden  yalan söylüyorlar? Neden birinin kalbini incitmek kolay ? Onlar anlamıyorlar mi ne zamansa onları da  ayni yerden incite bilirler. Belki onların incittiği insan o insana göre hayatını bile verirdi ... Ama onlar boyle insanları bazilarina deyişiyorlar belkide sonunda çok pişman oluyorlar ...
Yoruldum artık Hayat yoruldum herkesten her şeyden ... Yoruldum incitilmekden ... Yoruldum ağlamakdan..Yoruldum kendimi teselli etmekden..Yoruldum her tarafda olan  kotuleri görmekden..Yoruldum HAYAT yoruldum senden..Yoruldum çünkü sadece benden anlayış bekliyorsun..Yoruldum hayat çok yoruldum artık mücadele etmeye dermanım kalmadı ...Galiba yaşamakdanda yoruldum artık ....

14 Nisan 2016 Perşembe

BIRI VARDIR HER ZAMAN.....

zaman: Nisan 14, 2016 0 yorum
Biri vardır her zaman sana sadece onun için sen varmış gibi davranan. tüm gün seninle ilgilenen, her sorununu çözmeye çalışan.Bir tebessümün için elinden geleni yapan biri ....
Öyle insanlar nadiren karsina çikar. Onları kaybetmek olmaz. Çünkü hep bir eksiklik hissedersin, bir tarafın boş kalicak.Kendini bir hic hissedersin.
  Ama bir de onun senın yanında olduğu, hayatında rol oynadığı zamanlar var.Ve de hiç bir şeye değişe bilmeyecegin bir zamanlar ...... Bazen uykudan uyandığında telefonuna gelen mesajlardan biri mutlaka onun olurdu.
Arada  şakalarından da kalmaz. Tam ciddi durumda seni inandırıp, sonra da şaka yaptığını der ve seni sindirlendirmeyi  başarır. Ama bir de gülümsemi yok mu? Tüm sinirlerine ilaç gibi gelir. Bir dakika içinde o sinirden  belirti kalmaz.
Onu tanıdımadiğını dusunursun.Onu yıllardır tanimana rağmen, o hala senin için yabancı. Hem yabancı, hem de tanidik  biri.Dogru, sevdiği rakamları, sevdiği yemekleri, kötü ve iyi yanlarını, ona ait birçok şeyi belkibile bılirsin, ama yine de bilinmez kalır senin için.Konuşmaz kendinen cogu zaman. Hep yardim etmeye calisir. Senden bir  sey gizlediğini dusunme, çünkü sana hep yardim etmek istemiştı.
Ve de bu gün fark etmez o iyi ya da kötü adamdır, sevecen veya sert insan oldugu.
Ama sonucta sana en güzel hissettiren oydu.
Şimdi bir tarafın eksik. Her zaman hayatında yokluk vardir. Her şey yolundadır aslında. Eksik bir şey yoktur. Tabii ki ondan başka. Zaten onun olmaması her seyı sıfırlar gözünde.
Onun gösterdiği dikkati, ilgiyi, sevgiyi hiç bir insan veremez sana. Hatta ailen bile bunu bilmiyor. Herkesin bir dunyası vardır.Senin dünyan sadece ondan ibaretdi belkide. Ve belki de sen bütünüyle ondan ibaretdin.Her düştüğünde seni kaldırıyordu. Her sinirli olduğunda seni ancak o sakinlesdirirdi.Her kötü gününde yanında o vardı. Ve de senin gülüşün için elinden geleni yapıyordu. Hatta sinir bile ederdi. Hiçbir zaman yalan konusmak istemedigin tek ınsandi.ona Yalan söyleyince  kendini aşağılanmış hissediyordun.
Ama şimdi? Düştüğünde seni kim kaldırabilir? Ya da sinirini kim soğutabilir? Ya seni güldürmek için kim elinden geleni yapar ki? Hiç kimse ...... .ve kimse  yapamaz  bunu.Seni ancak o anlardi. Sana sen olmayı öğretiyordu, insanlık dersi geçerdi. Ama şimdi o yok  ve olmuycak. Senin öfkenin, hayata nefretin, insanlara soğuk ilişkinin ve yalnızlığın var.
Onun yokluğuna belkide alismak zor ola bilir senin icin.Kendin de iyi biliyorsun ki,  ne arkadaşların, hatta sevdigin bile hic bir  zaman seni boyle  anlamaz ,ilgilenmezdi.Hiçbir zaman....Biri vardı her zaman

13 Nisan 2016 Çarşamba

Okul Yillarim :)

zaman: Nisan 13, 2016 0 yorum
"Bugün gibi aklımda" desem yalan olur. Küçük bir fraqman  hatırlıyorum 1 ci sınıfa ilk gittiğim günden. oda annemin elini birakip sinifa gecince agladigimi.(Zaten hepimiz agliyorduk  ne işse  :) ) Sadece bazen resimlerde dondurulmuş bazı karelere bakarken o gün yaşadığım heyecanı hissediyorum.
İlk kez sira arkasında otururken herkes "kuzu"  gibi olurdu. Örnek öğrenci olacağı hakkında ailesine söz verir.
5 almak için ilkokul çocuklarının yapamayacağı şey yok. Çocukken mutluluk 5 almaktan duyduğun sevinci sevdiklerinle paylaşıp iftihar etmektir. Fakat sınıflar büyüdükçe tüm bu mutluluklar geride kalmış olur. "keske cabuk buyuseydum" diye diye sadece 5 alarak çalışıyorsun, hatta 2 bile "aman ne yazarsan yaz, yeter ki, 45 dakika adımı soyleme" diyerek öğretmenleri aldirmamaya başlıyorsun.
11 yıl iyi okumama ragmen az bir zaman değil. Bir yerde buyuyorsun sınıf arkadaşlarınla,onlar ikinci ailen olur . Bunu ancak okulu bitirince anlıyorsun. Ozluyorsun okuldaki ailen ile anıların için. O günlere geri dönmekten dolayı her şeyi kurban verecek kadar çok seviyorsun, bağlanırsin okul yıllarına. Gerçi ilk 2-3 yılda pek fazla fark etmiyorsun bunu. Ama yıllar gecdikce kurtulmayı arzuladığın okul yılları için "keşke hiç bitmezdi, sınıf arkadaşlarımla hiç ayrılmazdım" diyorsun. Bazı sınıf arkadaşını tesadüfen görünce çocukken 5 aldiginda sevindiyin kadar mutlu hissediyorsun kendini.


Okul yıllarında o kadar ilginç şeyler olurdu ki bunlari bir cogumuz yasamisdir :). .
- Son sirada sohbet edenlere hocamız "tebeşir" atardı, cetvel  ucardi birden sirada gürültü olduğunda, köşeye koyarlardı söze dinlemeyenleri, sira altına sakızlar yapışdırılirdı,bazilarida öğretmen siralarin üstüne ayakkabıyla çıkarlardi, :)
- ` Bazilari  arka kapıdan dersten kaçar, öğretmen olmuyunca  sira üstünde otururlardi,
- Bayramlarda girdiğimiz roller, okuduğumuz şarkılar, soylediğimiz şiirler için günlerce hazırlıklara baslardik, yeter ki, ders olmasın,
- Öğretmenler arka siraya doğru gidip   arkasından çocuklara bakarak ogretmenin  taklitini  yapmanin ayrı zevki vardı o yıllarda,
- Boş ders olunca sevinçten  gurultu yapib sonra okul  müdüru  gelir "sizin gibi  haylaz sınıf yok, sesiniz okulun her tarafinda, hepiniz defterlerinizi açın 2 yazicam davranıştan, yarın velilerinizle gelirsiniz" sözlerini duymakdan bikmakda vardı okul yıllarında,
Kar yaginca  gicik olduklarimiz kizlara kar topu atarak savas baslatirdik 😊
- Matematik derslerinde öğretmen `kim bulursa  5 yazicam` derken başımızı asagi egerek odevi çözmeye acele ederken, kitabın arkasındaki cevaba bakıp 5 alan çocuklar sayesinde nefret ederdik hocamıza,
- Kimya derslerinde deneyden patlama falan beklerdik, yeter ki,  ders cabuk bitsin 😄
-Emek, resim, spor derslerini özel severdik,
- Biyologi derslerinde odadaki bitkilere, hayvan maketlərine, iskelete ait sorularla öğretmeni dersi dağıtmak çalışırdık ki, yeterki tahtaya cikarmasin 😄
- Dersten kacdigimizda tek mekanımız okulun önündeki taşın üstü, ya da yakinliktaki park olacaktır
- Büyüdükçe derslerimiz çoğalıyor, defterlerimizin sayında azalma, kitaplarımız ise hep "unutup" evde birakilirdi.
- Kışın 6 dersimiz olunca  hava kararir. Dersin yarısını havaya adardik, yeter ki, yeterki ders olmasin (Ay öğretmenim eve nasıl gitcez, hava karardı, eve  siz odev verin bizi cabuk bırakın eve),
- okul muduru devamsızligi yoklamaya calistiginda  yakınlarmızın yerine `burda` diyip her türlü söz duyardik. Dersten biri  kaçtiginda öğretmene `derste yok yazmayın gelir simdi` diyib 45 dakika oyalardik `.

Bence okul yıllarıni ozlemeyen insan yoktur. Şahsen okulumu her  gordugumde, hocalarimi, sınıf arkadaşlarımı neredeyse tesadüfen görünce, onlar hakkında herhangi hatıra aklima gelirken okurken kadrini bilmediğim o yılları geri istiyorum. . .
Çok özlüyorum okul yıllarımi sınıf arkadaşlarımi, 11 yilin tüm delilikleri.Belki de bu hisleri yaşayan tek insan değilim.

Sonda ise sınıf arkadaşlarıma söylemek isterim ki, hepinizi çok seviyorum. Okulda okuyan öğrencilere ise tek sözüm şudur: "Hayatınızın en güzel anlarını yaşiyorsunuz, kıymetini biliniz."

(Mayıs ayı yaklaştıginda  insan daha çok özlüyor.)

Okul yılları gerçekten de insanın hayatta mutlu olduğunu zannettiği, ruhunu dinlendirdiyi yilllariymiş.

8 Nisan 2016 Cuma

Bahadır ve Sona SON (roman) - 9 (Türkçe çeviri)

zaman: Nisan 08, 2016 0 yorum
(Önceki-Bahadır ve Sona (roman) - 8)

Kapı calinir, Bahadır kapıya taraf gider. (Sona, Yusuf,)

B a h a d ı r. Buyurun! (Kapıda Yusufla Sonanı görüp kendini kaybeder, sonra Yusuf'a sarilır öper.)
S o n a (gülümsünür). Bizi beklemiyordunuz değil mi?
B a h a d ı r (Sonanın ellerinden öpüp). Hayır, hanım efendi, hiç aklima da gelmezdi! Oturun. (Sona pencerenin önünde oturur, Yusuf Bahadırla bir yerde oturur.)
B a h a d ı r (kapıya gider). Zinolin!
Z i n o l i n (kapıdan). Efendim, ağa!
B a h a d ı r. Bize çay hazırla.
Z i n o l i n. Tamam.
S o n a. Çay hazır oluncaya kadar ben gelicem, kendime eldiven alacağım. (Gider.)
B a h a d ı r (kalkıp kapıyadek birakır). Bu yakınlarda  var bulursunuz. (Gelir oturur.) Acaba, Maso hanım sizinle ne için gelmedi?
Y u s i f (başını eğmiş dusunerek). Bahadır bey! Bizim gelmeyimize sebeb önemli bir mesele olmuştur ....
B a h a d ı r. Acaba! Ne olmuşdur?
Y u s u f (dusunerek). Sizin Sonaya ve Sonanın size olan aşki beni ve Masonu büyük endişelendirmişdir  .... Kendiniz de bilirsiniz dünyanın ışığına Sonanın gözleri ile bakıyoruz. Biz Sonanın uğruna can vermeye hazırız .... Şimdi bu temiz, saf yürekli kız size aşık olup, gecesi-gündüzü  yoktur. Şimdi ikimiz de gelmişiz, belki üçümuzde bu işe bir serencam verelim .... Sonanın milletine olan sevgisi size malum: bizim ve malum sizin milletin bu tür meselelerde baska bir dusuncede  oluşları da sizden gizli değil .... Kendiniz de, elbette, düşünüyorsunuz ... . Sizin mektubunuzu ben okudum: fikirleriniz dogru, düşünceleriniz temiz, mukaddes bir düşünce , fakat. (düşünur.) Ahali ... millet ....
B a h a d ı r (düşünür). Evet .... Evet .... Dogru buyurdunuz .... Ben. Ben .... yalniş etmişim .... Benim aşkim size eziyet etdi .... Bağışlayınız .... Af ediniz! Ben .... Ben .... (Söz soyeye  bilmez ağlar.) Ah!

(Yusuf başını eğmiş ağlıyor.)


 ___________________________________________________________________________________

S o n a (onların hallerine şaşirir  pencerenin önünde oturur.) Ah!

(Zinolin bardak getirib çay ikram ediyor.)

B a h a d ı r (kalkıp ismarlar ). Buyurun, çay için! (Sona ve Yusuf  oturup çay içerler.)
B a h a d ı r. Sizden rica ediyorum, bugün kahvaltını da bir yerde edelim. İnşaallah, konuşup meslehet ediniriz. Umut ediyorum  düyünler açılsın ....
Y u s i f. Size zahmet vermek istemiyorum, iyi olurdu siz de bizimle bir yerde restoranda kahvaltı edelim.
S o n a. Yok, babacığım, burası iyidir, ben restoran yemegini sevmiyorum.
B a h a d ı r. Elbette, burası iyidir, bize gelirsiniz. Nasıl olsa ev yemeyi temiz olur.
Y u s i f. İyi, sözüm yok, geliriz! Şimdi kızım, gidelim.
B a h a d ı r. Nereye böyle  bu kadar çabuk mu?
Y u s i f. Bir dost  var, görüşmek gerekir. Sonra daha işimiz yok, cabuk geliriz. (Sona ve Yusuf çıkıyorlar.)
B a h a d ı r (onları kapıyadek birakir, kapıda durup Sonanın arkasinca hayli bakıyor. Sonra odada acele adimlarla gezinmeye başlar. Duşunurken  kah dayanır, kah gezinir, sonra acele  oturup mektup yazıyor; yazıp bitirdikten sonra okur). Rica ediyorum benim ölmemde kimseyi gunahkar bilmeyesiniz, ben kendim kendi elimle kendimi öldürdüm .... "Ah, insanları birbirinden ayıran" uçurum dereler! "Ben sizi mahv etmek isterken siz beni mahv ettiniz .... Fakat emin olunuz, siz sonda mahv olacaksiniz ....
 (O, tabancayı kafasina sıkar.) Ah! (duşer)
Z i n o l i n (cabuk gelip Bahadırı yerde görür). Ağa! Ağa! (Kendini kaybediyor.)



Yusuf ve Sona gelirler.

Y u s u f. Ne oldu? (Kendini kaybedip şapkasi elinden düşer.)
S o n a ( Bagirarak Bahadır'ın üstüne yıkılıyor). Ah!





 ______________________________________________________________________________

Deliler evi. Sahnenin bir tarafında ev, önünde bahçe, . Delilerin kıyafetleri: başlarında beyaz baş ortu, üstlerinde uzun beyaz halat,ayaklarında beyaz çorap.

Onceki d e l i. (Sahneden deli değil, fakat dogusdan akıldan yoksun bir vücut sahnenin sol tarafında oturup gözleri ile bir noktaya bakar , elindeki kağıtları çiyner).
İ k i n c i d e l i. (Sahnenin sağ tarafından iki adım ileri gidiyor, iki adım geri. Bir yerde gezer).
Ü ç ü n c ü d e l i. (Sahnenin ortasında gezinir, elleri ile hareketler eder ve ara bir sinirlenir , kizar , konuşur, fakat konuştuğu sozlerden bir şey anlaşılmaz).
D ö r d ü n c ü d e l i. (Yavaş yavaş gezinir, ara bir etrafına bakıp korkuyor, güya bunu vururyorlarmiş gibi, başını tutup ağlıyor).
B e ş i n c i d e l i. (Yerde oturup duşunur, sonra  ara sira yüzüne haç ceker, secdeye gider).
A l t ı n c ı d e l i. (Sona başının ortusu boynunda, saçları yuzune dökülmüş gezer ve ara sira mazlum ellerini yukarı kaldırır.) Bir .... Yasa bir .... Maksad bir .... Yol bir .... (İki defa.) "Bir Allahı bırakıp bin Allaha secde ettik. Müslüman, Hıristiyan, Yahudi ve putperest ne oldugunu anlamıyorum ve  anlamakda istemiyorum ". "Ah, sevgili Sona hanım! Benim bütün vücudum, bedenim, aklım, ruhum hepsi sizde can buluyor, hayatım hayatınıza bağlıdır. Ben kendimi sizin bir parcaniz biliyorum, acaba! Nasıl ola bilir ki, bizi uçurum dereler ayıra bilsin? Acaba, bu uçurum dereleri biz insanlar düzeldip de onları mahv etmek bizim elimizde değil mi? (Hali degişilir.)

Odur, siyah tahtanın üste yazılmışdır. (Gider, eteyi ile güya tahtanın üstündeki yazıyı siler.) O'dur, yine yazıldı. (Yine siler. Güya tahtayı kırıyor, başını tutup güya bakmak istemiyor. Havada yazılmış gibi görür). Orda , şimdi havada yazılıyor! (Istiyor havada yazılan sözleri silsin, fakat ne tarafa dönse, gözüne yazı görünüyor, yazıyı tutup bakmak istiyor.) Hani aşk, hürriyyet sözleri? Hani benim sevgim ?!


___________________________________________________________________________________

 Yusuf, Maso ve timarhanenin muduru.
Maso siyah yaslı elbisede, elinde beyaz mendil gözlerini silerek, Yusuf onun kolundan tutar, mudur önde Sonanı gösterir.
S o n a (onları görür yuksek sesle). O ne sırdır, insanlar birbirinden tefrika düşmüşler ?!
M a ş o (kendini kayb ederek yere yıgılır). Ah, kızım, Sona!

(Sona kahkaha ile yuksekden  güler.)



                                                             SON



7 Nisan 2016 Perşembe

Bahadır ve Sona (roman) - 8 (Türkçe çeviri)

zaman: Nisan 07, 2016 0 yorum
B a h a d ı r (elini uzatip vedalasarak kapiya  kadar yolculuk eder). Sağ ol! ( mektubu dikkatle okur ve sonra sinirle yere atıyor.) Ben de sandim mektubu Sonadan. (Oturur, dusunur) Ne için bu zamanadek mektubuma cevap yazmiyor? Belki bana kirilmis ....Yok, olamaz. Ben oyle kotu şey yazmadım, ne için benden incinsin? Ben kendi duygularimi ondan gizlemedim, yazdım ....  Belki aklım askimdan şaşırmis ona layik olmayan bir söz yazdım .... ... Yok! Sonaya oyle söz yazmaya elim gelmez. (Dusunur) Her durumda, mektubun yüzü bende. (Odani gezer.) okuyayım bakalım .... (Kağıdı dikkatle okur.) "Azizim Sona hanım! Kafamdaki bin-bir fikirlerin hangisinden başlayayim? Bu gunedek gördüğüm insanlardanmı? ya gezdiyim yerlerdenmi? veya hayır, ancak kendi duygularimi söyleyim ? .... Garip bir haldir! Ben sizinle bir yerde, bir odada gün geçirirken kafamda olan bin-bin dusuncelerimi, tüm vücudumu ızdıraba düşüren hisslerimi acaba, ne için söyleye bilmiyordum? Yok, hanım efendi! yalnis etdim: söylerdim, fakat dilsiz, her bir haraketim size olan muhabbetimi size bildiriyordu,. Elinizi elime alıp dusunuyordum. Kolumdakı binlerce his damarları benim askimi size haber verdiler, değil mi? Ben sizin elinizi tutunca bi hal olurdum, yani sizin kollarınızdakı his damarları sizin hissiyyatınızı bana hazin-hazin söylüyordu. Eliniz elimde iken tam fikirlerinizi, hisslerinizi okuyordum. Siz de benim gibi, değil mi? Biz birbirimizin elini gah sıkardık, gah da oksardik   .... Her birinin ayrı bir manasi olmasını elbette düşünüyorduk .... Ah, ne güzel hal! Ne güzel duygu! Dile ihtiyacımız yoktu. Kaleme de . Şimdi ise dile ve kaleme büyük ihtiyacımız oldugunu fark ediyorum. Kafamdaki bin fikirleri neyin vasitasi ile size bildirmek ?! Eliniz elimde olsa idi,elinizi bir sıkarak  fikirlerimi, hissiyyatımı bildirirdim. Gözleriniz gözlerime baksaydi,  yazdığım sözleri okurdunuz. Şimdi ise hiçbiri yardimci değil. Hazır bu kağıttan, mürekkebden, kalemden başka bir carem yok. Bunlar da gözlerimin, ellerimin yerini vermiyecek. O bir ayrı alem, bu bir baska alem! Neyse, ayrılığa sabr edemedigimi fark ediyorum.  Her gün, her saat sizinle söhbee ediyorum. Bir iş yaparsam, hemen sizi gözümün önünde goruyorum. Görüp de, güya söyluyorum, bu işe sizce, ne  gerek duyulur? Her bir fiilim, hissiyyatım size bağlı ..... Bununla boyle "Ne sırdır ki insanlar birbirinden ayiriliga düşmüler? ...." Sözlerinizin bana dehşetli bir gölge olmasını da fark ediyorum. Bu gölgeden ben korkuyorum. Nerede olursam, ne söylesem bu sözler aklima gelince, ahvalım büsbütün degişir, beynimden ateş cıkiyor. Kalbim iztirapda dövünurken istiyorum tam vücudumla bu gölgәni kendimden def edeyim. Istiyorum açıktan bağırarak: yeter! Beni rahat birak! .... Ben bağırmak isterken bu dehşetli gölge daha küvvetle bana yaklaşıyor. Beni her taraftan kara bulut  sarar, nefesimi keser, yıldırım duser gibi: duser icime .... "Ne sırdır insanlar birbirinden ayriliga düşmüsler?" sözleri bir arşın boyunda siyah tahtanın üstünde tebaşirle yazılmış gibi  aklima gelir. Ben hirsla bu yazıları tahtanın yüzünden siliyorum. Ben sildikce, daha büyük, daha bariz cizgiyle yazılmış görünüyor. Ben tahtayı var Küvvetimle yok etmeye çalışıyorum, kiriyorum ..... "Ne sırdır, insanlar birbirinden ayriliga düşmüşler" sözleri havada yazılmış görünüyor .... Ne için bu sözleri siz meydana getirdiniz? Ne için bu sözleri ellerimiz birbirini tutan zaman dediniz? Baska bir zamanda bu sözleri soyleseydiniz, muhtemelen böyle hisler olmazdi. Fakat şimdi ... şimdi sözler söylenmiştir. Bu sözler benden, ben bu sozlerden ayrıla bilmiyorum. Ne için bu sözleri diyince elimi sıkdınız ve gözlerinizi kapadiniz? ... Sözleriniz hareketlerinize uygun olup bana güya dediniz ben tam ruhumla seviyorum .... Fakat bizi bir şey bir-birimizden ayriliga  düşürüyor .... Müslüman-Hıristiyanlık bizim aramızda uçurum bir dere icat ediyor .... Sözlerinize bile boyle mana vermekde yalnisim yoktur, zann ediyorum ve hata da olmaz. Çünkü ayni dakika ben de bu fikirdeydim. ben istiyorumki  soyleyeyim: fakat siz benden cesaretli davranip benden once davrandiniz, davranipda beni daha fazla aşka mübtela ettiniz .... Benim bütün vücudum: bedenim, aklım, ruhum hepsi sizde onem  buluyor, hayatım hayatınıza baglı .... Hanım efendi! Ben ancak cemalınıza aşık olsaydım, benim için şüphe yeri kalırdı. Yok! Cemalınızı seviyorum da, ruhunuzu, aklınızı daha fazla  seviyorum. Ben kendimi sizin bir parcaniz biliyorum. Acaba! Nasıl ola bilir ki, bizi "uçurum dereler" ayıra? Acaba, bu "uçurum dereleri" biz insanlar yaptiysa, onları mahv etmek bizim elimizde değil mi? Ne için ben Müslüman siz Hıristiyan, başkasının Yahudi, ya butperest adlansınlar? Ne için bu insanlar sonradan dizilmiş türlü-turlü yasalara ibadet etsinler? Tabiimi? Yok! Tabii kanun herkes insanlar için bir gerek olabilir, herkes insanlar bir noktaya gerek yürüyüş etsinler. Bu nokta ise hürriyyet, aşk alemidir. Ben sizi seviyorum, siz de beni. "Yok, sevmek olmaz" kanunu var ise ben tam vücudumla bu kanunu mahv etmeye çalışıyorum. Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, butperest ne olacağını anlamıyorum ve de anlamak istemiyorum! Ah, sevgili Sona hanım! Ben milletimi seviyorum, çünkü annemi seviyorum. Ben herkesi dinleri ve din getirenleri seviyorum, çünkü hepsinin asil maksatlari insanları karanlıktan aydınlığa çıkarmak olmuştur. Herkes dinler zamanında insanları zamaneye uygun iyi yola davet etmisler. Ya`ni, umumu bir noktaya yürüyüş etmek için hazırladılar. Peygamberler geldiler, fakat demediler: "Biz İslam ve Hıristiyanlık düzeltmek için gelmişiz .... Herkes:" Biz insanları doğru yola davet ediyoruz "dediler .... Şimdi hanım efendi, maksad ne, acaba! Ne için insanlar birbirinden tefrika düşdüler? Sebeb? Sebeb aklımızın zayifligimi. Biz asil konuyu elden bırakıp cüzi yasalara kulluk ettik. Bir Allahı bırakıp bin Allaha secde ediyoruz. Fakat asil konuyu düşünenler birlesdiler, konuşuyorlar ve aşkin ne oldugunu düşüdüler. Şimdi biz de bu dereceye geldikse, aşkimiza taleb eden kanunlara ibadet etmeliyiz, değil mi? "(Bu mektubu  okuyup dalar.) Bu mektubda öyle bir şey yok ki, Sona ondan rencide olsun.  Belki Sona sözlerime katilmiyor. Belki uçurum dereler meydana gelecekdir!  Ah, ne için ben bile  bile ateşe atarak mektup  yazdım? Sona milletini nihayetde seven bir kiz. Sona baba ve annesine fazla derecede sevgi bağlamış bir kız .... Bu uçurum dereleri geçe bilecekmi? Geçerse, babasına-anasına eziyet olmaz mı? Onlar beni kendi evlatları gibi sevdiler. bana her türlü iyilikler etdiler, beni temiz, saf yürekli emin adam bilip kızlarını bana emanet etdiler.

Şimdi kendi duygularimi, sevgimi açıktan Sonaya yazmak, Sonanı  başka bir fikirlere ....  Benim  kimsem yok, babam, annem kabirde, benim halime yanan, benim derdime yanan yok. Bana ne olursa olsun .... Hiç kimseye eziyet olmayacaktır .... Sona ise anne ve babasına azizlenmis perveriş edilmiş kızı .... Sona bile iyi, güzel külfetin ışığı .... Sonanın gami, umum külfetin gami. Sonanın bedbahtligi, anne ve babasına bedbahtligi. Olsun ki, Sona sevgisi
ni  gizli sakliya bilmeyecekdir .... Aşki aşikar olursa, baba ve annesi ne yapa bileceklerki? (duşunerek sonra diyor.) Ah, ne için ben böyle bir  mektup yazdım? Ne için böyle bir yüksek tabiatli anne babanin ruhlarına eziyet vermeli oldum? Ne için? (Oturup başinı elleri ile tutar ve sonra yavaş yavaş ellerini tabancaya uzatır. Biraz duşundukden  sonra tabancayı elinden burakir elleri ile yüzünü tutup ağlayarak yatagina uzanir.) Ah! Ah! Bu ne haldir? Ah, Sona! Ah, benim muhabbetim!


(devami var.....)

Önceki- Önceki-Bahadır ve Sona (roman) - 7


 

DAN ULDUZU Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review