30 Temmuz 2016 Cumartesi

insanları tanımak için...

zaman: Temmuz 30, 2016 0 yorum
Bazı insanları tanımak için sadece ağızlarını açıp bir-iki cümle söylemelerini beklemelisin.

Bazı insanları tanımak için onlarla birlikte çalış.

Bazı insanları tanımak için kendini onlara tanıtmalısın.

Bazı insanları tanımak için dünyadan göçmelerini beklem
elisin.

Bazı insanları tanımak için onların çocukları hakkında konuşmasına kulak vermelisin.

Bazı insanları tanımak için onlardan uzaklaşmalı ki, manzarayı bütün seyir edesin.

Bazı insanları tanımak için biraz dikkatli olmalısın.

Bazı insanları tanımak için ilk ihanetle yüzleşmelisin.

Bazı insanları tanımak için sadakatlarini görmelisin.

Bazı insanları tanımak için gözlerini açıp, hem de bakmalısın.

Bazı insanları tanımak için gözlerini yumup kalbini açmalısan.

Bazı insanları tanımak için mantığını da yardıma çağırmalısın.

Bazı insanları tanımak için bağışlamalısın.

Bazı insanları tanımak için bağışlanmalıdır.

26 Temmuz 2016 Salı

Bu günü yaşamaya bu günden başla!

zaman: Temmuz 26, 2016 0 yorum
Geçmişte hatiralarimiz, gelecege umutlarımız var ... Geçmişte ozlediklerimiz, gelecekte umut  etdiklerimiz var ... Bir ayağımız geçmişe, bir ayağımız geleceğe bağlı ... Peki bugün? ... Dünden sonra, yarından önce! Yaşadıklarımızın hatıra, ya da umut olmayan tek gerçek anı. Peki bugün ile neden Yetinemiyoruz? Ne beklediğinizi bilmeden günlerce beklediğiniz bir şey var belki ... Hatta belki yıllar boyu beklediğiniz.  Insan her an dusunuyorki, her an bir şey olabilir ve böylece hayatın tüm yönü değişebilir. Her sabah uyanınca "bugün benim günüm" dediğiniz günler çok oldu. Her yeni yıl sizin için mükemmel bir yılın başlangıcı olacağına umut etdiniz. Her gece yatarken yarın mutlaka basaricağım demişsiniz. Her bayramda bir sonraki bayramda,  Her zaman beklediniz, beklediniz ve yine beklediniz ...

Çocukken inandığımız masallardaki gibi ... Bir gün hiç umut etmediğimiz bir anda kimse gelip her şeyi düzeltecekdi. Muradımıza ulaşıp sonsuza kadar mutlu olacaktık. Olumlu düşünüp, umudumuzu hiç yitirmeyecekdik.
İnsanlar hayatlarına masal dolu umutlara , nasilda sınır çekiyorlar. Buna olumlu hayat diyerek de vicdanlarını rahatlaşdırırlar. Olumlu düşünmeye çalıştıkça da her şey olumsuzlasmaya başlar. Düşünmek daha da çok zorlaşır ..

Zaman, kıymetini bilmeden harcadığımız,
çoğunu hayal edip elimizdekini kaybettiğimiz "zaman" dır. Her şeyin ilacı sandığımız, her şeye kadir zamandır. Mucizeleri barındıran, üzüntüleri unutturan zamandır. Ömrümüz, geçmişimiz ve geleceğimizdir. Yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımızdır. kayiplarimiz ve umutlarımız. Önümüzde ve arkamızda ...

Aramızdan kimler zamanı an olarak yaşayabildi, bugün  ne gördü? .. Geçmişte kaybolmadan, gelecekte boğulmadan? ..

Oysa umut etmek beklemek degil. Bir türlü gelmeyen mucizelerle hayatımızı kısıtlamak değil. Her şeyin daha iyi olacağı "günü" beklerken "bugün"ü ne askıya aldığımızı düşünmüyoruz hiç. Her şeyi yarınlar bekliyor, dünlere üzülüyoruz. Peki, bugün ?!

Dün bir hatıra, sabahsa bir umut ... Bu gün tek gerçek olan ... dununu ve sabahını yazdığın tek sayfa, ... Yazan da sensin, okuyan da .. satan da sensin alan da .. alkışlayan da sensin, ağlayan da .. Harika de sensin, lanet de ... Gülen de sensin, ağlayan da ... Ve her şeyi sadece bugün yapıyorsun .. ya da yapmıyorsun .. unutma, seçen de sensin ... Yapan de sen ..

11 Temmuz 2016 Pazartesi

Fyodor Dostoyevski'nin eşi Anna ile yaşadığı aşk

zaman: Temmuz 11, 2016 0 yorum

Dostoyevski, Ekim 1866’da çalışmalarını kağıda aktarması için henüz 20 yaşında olan Snitkina’yı işe aldı. İlk görüşte aşk söz konusu değildi. Anna Grigorievna Snitkina 46 yaşındaki yazar için şunları yazmıştı: “Hiçbir şey Fyodor’la ilk kez karşılaştığımdaki zavallı görünüşünü tarif edemez. Kafası karışık, endişeli, aciz, yalnız, asabi ve neredeyse hasta gibi görünüyordu.” Dostovevski yazılarını dikte etmeye başladıktan sonra zamanla karşılıklı bir çekim belirdi. Bir gün Dostoyevski ile birlikte çalışmaya başlamaya daha bir ay bile olmamışken aklına bir fikir geldiğini ve Anna adında genç bir kadına âşık olan yaşlıca bir sanatçı hakkında bir roman yazmayı planladığını söyledi.

Böyle bir ilişki mümkün olabilir mi? diye sordu. Anna olabilir, diye yanıtladı;çünkü gerçek aşk görünüşe hapsedilemez, dedi. Yaptığı kumarbazvari girişten iyice cesaretlenen Dostoyevski şöyle devam etti: “Kendini onun yerine koy. Farz edelim ki o sanatçı, yani ben, sana âşık olduğunu itiraf ediyor ve senden karısı olmanı istiyor. Ne derdin?”
 Anna tereddütsüz: “Onu sevdiğimi ve hayatım boyunca seveceğimi söylerdim” dedi. Üç ay sonra evlendiler...

“Öyle göz alıcı bir güzelliğim de yoktu, ne özel bir yeteneğim ne de sıradışı bir zekam vardı, düz bir eğitim almıştım. buna karşın, zeki, üstün yeteneklere sahip bir erkekten büyük saygı görüyor, neredeyse tapılıyordum.”

Evliliklerinin ilk yılları Dostoyevski’nin kumar bağımlılığı yüzünden sallantılı geçti. Dostoyevski, karısının hoşgörülü davranıp mücevher ve evlilik yüzüğünü rehin vermesini takdir etti (Anna daha sonra yüzüğünü rehinden kurtardı). Çocukları dünyaya geldikten sonra (Lyubov Dostoyevskaya, Sonya Dostoyevskaya, Fyodor Dostoyevsky, Alexey Dostoyevsky)  Dostoyevski’nin kumar bağımlılığı yavaşladı.  Dostoyevski ve Anna mali sorunlar yaşamaya devam etseler de Dostoyevski’nin 1881’deki ölümüne kadar huzurlu bir aile hayatı yaşadılar.

Andrew Shaffer - Aşkta Kaybeden Büyük Filozoflar 

9 Temmuz 2016 Cumartesi

(Sabahattin Ali - İçimizdeki Şeytan)

zaman: Temmuz 09, 2016 0 yorum


Bu yazının oncesinde sizleri ünlü Türk yazarı Sabahattin Ali ile tanışdirdim.Onun daha iki romanı var. Romanlarının (sayıca 3 romanı var) yazılma tarihi açısından birincisi - Kuyucaklı Yusuf (1937) ve ikincisi - İçimizdeki Şeytan (1940) -dır.Ben birkaç gün önce "İçimizdeki şeytan" ı bitirdim.
          Bir şeyi itiraf edeyim ki, kürk mantolu Maddonnanı okuduktan sonra bu yazari o kadar begenmişdim ki, tüm eserleri beni hayretde duserecek diye hep düşünürdüm.Tabikide, bu eserde de okuyucuda  etki izi bırakmak kabliyyeti güclüdür.Amma Kürk Mantolu Madonna kadar değil.
     Eserin baş kahramanları Macide ve Ömerdir.Amma benim en çok dikkatimi çeken Hüsamettin Efendiyidi.Çünki işte bu karakter Sabahattin Ali'nin üslubunca yaratılmışdı.O, sıradışı, sırlarla dolu birisiyidi.
     Genel olarak eser insanın iç hesaplaşmaları açısından çok guzel.Romandan anladığım şu , insan kendisinin en büyük düşmanıdır.

     Türkiye'de Yapı Kredi yayınlarının yayını ile çıkan kitabın arka yüzünde yazılan şu sözler dikkatimi çekti: Bu romanında, toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın "kapana kısılmışlığını" gösteriyor Sabahattin Ali.
Aydın geçinenlerin karanlığına, "insanın içindeki şeytan" a keskin bir bakış.

      Söylenenlere göre Sabahattin Ali bu romanında Peyami Safa ve Hüseyin Nihal Atsız (her ikisi dönemin Türk yazarlarıdır) bazı sozler soylenmis.Hatta romanında Nihad adlı karakterin Nihal Adsız benzetilmesi gibi fikirler de seslenmişdi.Romandan sonra 1940 yılında Hüseyin Nihal "İçimizdeki Şeytanlar" adlı bu romanı çok sert bir şekilde eleştirir.Yazını burdan okuya bilirsiniz.
 eser Türkiye'deki aydınların bir hayat faciasidir.Kahramanların karakter ve psikolojisi ikinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye'de yaşanan toplumsal-siyasi mücadele ışığında açılır.


     Kitaptan seçdiklerim:
Hayatta hiçbir şey, uğrunda ölmek için istenmez

Hayatın bir değişmeler silsilesi ve her değişmenin bir tekamül olduğunu anlamayanlar yobaz kafalı insanlardır.

“İnsanların en zayıf tarafları, sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafalarını patlatmadan inanmak hususundaki hayret verici temayülleridir.”
Riyakarlık, tesellide son haddini bulur.

“Kendimiz iyi olamıyoruz ve başkalarının iyiliğini küçük görmek için reklamcı, hayır dua avcısı, hatta riyakar diyoruz.”

Adam olmak değil, enteresan olmak; bir şey yapmak değil, bir şey yapanlara istihfafla bakacak bir yere çıkmak istiyordum.

 Hiçbir insan seven bir insanın karşısında alakasız olamaz.
  

Ben de seni seviyordum.Hem de nasıl seviyordum ...

Seni niçin sevdiğimi bir türlü bilmiyordum.
 İnsan ne kadar çeşitli vasıflara sahip olsa da onun bütün nitelikleri belirli bir noktada birleşir ve bir ahenk yaratır.

... Dünyada en korkutucu şey Ümitsizliktir.

Asıl iyilik tanımadıklarımıza karşı yaptığımız iyiliktir; halbuki biz bütün hüsniyetimizi dostlarımıza saklayıp bunun dışında kalanları bir çırpıda ve kısa bir hükümle fena addediyoruz.

İçimizde şeytan yok… İçimizde aciz var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunlarından hepsinden daha korkunç bir şey var: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var… Hiçbir şey üzerinde düşünmeye, hatta bir parçacık durmaya alışmayan beyinlerimizle kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz.





     Eserin daha ilk sayfasında Galata köprüsünün adıyla karşılasdım.6 ncı yüzyılda birincisi inşa edilen bu köprünün defalarca yenileri inşa edilmis.En sonuncusu ise 1994 yılında yapilmisdir.Bana bu isim köprüden çok kalanı hatırladır.Galata kulesi ile Kız kulesinin aşkını belki bilmeyenleriniz var.Bu hikayeyi buradan okuyabilirsiniz.



Kitapta dikkatimi çeken şair Mehmet Akif in panislamist adlandırılmasıydi.Pan-İslaminizm 19. yüzyılın ikinci yarısında İslam dünyasını karşılaştığı tehlikelerden korumak amacıyla Müslümanların halifenin etrafında toplanarak oluşturduğu topluluktur.


           Not;Roman hakkında araştırma yaparken Sabahattin Ali'yle ilgili ilginç bir bilgiye denk geldim.Dogrusu o, 1935-i ilde Aliye hanımla evlenmesine bakmarayarak gercek sevdiginin işte Aliye yok Ayşe Sıtkı İlhan adlı bir kadın olduğunu soyleniliyor.Sabahattin Ali ve Ayşe Sıtkı İlhan 1936 yılına kadar mektuplaşmayı sürdürürler.birbirleriyle  boyle ilişki kuran bu iki insan Ayşe Sıtkı ilhanın 1937 yılında    hukukcuyla evlenmesinden sonra biter.Mektubların hepsi Ayşe hanımın yakın arkadaşı Tail Hanım'ın babası Rauf Yekta Bey'in Beylerbeyindəki malikanesindedir.Mektublar "iki gözüm Ayşe" adlı kitapta toplanmisdir.Bu kitabı okumayı çok isterdim.Bir gün belki kısmet olur okurum.

5 Temmuz 2016 Salı

zaman: Temmuz 05, 2016 0 yorum
Alemlere rahmet olan Peygamberimiz öğrendiğimiz, "Ey Rabbimiz, bize Recep ve Şaban ayını mübarek kıl ve bizi Ramazan'a ulaştır" dualarıyla yine yeni bir Ramazan iklimine doğru ilerliyoruz.
Ramazan ayı, "Evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluştur." Müjdesi ile tüm müminleri sevindirir.
Ramazan'da her birimiz daha da dinimze bağlanıyoruz.
Gönülerin yumuşadığı, rahmet pencerelerinin bir bir açıldığı geceler, günler ve anlar biri- birini izliyor. Ramazanını her günü ve her anı rahmet, mağfiret ve esenliktir.

şükür duygusu
Nimetler her zaman var, fırsat her zaman elimizde olabilir. Ama Ramazan başka bir fırsattır. Kur'an ve oruçla gelen bereket, şükür duygusunu da ziyadeleşdirir.Bir kuru ekmekle bu sıcak günlerde biraz suyun kıymetini daha iyi anlıyoruz. "Rabbim, rahmetinden gönderdiğin su nimetine hadsiz şükürler olsun." Diyor, açlığımızı, aslında şükürdedir ne kadar geri kaldığımızı idrak ediyoruz.

* Öğrenmenin yaşı yok
Bu ayda yeni şeyler öğreniyoruz. Öyrəndiklərimizin anlamlarını daha iyi anlıyoruz. Zihinde, kalbimizde yeni- yeni farkli pencereler açılır. Kur'an'la daha fazla hemhâl oluyoruz.

yardımlaşmak zamanı
Zekat için belli zaman yoktur. Dine göre zekat düşen malınızın üzerinden bir yıl geçtikten sonra zekat vermek gerekir. Ama Ramazan'da yapılan ibadetlerin bire on, bire yetmiş hatta bire yedi yüz kat sevap getirdiğini bilen Müslümanlar, zekâtlarını Ramazanda verir, hem rahmet hazinesinden kullanmayı, hem de ihtiyacı olan insanları Ramazan'da sevindirmeyi düşünüyorlar. Dine göre zengin olanların zekatlarını hesablamaqları, sadakaları bir kenara ayırmaqları, Sədəqəyi-fitreni arefe gününe kadar gecikdirməmiş verməkləri gerekir.

Kur'an ayı
Bize eğriyi ve doğruyu ancak Rabbimiz gösterebilir. Allahu Teala şöyle buyurur: "Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırman açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır ..." (Bakara, 185) "Ey iman edenler! Oruç sizden önceki ümmetlere farz olunduğu gibi size de farz edilmiştir. Artık kötülüklere karşı kendinizi koruyunuz "(Bakara, 183) Müminlere fazilet ve bereket kazandıran Ramazan ayında nefsani arzular değil, insani değerler öne çıkmalı.
Neden aç kalıyoruz?
İnsan nefsini terbiye eden en büyük imtihan açlıktır. Nefsin acizliğini, güçsüzlüğünü anlayan; bir parça ekmek, biraz su içe bilmese hiçbir şey yapamayacağını gördüğü ibadet oruç ibadetidir. Bir mü'min aç kalmak için değil, ruhundaki latif ve başka güzellikleri beslemek için aç kalıyor. Maddi ve manevi sayısız güzelliklerin yaşandığbu manevi iklimi çok iyi degerlendirmeliyiz.Kendimize dönerek, gaflet ve cehaletle içinde geçen günlerimizi hesaba çekmeli, hata ve günahlardan temizlenmek isteğimizi artırarak kendimizle hesablaşmalıyız.

Kulluğun anlamına tamamen öğreten ve duyguları yücelten Ramazan, her eve ayrı bir neşe getiriyor.
Fakirin, darda kalanın, garibin özlemle beklediği yardımlaşma ayi Ramazan geliyor. Sadece camileri değil, sokak ve meydanlarda birlikte tekbirlerle secde etmeyin, yeniden qardaşlaşmağın sezonu Ramazan geliyor ...
Günün erken vakitlerinde, aydınlığa koşan, umutla coşan, birlik ve beraberlik gösteren İlahi Bayram günleri geliyor ... Kutsal günler gelir ...
Bayramlarda milyonları bir araya getiren, örnəkləşən Rabbani günler geliyor .... Her birimize hayırlı olsun İnşallah bu Ramazan! On bir ayın sultanı Ramazan ayınız şimdiden Mübarek olsun!

Kutsal Ramazan Bayramınız Mübarek!
 

DAN ULDUZU Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review