22 Eylül 2016 Perşembe

Jack London-Hayat Aşkı ( Türkçe Çeviri)

zaman: Eylül 22, 2016 0 yorum
Onlar acı çeke-çeke, güçlükle çayın kıyısına indiler. çakıllıga varınca önde giden adam tökezledi, az kalsin düşüyordu, fakat  nasıl olduysa kendini toparlayıp yoluna devam ede bildi. Her ikisi yorulmuş takatlari yoku ha, cok zayif düşmüştüler.  Uzun süren vahim mahrumiyyetlere gayret etmeye mecbur olduklarından hareketlerinden ve yüzlerinden mütilik yağıyordu. Sirtlarindaki ağır yükün altında belleri iki büklüm olmuştu.Yirtik batdaniyeye sarılmış ağır yükün üstünden çekilmiş kayışlar omuzlarını kesiyordu. Sadece alınlarından geçen kayış az çok ağırlığı azaltıyordu. Her ikisi tüfengle idi. Onlar başlarını eğmiş gözlerini yere dikerek yürüyordular. İkinci adam dedi:
- Keşke yolda depoda sakladığımız kartuşların iki tanesi burda olsaydı, dünyaya değerdi.
Onun sözleri,sesi ise alcakdan geliyordu. Onde giden birinci adam ona cevap vermeden topallayarak nehre girdi. Çayın taşlara çarpan köpüklü suyu süt rengine çalıyordu.
Arkadan gelen adam az kalsın  taşın üstünden kayıp yere düşüyordu, zorla kendini tuttu, ağrıdan-acidan yuksek sesle bağırdı, başı döndü, sendeledi, boş elini saga sola attı, sanki, havaya ucmak istiyordu; kendine nasılsa ceki düzen verdikden sonra ileri yürüdü, ama tekrar sendeledi, bir kere olsun dönüp arkasına göz atmadan yoluna devam eden arkadaşina baktı.

Kendi kendisi ile kıyas eder gibi, bir dakikaya yakin sakin hareketsiz durdukdan sonra bağırdı:
- Bill, biliyormusun ne oldu, tökezledim, galiba ayağım  çıktı ...
Bill ise süt gibi beyaz çayda ayaklarını arkasıyca zorla çekerek  ilerliyordu: o, etrafa bakmak bile istemiyordu. Geride kalan adam onun uzaklaştığını görünce, yüzü eskisi gibi hiçbir şey ifade etmese de, gözleri yaralı geyik gözleri gibi doldu.
Bill ırmağın karşı yakasına çıktı, geriye göz atmadan topallayarak ilerledi. Çayın ortasında duran adam gözlerini Bill'den ayıramiyordu. Onun kurumuş dudakları sanki ucukladi, uzun  bıyıkları titredi; diliyle dudaklarını ıslattı.
- Bill! - O yüksek sesle bağırdı.
Bu ses bağırıp felakete düşüp yalnız kalmış insanın yardim dileyen yalvarışlı feryadıydi. Bill kafasini cevirip geriye bile bakmadı. O uzaklaşıyordu, çayın ortasında, dize kadar suda durup bakan arkadaşıysa onu gözleri ile yola kadar burakiyordu. Bill topallayarak, düşe kalka alçak dağa kalktı; o, hafif-mavi renge çalan ufuk çizgisine ulaşmaya can atıyordu. Bill yolu aşıp gözden kayboluncaya kadar arkadaşı onun peşinden baktı. Sonra dönüp yalnız kaldığı geniş, sınırsız, boş alemi ağır ağır gözden geçirdi. Bill yoktu; o gitmişti, her yer, tüm evren bomboşdu.
Ufkun yakınlarında zayıf sacan  güneş hudutsuz, mat ve kalın dumanın içerisine zorla seçiliyordu. Yolcu vücudunun ağırlığını bacağının üstüne düşürerek, saatini çıkararak baktı. Saat dört olmusdu. İki haftaya yakın , o ne yılın hangi mevsimi olduğunu, ne de zamanı biliyordu. Fakat şimdi güneşi gökyüzünün kuzey-batı kısmında görünce Temmuz ayının sonu, ya da ki, agustosun başları olduğunu dusundu. Güney'e bakarak Büyük Ayı Gölünun neredeyse uzaklardaki koyu, korkulu dağların arkasında olduğunu tahmin etti, müthiş kuzey kutup dairesi yolu da bu yerlerden geçiyordu. Onun ortasında durduğu dehsetli çay, Koppermayının bir kolu idi. Bu çay hem de Arktik Okyanusu'ndaki Koppermayın Körfezi'ne akiyordu. Yolcu oralarda olmasa da, bir kez bu yerleri Gudson Körfezi ticaret şirketinin haritasında görümüştü.
O, yalnız kaldığı alemi gözden geçirdi. Manzara çok da ic açıcı değildi, hava kasvetliydi. Alçak, tepeler, adeta yere saplanmıştı: ne ağaç,  ne de yerde ot vardı. Göz gordukce boş, korkunç ova uzanıyordu. Gördüğü bu manzaradan yolcu öyle korktu ki, gözleri bir an baka kaldı.
- Bill - diye iki kez fısıldadı, - Bill!
O, korkudan bükülerek, süt rengine çalan suyun ortasında oturdu: adeta uçsuz bucaqısz düzlük kendisinin büyük, tükenmez, müthiş gücü ile onun üstüne çökerek, amansız, derin sükutu ile onu boğuyordu, kendini toparladı, ellerini suya atdi, tüfeği arayıp buldu, sonra çıkmış topuğunun acısını azaltmak için sağ omuzunu hafifçe kipirdatip yükünü sol omzuna doğru kaydırdı. Ağrıdan yüz gözü kırışdı: ayağa durdu, dikkatli, sendeleyerek kıyıya yöneldi.


DEVAMI VAR.....

18 Eylül 2016 Pazar

Bilin ki ....

zaman: Eylül 18, 2016 0 yorum
Bilin ki bu dünyada,
Her alçağa karşı bir kahraman, her şerefsize karşı bir mert insan var!
Yapılan her HAKSIZLIĞA geç de olsa mutlaka bir cevabı vardır ...
Yalana bir doğru ..
Yarıda kalan bir yol var ...

Bilin ki, bu dünyada düşman varsa dost da var!

Kendi alın teri ve zahmetiyle elde ettiği helâl rızkla eve gelirken bir saniyeye uykuya gidenler,
birde yastığını her gece yüz defa öbür yüzünü çevirenler var ..

Bilin ki bu dünyada,
Hatta uzak olmak için baş alıp o dünyaya da gitseniz bile
 o dünyaya kadar gidip ulaşabilen "ah" var ...
Uzun bin yıl geceler gibi,
Güneşi de alıp kapınıza gelen günler var ...

Bu dünyada bilmediyiniz o kadar şey var ki ....

Derinliğine gidin.daha da derine .... düşünün ..
Ağlayın ..
Bilin ki, ağlamak zayıf olmak demek değildir ..
"Ağlamak"- sizde bir kalp var ...



*Raife 

14 Eylül 2016 Çarşamba

Gabriel Garcia Marquez – Yüzyıllık Yalnızlık

zaman: Eylül 14, 2016 0 yorum
Kolombiyali yazar, Nobel ödüllü Gabriel Garcia Markesin kaleminden çıkan tüm eserler okuyucu kalbinin derinliklerinde kolayca yer bulur. Markes söz sihirbazı, herkesin bildiği, konuştuğu kelimelerle esrarengiz duygular uyandirmayi, sözün gücüne inandırmayı başarıyor.

Hatta denilebilir ki, çoğumuzun ezbere bildiği aforzimlerin yazarı Gabriel Markesmiş .. Bunlardan bazı örnekler:

Yaşam için 13 satır:

1. Seni sen olduğun için değil, seninle birlikte olduğumda ben olduğum için
seviyorum.

 2. Hiç kimse gözyaşlarını hak etmez, onlara lâyık olan kişi ise seni ağlatmaz.

 3. Sen istediğinde sana aşık olmaması, sana aşık olmadığı anlamına gelmez.

 4. Gerçek arkadaş, elini tutan, kalbine dokunandır.
 5. Birisine yabancılaşmanın en kötü biçimi yanında oturuyor olup ona hiçbir
zaman ulaşamayacağını bilmektir.

 6. Hiçbir zaman gülümsemekten vazgeçme, üzgün olduğunda bile! Gülümsemene
kimin, ne zaman aşık olacağını bilemezsin.

 7. Tüm dünya için sadece bir kişi olabilirsin, fakat bazıları için sen bir
dünyasın.

 8. Zamanı onu seninle birlikte geçirmeye hazır olmayan biriyle geçirme.

 9. Belki de tanrı uygun kişiyi tanımandan önce yanlış kişilerle tanışmanı, onu
tanıdığında minnettar olman için istedi.

 10. "Bitti" diye üzülme, "yaşandı" diye sevin.

 11. Her zaman seni üzecek birileri olacaktır, yapman gereken insanlara
güvenmeye devam etmek, kime iki defa güveneceğine daha fazla dikkat etmektir.

 12. Birini daha iyi tanımadan ve bu kişinin senin kim olduğunu bilmesinden önce
kendini daha iyi bir kişiye dönüştür ve kim olduğunu bilerek kendine güven.

 13. Kendini çok zorlama, en güzel şeyler onları en az beklediğinde olur.

"yaşanan her şeyin bir sebebi vardir" ....

Gabriel Markes hakkında internette arayıp bulduğum başka bilgilerden biride bana ilginç gelen ailede 16 çocuk olmaları ve sevimli yazarın 16 çocuk içerisinde en büyük olmasıydı ;)
Yazarin ismin çok duymuştum, nihayet  herhangi bir kitabın okumaya karar verdim ve öyle yaptım =) Okudugum ilk kitabın adı " Yüzyıllık Yalnızlık" romani oldu.
Öyrendiklerimi, kitabı okurken altını çizdim  her zamanki gibi yine sizinle paylaşıyorum.

1.Ölümü umursadığı yoktu ama yaşam çok şey demekti.

2. Çünkü yalnızlık, anılarını ayıklamış, yaşamın yüreğinde biriktirdiği özlem dolu süprüntüleri yakmış, geriye en acı anıları bırakarak, onları arıtmış büyütmüş, sonsuzlaştırmıştı.

3.Birisi, kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında, cırt diye açılıveriyor ve oluk oluk kanama başlıyor yeniden… Birine teslim olduğumuzda ve içimizi döktüğümüzde, bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıveriyor. O yüzden değil mi, içimizi tutmalarımız, birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta tedirgin ve gergin dolanmalarımız? -anlatsam mı, anlatmasam mı?- kararsızlığımız, -bu sevgi beni acıtır mı?- kuşkularımız… Her zaman seni üzecek birileri olacaktır. Tek yapmamız gereken; sevginin bize vadettiklerine güvenmeyi sürdürmek, ama kime ikinci defa güveneceğimizi de iyi seçmek.

4. Kötülük dünyada değil, kişinin yüreğindedir.

5.Birbirine yakın ve cıvıl cıvıl gözlerinde, bütün kitapları okumuş gibi bir anlatım vardı.

6. Hiç şaşmaz yüreği, ona karanlıkta yol gösteriyordu.

7."Babam ne diyor?" diye sordu.
Ursula, "Çok üzgün," dedi. "Senin öleceğini sandığı için üzülüyor."
Albay gülümseyerek karşılık verdi. "Ona de ki," dedi, "insan ölme zamanı geldiğinde değil, ölebildiği zaman ölür."

8.Dünya öylesine çiçeği burnundaydı ki, pek çok şeyin adı yoktu daha ve bunlardan söz ederken parmakla işaret edip göstermek gerekirdi.

9- Sanırdınız ki, gündüz akşama kadar dokuyor, dokuması bitmesin korkusuyla da gece sabaha kadar söküyordu. Bu işi yalnızlığını unutmak için değil tam tersine yalnızlığını yoğunlaştırmak için yapıyordu." 

10.Bir adamı ailesinin önünde rezil etmek, erkekliğe sığmaz.

11.Parmaklıkların üzerine, serin yaz sabahları konan kırlangıçları kömür haline getiren elektrikli teller sarıldı.

 

DAN ULDUZU Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review