2 Mart 2016 Çarşamba

Neriman Nerimanov- Bahadır ve Sona (roman) (Türkçe çeviri)

zaman: Mart 02, 2016


Bahadır ve Sona -  "Bahadır ve Sona"  - [1] 1896-1898 yazılmış Azerbaycanli yazar Neriman Nerimanov tarafından yazilan  ve Azerbaycanlı Müslüman öğrenci Bahadır ve  Ermeni kızı Sonanın  trajik aşkını anlatan  bir roman,

Neriman Nerimanovun  bu güzel romani değerli okurlarımla paylaşmak için Türkçeye çevirdim. Hatalar   ve yalnişlar olabilir  kusura bakmayin. Umarim cok seversiniz...







EHLI-Meclis

B a h a d ı r-- delikanlı, ogrenci libasında.
Y u s u f-- Avrupa libasında, 50 yaşında.
M a ş o-- eşi, 40 yaşında.
S o n a -genç kız, Yusuf'un kızı.
D a n i e l-- Yusuf'un hizmetcisi, 17 yaşında.
S o l t a n, A l e k s e y-- Bahadır'ın arkadaşları,ogrenci libasında.
Z i n o l i n-- Bahadır'ın hizmetcisi, tatar kıyafetinde.
N e z a r e t ç i-- timarhanenin büyüğü, beyaz halatli, başında beyaz baş örtüsü.



Vaki olur Mengilisde Yusuf'un evinde. Sahnenin bir tarafında iyi suslenmiş salon, iki kapılı, kapının biri bahçeye açılıyor. Merdivenn bahçeye taraf, bahçede masa ve sandalyeler.


Salonda Maşo ve Sona.

M a ş o. Biraz acele et, şimdi gelirler, saat 12.
S o n a (ayna önünde saclarini düzeltir). Bu saat, anneciğim! Bu saat!
M a ş o. Hizmetciye soylersin yemeyi çabuk hazır etsin.
S o n a. tamam, anneciğim, tamam! (Bu arada kapi calinir.) Geldiler!
M a ş o. Geldiler! (Maşo ve Sona cabuk  yan odadan çıkıyorlar.)


Y u s i f. Buyurunuz, oturunuz! Bizim eve hoş geldiniz!
B a h a d ı r. Teşekkür ediyorum!
Y u s u f. Garip değil mi? Sizinle görüşmeden birkaç gün once mağazaya gayri ogrencilerde de mal almaya geliyordular. Ne için size yaptığım teklifi onlara etmedim, bilmiyorum. Sizi görünce ise galiba biri dedi sizden sorayım.
B a h a d ı r. Evet, çok garip! Ben de tamamen  bir hafta mahud (bir tarafı keçe gibi basık yün veya yarı yünlü parça) almak isteyirdim, fakat bugün-sabaha diyordum. Ne için ben dün  mahud almaya gittim, bilmiyorum.



Y u s i f (ayağa kalkıp maşoya taraf gidiyor). Bu benim eşim. (Sonaya taraf.) Bu da benim kızım. (Bahadırı gösterek.) Bu da  dün size bahs etdiyim ogrenci. Ya`ni Sonanın hocası.
B a h a d ı r (kalkarak hepsine selam verir). Buyuk  memnuniyetle bu vazifeni kabul ediyorum. (Sonaya dikkatle bakarak.) Acaba! Bu, ormanda gördüğüm kız değil mi?
M a ş o. Teşekkür ederiz.
S o n a. Teşekkür ediyorum. (Dikkatle Bahadıra bakarak .) Acaba! Bu, dun gördüğüm ogrenci değil mi?
Y u s u f. Şimdi siz konusun. Ben birazdan geliyorum.

(Bahçeye gidip masa hazır etdirir ve Daniel masayı hazırlar.)

M a ş o. Hakikatende, sizinle dost olmamıza nihayetinde mutluyuz!
S o n a. Evet, annemin sözlerine ben de katiliyorum!
B a h a d ı r. Doğrusu, bu saatler  ömrümde  güzel saatlerden biri olarak kabul ediyorum.
M a ş o (gülerek ). Mengilis hoşunuza gidiyormu?
B a h a d ı r. Evet , guzeldir. Çam ağacından orman daha güzel görunuyor.
Y u si f. Buyurun, bahçeye gecelim. (Herkes ayaga kalkar, merdivenle bahçeye inerler. Masa başında Yusuf, bir başında Maşo, bir tarafde Bahadır, onunla karsi-karsiya Sona.) Yemegimizi burada yiyelim. Biliyorsunuz, yaylağın bir iyi yanlarindan biri de, şehirdәki gibi türlü-türlü kanunları beklemiyorsun. Mesela, burada bir gölgede oturup yemek yiye bilirsiniz  ....
Y u s i f. Buyurunuz, yemeye baslaya biliriz. (Herkes yiyor.)
B a h a d ı r. Afedersiniz, Sona hanım, size bir şey sora bilirmiyim?
S on a (gülümsünerek). Buyurunuz!
B a h a d ı r. Ne için siz Farsça okumak fikrine düşdünüz?
Y u s i f (gülümsünerel). Kızım! Istersen  bu soruya ben cevap vereyim?
S o n a (gülümsünüb). Biliyorum ne soyleyecegini , soyle.
Y u s i f. Doğrusu, her insanin bir hastaligi  olur. Biri görüyorsunuz sigara çeker, biri içki sever.
S o n a. Babacığım! Bunlara insan adet ediyor, neinki seviyor.
Y u s i f. İyi, kızım, ben yalnis soyledim , adet ediyor. Mesela, biri dansı seviyor, öbürü müziği. (Sonaya.) Boylemi, kızım?
S o n a (gülümsünüb). Bu olur , konuzu  böyle başlarsan sonunda dogru  gelir.
Y u s i f (Bahadır'a göz kirpar ). İyi, kızım! Sen dediyin gibi  olsun. Biri müzigi  seviyor, biri dans, Sona da, mesela, dil bilmeyi seviyor, yeni dillere  aşıktır. (Sonaya.) Şimdi iyi dedimmi, kızım?
H e r k e s (gülüyor).
M a ş o. Hakkatende , Sonanın çocukluktan dillere ilgisi var. Tiflisde, bizim mahallede Müslüman çok olurdu. Yedi yaşında türk dilini guzel biliyordu. Bir duymadigi  söz duydugunda birkaç defa onu tekrar ediyordu ki, o sözü unutmasın. Şimdi de aklımdan çıkmaz, bir gün unutmasın diye sabahdan-axşamadәk diyordu:
Y u s u f (Bahadır'dan). Bundan  sonra çok şeyler duyacaksiniz. Türkcә iyi şiirler biliyor .... O nasıl, kızım? (Sonaya taraf.) Yareb ....
S o n a, (gülümsünerek).
Yâ Rab hemîşe et lutfunu reh-nümâ mana. Gösterme ol tarîki ki gitmez sana mana.
B a h a d ı r. Yaşayınız, aferin, hanım efendi! Ne temiz, ne gözel şive  ile bu şiiri buyurdunuz ....
Y u s i f. Aferin, kızım!
S o n a (baş egerek). Teşekkür ediyorum. Bu benim sevgili duam. Yanliz kaldigimda qam bana yüzunu gosterse  bunu okuyorum.  sakinlesirim . Biliyor musunuz, ben ihlasla inananlardanim. Evvel sebebe bile şiirleri seviyorum, her dilde olmuş olsa da.
B a h a d ı r. Nasıl inananlardansınız? Düşünmüyorum hanım efendi?
S o n a. Bence, güven meselesinde adamlar beş kısım ayrilir.
Y u s i f.Siz sohbet edin. (Çıkıyor.)
M a ş o. Ben de simdi geliyorum. (Çıkıyor.)
S o n a. Evet, bence, güven meselesinde insanlar beş kısıma ayrilir.
B a h a d ı r. Buyurun.
S o n a. Bir kısım  körü körüne, her ne dersen, inanır, yeni hizmet ettiği mebudu kendi zihini ile tanımamaktadır gayrilerin  sözler ile tanıyor. Bu kısım adamları nereye götürmek  isterseniz giderler neye mukaddes dersen inanırlar, hiç bir şeye gerek olmayan şeylere secde ederler, kara taşları öperler ki, --bununla bile çocuk gibi yürekleri saf,, Nihayet derecede sadık ve sevecen olup, dürüst olanı tanımazlar. Ye`ni, onun varlığını tüm vücutla hiss etmezler.
İkinci kısım adamlar kendi amallerinde bir şeye inanamayan, fakat bastaki kısım insanlara hemişe yol gösteren olurlar. Saf kalpli olanlar derlerlo: inan, kendileri inanmazlar, her hangi bir şeye secde et, kendileri etmezler. Zâhiren her bir ameli yerine getirirler, fakat batinda neinki aksine hareket ederler, hatta biçare insanlara gülerler .... Bu kısım insanlar hep Allahdan, ahkamindam  soz ederler fakat kendileri kendi dediklerine amel etmezler .... Çünkü hakiki  muhabbeti-rebbaini bunlarda olmaz ve ola da bilemez. Çünkü hakiki muhabbet her bir şeyden temiz, mukaddes bir duygudur. Bunlar ise o muhabbeti her saatte, her dakikada pazarda elma satan gibi satarlar, çünkü bunu özlerine sanat edinirler . Kucuk masa duzelten usta masaya  her  bir reng yapdi saten gibi, bu kısım adamlar Allahın ahkâmını da türlü-türlü mana verip,  boyle insanlara satarlar. Allah'ın varlığını bunlardan sorulugunda  yüz bin deliller ile kabul ederler. Fakat kendilerini  gizliyerek vicdanlarını daima satarlar ....
Üçüncü kısım adamlar serseri bir kısımdır. Bunlar ne safdilar, ne de alim. Bunlar  yalancı pehlivanlara benzerler. Onun-bunun ağzından yarım haberlerı alıp, öyrenip, din meselesine hep karişirlar. Özlerini arifler safında tutup zâhiren bir şeye inanmazlar, batinde ise her bir müşkül işlerinde sık allahı yardıma çağırırlar. Fakat Allahin ne olduğunu da düşünmezler. 
Dördüncü kısım: muayyen bir akil sahibdirler. Bunlar tam ömürlerini bilim yolunda sarf edip, ilimden başka bir şeye  ve inanmazlar .... Gayrileri ancak dehşetli bir vaqiada allahı yardıma çağırırlarsa, bunlar böyle bir halde de ilimden başka kimseye secde etmezler. O ki, kaldı beşinci kısım (gülümsünerel), bu kısım adamlar benim gibi olur. (Başını eğmiş.) Bu kısım adamlar bir allahdan başka hiçbir şeye inanmazlar. Fakat Allaha olan muhabbet korku sebebide  olmayarak, yani demek istedigim hem dehşetli bir vaqiede ve hem de büyük bir seadetde bulunduğum hâlde ben Allah'ı unutmuyorum, onu var küvvetimle seviyorum, onu her zamanda, her mekan görüyorum, fark ediyorum, düşünüyorum. Gece yıldızlı, gündüz temiz, bulutsuz goye bakıyorum da Allah'ı düşünüyorum. Bu güzel gülün etri, ince zarif yaprakları, o bülbülün nağmesi, bu kırmızı güzel elmalar, elmalarda olan tohumlar, tohumlardan olusan gelen dalı, gölgeli ağaçlar, bu ağaçları beceren insanlar, insanlara tabi olan dehsetli hayvanlar ... bunların hepsinde, tüm hayatımızda her saat , her dakikada Allahı görüyorum, fark ediyorum, düşünuyorum .... Ah, inanmak ne büyük seadetdir! Yâ Rab hemîşe et lutfunu reh-nümâ mana. Gösterme ol tarîki ki gitmez sana mana. Bu sözleri hep tekrar etdikde  sanki bir büyük dağ uzerimden gidiyor. Bu benim sevgili duam, bunu zikir etdikce, güya yüreyim temizlenir, ümidim artıyor. İstikbalım büyük bir saedәtde görünüyor .... Ah, ne güzel bir  alem! Tam uygulanması muhabbetden oluşan bir şey görünüyor. İnanınız. İnanmak büyük saedetdir.

Y u s i f (merdivenden düşerek ). Bunlar tatlı söhbetler. (Sonaya.) Kızım! Bahadır Bey bu üç ay derslerden kurtulup rahat etmek istiyor, sende başliyorsun  de okumaya. Ah, ah! (Bahçede gezinir.)
B a h a d ı r. Hayır, çok iyi!
S on a (Bahadır'dan). Af edersiniz, size baş ağrısı oldu, değil mi?
B a h a d ı r (gülümsünüb). Yok, hanım efendi, sözlerinizi  memnuniyetle dinliyorum. Sizin sözleriniz beni bir baska aleme davet ediyor. Doğrusu, ben kendimi dördüncü kisimdan düşünüyordum. Ya`ni ilimden başka hiçbir şeye inanmazdım. Fakat şimdi (görüşünuz) siz beni bir baska aleme davet ediyorsunuz .... gerçektir görünüyor  ki ben de büyük bir saedetde olacağım. Inanacağım, Allah'ı sevecegim, fark edeceğim, düşünecego, .... (Biraz dusundukden sonra.) Ben sizi dün ormanda gördüm, siz  uzanmisdiniz kitap okuyordunuz ... ve ara bir etrafınıza bakıyordunuz ....
S o n a. Ben de sizi gerek ki, gördüm, siz beni görüp ne dusundunuz?
B a h a d ı r. Sizinle  tanışmayı ben hemen aklimdan geçirdim ....
S o n a (yera bakarak). Ben de .... (Cabuk yerinden kalkıp Yusifa taraf gider, sarıliyor.) Babacığım, biliyormusun bir garip bir şey oldu! Dün biz birbirimizi ormanda gorduk. Her ikimizin hayalınden bir-birimizle tanışmak geçdi. Şimdi bu işe hayran kalmalı değil mi?
Y u s i f (gülümsünerel). Bundan anlasilir ki, siz ikiniz de saf yürekli genclersiniz. Ve de temiz yürekle birbirinizi görmek istediniz. Allah da sizi görüşdürdü .... Ben boyle tahmin ediyorum,, daha doğrusu, inanmışim; temiz yürekle ne istesen Allah sonunda onu verer. Şimdi ben çok mutluyum, Bahadır bey sene ders vericekk. (Sonanın başını oksar. ) Bahadır bey! Asil maqsad şudur ki, Sona türk, fars dillerini doğrudur, seviyor: fakat sevmekden başka bu dilleri bilmek Sona için zararina da değil. Sona birçok Ermeni gazetelerinde yazıyor, Ermeni edebiyyatında meşhur olmuştur. Şimdi İran'a dair bir şey yazmak fikrinde, ona göre Farsça bilmesi meslehet. Ben sizden rica  ediyorum yarından taşınıb  bize gelesiniz. Bu üç ay yazı bizimle bir yerde olasınız. Hem sizin için ve hem de Sona için iyidir.
B a h a d ı r. Son derecede kendimi mutlu his ederim.
Y u s i f. Şimdi kızım, Bahadır beye oda göster, yarından taşınib  gelir. Allah hayır versin. (Bahadır, Sona salona dogru  giderler, Yusuf bahçeden çıkıyor.)

(Devami var.....)



0 yorum:

Yorum Gönder

 

DAN ULDUZU Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review